We can't just leave her here Çeviri Türkçe
36 parallel translation
We can't just leave her here.
Onu bu şekilde bırakamayız.
We can't just leave her here.
Buracıkta bırakamayız.
- We can't just leave her here!
- Onu burada bırakamayız!
- We just can't leave her here!
- Onu burada bırakamayız!
We just can't leave her here.
Onu burada bırakamayız.
- We can't just leave her here.
Onu burada bırakamayız. Gidelim!
We can't just leave her here.
- Onu almadan gidemeyiz.
Tyr, we can't just leave her here.
Tyr, onu orada bırakamayız.
We can't just leave her here.
Onu burada bırakamayız.
- We can't just leave her here.
Onu burada bırakamayız. Kenny haklı.
We can't just leave her here.
Kızı öylece bırakamayız.
We can't just leave her here like this.
Onu burda böyle bırakamayız.
We can't just put her back in there! We can't just leave her here!
Ne demek onu bırakıp, gidelim, sen çıldırdın mı?
- We can't just leave her here.
- Onu burada bırakamayız.
I mean, why can't we just leave her here by herself?
Demek istediğim bu yalnız başına burada kalsa olmaz mı?
We can't just leave her here!
Onu burada bırakamayız!
- We can't just leave her here.
Miles, onu burada bırakamayız.
We can't just leave her here.
Onu burada öylece bırakamayız.
We can't just leave her here.
Onu öylece burada bırakamayız.
And we can't just leave her out here till she does.
her şey ortaya çıkar.
We can't just leave her here.
Onu öylece bırakamayız.
'We can't just leave her here! '
Onu böyle bırakamayız.
We can't just leave her here.
- Bana bakma.
Can't just leave her here! We're not gonna leave her here.
- Onu burada bırakmayacağız.
If she's down here, we just can't leave her.
Eğer burada bir yerdeyse onu burada bırakıp gidemeyiz.
We can't just leave her here ; she was our friend.
Onu burada bırakamayız, o bizim arkadaşımızdı.
We just moved here, and she uprooted her whole life. I can't just leave.
buraya yeni taşındık, bütün hayatını kökünde değiştirdi öylece çekip gidemem
No, I tell you what, why don't we just leave it here so she can visit her brother in the morning.
Bırakalım burada kalsın böylece sabah da kardeşini ziyaret edebilir.
We can't just leave her here.
- Sarhoş. Onu burada bırakamayız.
We can't just leave her down here alone.
Onu burada yalnız bırakamayız.