We don't have the time Çeviri Türkçe
644 parallel translation
The others die off so quickly we don't have time to get acquainted.
Ötekiler öyle hızlı öldü ki, tanışacak vaktimiz bile olmadı.
We'll have a wonderful time. You're perfectly respectable. As long as we don't roll on the floor... and give the butler hysterics, we'll be cooking on the front burner.
Gerçekten takdire şayan birisin, ama yerlerde yuvarlanmadıkça ve uşakları sinir krizine sokmadıkça, her daim gündemde olacağız.
If you don't like me in civilian clothes, we'll just have to stay here all the time.
Sivil elbise giymemden hoşlanmıyorsan, sürekli evde oturmak zorunda kalırız.
The point is we don't have much time!
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
We meet, and if we chat, we don't even have time to kiss... and if we kiss... it's soon time to go... and I'm left alone with all the things I wanted to tell you.
Buluşuyoruz ama sohbet edersek, öpüşmeye bile vaktimiz kalmıyor... öpüşürsek de bir bakmışsın ayrılma vakti ve sana anlatmayı düşündüğüm onca şeyle başbaşa kalakalıyorum.
Since we don't know what time it'll cross tomorrow we'll have to do the job manually.
Yarın kaçta geçeceğini bilmediğimize göre el ile yapmak zorunda kalacağız.
We don't have the time.
Vaktimiz yok.
BUT HOW ABOUT ONE GAME OF CARDS? WE JUST DON'T HAVE THE TIME.
İki dakikası geçti, sadece on üç dakikamız kaldı.
- No, we don't have the time.
- Hayır, zamanımız yok.
Return to the castle and don't leave Katia alone. Quick, we don't have any time to lose!
Şatoya dön Katia'yı yalnız bırakma.
We don't have the time.
Vaktimiz kısıtlı.
I'm sorry, uh... We don't have the time.
Kusura bakma, vaktimiz kısıtlı.
We don't have the time!
Buna vaktimiz yok!
And then, too, we don't have the time.
Zaten buna vaktimiz de yok.
Now, we don't have much time, so listen what the man says.
Pek vaktimiz yok, adamın söyleceklerine kulak verin.
We don't have the time to spare, captain.
- Kaybedecek vaktimiz yok.
Sorry, but we don't have the time.
Kusura bakmayın, ama hiç vaktimiz yok.
And also the Yandang Clan Chief's seal We don't have time to deal with her
Yakında tüm klanlara hükmedeceğiz o ihtiyar kadına ayıracak vaktimiz yok!
We don't have the time for further discussion.
Tartışmaya ayıracak vaktimiz yok.
I don't think we have the time.
Vaktimiz olduğunu sanmıyorum.
The sad fact is we don't have time to be a missing persons bureau.
Washington DC'deki başkomutanımızı koru.
So we'll have to let it go at that for the time being since we don't have any alternative, and I really can now get on with my game.
Bu durumda herhangi bir seçeneğimiz olmadığına göre, şimdilik her şeyi oluruna bırakacağız, ve şimdi gerçekten ben kendi oyunuma devam edebilirim.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
We don't have the time nor the people.
Ne zamanımız, ne de yeterli adamımız var.
We'll have a tough time making it to the next island if we don't get that shaft fixed.
Eğer o mili tamir etmezsek bir sonraki adaya gitmek baya zor olur.
Time's the one thing we don't have much of.
Bizde fazla olmayan tek şey zaman.
We fire the engines at the wrong time, we go off the wrong direction and we don't have the fuel to make a correction.
Motorları yanlış zamanda ateşlersek, yanlış yöne saparız. Durumu düzeltmek için yeterince yakıtımız yok.
Don't we have to do it all the time?
Bizde aynı şeyi sürekli dinlemek zorunda kalmıyor muyuz?
We don't have time to fool around with the slot machines now.
Kumar makineleriyle kaybedecek vaktimiz yok.
I know we don ´ t have time to move the house!
Evi taşıyacak zamanımız olmadığının farkındayım!
We don't have time to get them all back in the ocean.
Hepsini okyanusa salacak zaman yok.
We don't have very much time, so I will get to the point immediately.
Çok fazla vaktimiz yok, bu yüzden hemen meseleye geliyorum.
We don't even have time to get to the methadone clinic.
Metadon kliniğini için bile vaktimiz yok.
I'm just tell them that we're in this dump and if you have the time why don't you tell them there's a killer upstairs!
Onlara çöplükte olduğumuzu ve zamanın varsa yukarıda bir katil olduğunu söylersin!
I don't know anyone who's like'the first time man'except you'll always no never mind we don't have to go there and I did make some faces in the middle that I wish that I could uh
Garipti. - Garip mi? Evet, ama hoş bir gariplik değildi.
WE DON'T HAVE TIME TO PUT THE BODY IN THE RIVER.
Nehre cesedini atmak için zaman yok.
But don't you think the debates would only have spoiled the time we had together, for you and for us?
Siz de kabul edersiniz ki, böyle tartışmalara girmek güzel zamanımızı mahvetmez mi?
The pace car is about to go off. We don't have time to talk.
Hızlanamayan araç yarış dışı kalabilir.Konuşmak için zaman yok tamam mı.
I don't have time for this nonsense. Well, we obviously got the bastards worried now.
Diğer ekiplerle telsiz aracılığıyla konuşan ikinci gözcü, bütün alanı görüyordu.
Where we don't have to travel all the time, where it's not such a grueling life.
Sürekli seyahat etmek zorunda değiliz. Bu denli yıpratıcı bir hayata mecbur değiliz.
Unfortunately, we just don't have the time.
Evet, ama ne yazık ki buna zamanımız yok.
Then we don't have to fight and kill all the time. We may use violence to save people. We can save people without violence.
o zaman kavga etmek ve öldürmek zorunda değiliz biz insanları şiddetten koruyacağız şiddet olmadan da halkı kurtarabiliriz şiddet kullanmadan nasıl yapacağız?
Now we don't have to go to the circus all the time.
Evet, ayrıca artık her dakika sirke gitmemiz gerekmeyecek.
- We don't have the time.
- Neden ben?
We don't have much time for the download.
Yükleme için fazla zamanımız yok.
"I wanted to go to Antarctica or Brazil, but Mom says we don't have the time or money,"
"Ben Antarktika veya Brezilya'ya, gitmek istedim ama annem bizim zamanımız ya da paramız yok diyor".
We don't have time before the meeting.
Toplantıya fazla kalmadı.
We don't have the time.
Bizim vaktimiz yok.
We don't have time. The state cops will be here in a few minutes.
Fazla zamanımız yok, eyalet polisleri her an burada olabilir.
Um, I don't know what's happened the other days, but I think we just have to take it a little slower this time, okay?
Diğer günlerde neler oldu bilmesem de bu sefer biraz ağırdan alalım derim.
I say we don't have time anymore for the baas'school. So we can speak the baas'language.
Bence patronun okulu için, patronun dilini öğrenmek için zamanımız yok.