We don't have to Çeviri Türkçe
11,190 parallel translation
We don't even have to change our voice or anything.
Sesimizi değiştirmemize bile gerek yok.
It just means, this way, we don't have to worry about the dog getting pregnant.
Şu demek : bu sayede endişelenmemize gerek kalmayacak... köpek hamile mi kaldı diye.
We don't have to do this anymore.
- Bunu yapmak zorunda değiliz.
I'm a sportsman myself, I can understand they don't want to give up... but, the fact of the matter is we just can't have them in the team.
Ben de sporcuyum. Pes etmek istemediklerini anlıyorum ama işin aslı... ... onları takımda tutamayız.
No. There isn't, Claire, and we don't have time to... Help!
- Hayır, yok Claire ve vaktimiz de yok...
We don't have that many left that are willing to do that.
Bunu yapmaya niyetli çok insan kalmadı.
I see you are no strangers to one another, but we don't have much time.
İlk kez tanışmıyor olabilirsiniz ama vaktimiz kısıtlı.
We don't have to dance.
Dans etmek zorunda değiliz.
We don't have to, I mean...
İstemiyorsan gitmek zorunda değiliz.
You don't have the right to control people from being assholes and you can't because we're gonna fuck up.
İnsanların dallama olmalarını kontrol etmeye hakkın yok ve bunu yapamazsın çünkü hepimiz darmadağın olacağız.
We don't have time to waste on the damn board!
Biz lanet gemide atık vaktim yok!
I mean, we don't have to go far. I mean, I could...
Demek istediğim çok uzağa gitmemize gerek yok.
How are we supposed to get through the shitty moments in life if we don't have the happy ones to balance them out?
Eğer mutlu olaylarla dengeleyemezsek... hayattaki boktan anları nasıl atlatırız?
We don't even have to wait!
Beklememiz bile gerekmedi.
All of us have to believe that we're decent, don't we?
Hepimiz aslında iyi olduğumuza inanmak zorundayız, değil mi?
They don't have the men for a siege. All we have to do is wait.
Kuşatma yapacak adamları yok, beklesek yeter.
We don't have much in the Vale, but we never resort to stealing.
Vadi'de çok fazla şeyimiz yoktur ama asla hırsızlığa başvurmayız.
I don't need you to hold my hand, and I don't need your emotions getting in the way of what we have to do.
Elimi tutmana ihtiyacım yok yapmak zorunda olduğumuz şey için duygularının beni engellemesine de.
You won't have a life if we don't get to Safehold.
Sığınak'a gidemezsek hayatın olmayacak.
You don't have to cook all this, Mom. We got caterers coming.
Yemek servisi yapılacak.
- We don't have to do this.
Bunu yapmak zorunda değiliz.
And we don't have to worry about getting ringworm.
Biz de mantar bulaşma derdinden kurtuluruz.
I think we need to have a little chat, don't you?
Seninle biraz konuşmamız gerek, değil mi?
No, we don't have to call up or anything.
Hayır. Bir yeri aramamız gerekmiyor.
A shame that we don't have any champagne to celebrate.
Kutlamak için şampanyamız olmadığı için utanç verici.
What? We don't have time to play games, Steven.
Oyunlara ayıracak vaktimiz yok Steven.
Look, Sarge, I'm sorry that we're in this mess, but on the bright side, we don't have to deal with some lame oboist.
Bak Çavuş, bu saçmalığın içinde olduğumuz için özür dilerim ama iyi tarafından bakarsak ezik bir obuacıyla uğraşmak zorunda değiliz.
We don't have to make any decisions right now, just...
Şimdilik bir karar vermemiz gerekmiyor.
Well, at least we don't have to worry about him boycotting us anymore.
En azından artık bizi eleştiriyor diye endişe etmeyeceğiz.
Don't know when we will meet again. Or then, why did we have to meet at all?
Bir daha karşılaşır mıyız yahut neden bu şekilde karşılaşmak zorundaydık bilmiyorum.
We don't have to talk to each other if you don't want to.
İstemiyorsanız konuşmak zorunda değiliz.
But I don't think we'll have any problems, but I want everybody to be individuals, okay?
Herhangi bir sorunla karşılaşacağımızı sanmıyorum ve herkesin özgürce hareket etmesini istiyorum, tamam mı?
The choice that we have is not to do the deal today or next week. The choice we have is to do the deal today, now, this minute. Or we don't do the deal at all.
Satış işlemini bugün veya önümüzdeki hafta değil de ya şimdi yani şu anda yaparız ya da hiç yapmayız.
Yes, but we don't have to be, okay?
Evet ama bizim de kısılmamız gerekmez, değil mi?
'Tu sais combien c'est important pour moi.' Then we don't have anything to talk about.
O halde konuşacak bir şeyimiz yok.
We don't have the manpower or the resources to properly police the streets.
Düzgün bir şekilde sokaklarda güvenliği sağlayacak yeterli insan gücümüz ve kaynağımız yok.
You see, thanks to Jenny, the world's greatest babysitter here, we don't have any additional actual money.
Burada gördüğün Jenny sayesinde. Kendisi dünyanın en iyi çocuk bakıcısı. Ama yine de başka paramız yok.
We don't have to listen to this.
Bunu dinlemek zorunda değiliz.
I'd give good money to watch you do it, but we don't have proof.
Bunu yaptığını görmek için neler vermezdim ama elimizde hiç kanıt yok.
Uh-huh. We don't have to talk numbers right now,
Hemen para konuşmamıza gerek yok ama bence...
Guys, we don't have to worry about drunk captains,'cause this is the dry cruise, remember?
Sarhoş kaptanları kafanıza takmayın çünkü bu alkolsüz bir seyahat, unuttunuz mu?
You don't have to trust me Because we have mutual self-interest.
Bana güvenmene lüzum yok lâkin ikimizin de çıkarları aynı.
I don't doubt your anger towards her, but I have to ask... if, in the course of our maneuver, we are forced to choose between escape and her death, where are you?
Ona karşı öfkenden şüphe etmiyorum lakin sormalıyım. Hamlemizin sonucu olarak kaçmak ya da onun ölümü arasından seçim yapmak zorundayız. Ne diyorsun?
But if we don't, then you may have to be prepared- -
Fakat gitmezse olacaklara hazırlıklı olman- -
When we go out to the bars, we don't have to get completely shit-housed, but we do have to get hammered.
Bara gittiğimizde tamamen götü başı dağıtmayacağız ama biraz kafayı bulacağız.
Then it looks like we don't have much to talk about.
Konuşak pek bir şeyimiz yokmuş gibi görünüyor.
Liz, we don't have to leave.
Liz, ayrılmak zorunda değiliz.
And we don't have anything connecting him to the other girls.
Elimizde de o ve diğer kızlar arasında herhangi bir bağlantı yok.
Okay, we're gonna get you to the hospital, and take some X-rays to make sure you don't have a concussion, okay, honey?
Tamam, sarsıntı geçirmediğinden emin olmak için seni hastaneye götürüp röntgen çekeceğiz, tamam mı tatlım?
We don't have time to ponder, Agent Einstein.
- Ölçüp tartacak vakit yok Ajan Einstein.
Well, we don't have to go out.
Çıkmamıza gerek yok.
we don't have to do that 20
we don't have to do this 93
we don't have to do anything 31
we don't have to talk about it 43
we don't have to go 29
we don't have to talk 23
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have to do this 93
we don't have to do anything 31
we don't have to talk about it 43
we don't have to go 29
we don't have to talk 23
we don't know each other 51
we don't have much time 440
we don't have one 55
we don't have 70
we don't have any 57
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't know 1067
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know yet 293
we don't have time 329
we don't have a lot of time 158
we don't know anything 72
we don't 1406
we don't have anything 45
we don't know 1067
we don't have time for that 61
we don't care 92
we don't know yet 293
we don't have time 329
we don't have a lot of time 158
we don't know anything 72