We don't have to talk Çeviri Türkçe
568 parallel translation
For the present, why don't you run on over to the hotel and... take your bath and we'll have a little talk later.
Şimdilik neden otele yerleşmiyorsun? Otele git....... banyonu yap ve sonra seninle biraz konuşalım.
And if we meet in the future we don't have to talk about personal things about you and me.
Eğer ileride karşılaşırsak kişisel şeyler hakkında konuşmak zorunda da değiliz - sen ve kendim hakkında.
We don't have to talk at all unless you want to.
- İstemediğiniz sürece konuşmak zorunda değiliz.
Well, we don't have to talk about it now, Pa.
Bunu şimdi konuşmak zorunda değiliz, Baba.
I don't know why we have to worry about Chelm's attitude. Talk's no good.
Chelm'in tutumuna neden endişeleniyoruz hiç anlamadım.
Yes and if they don't have any, talk to the right man and tell him if he kicks other people off the plane we'll make it worth his while.
Evet, yer yoksa doğru adamı bul başkalarını uçağa almazsa ona bahşiş vereceğimizi söyle.
- Even if we're only friends we don't have to talk exclusively about your problems.
- Sadece arkadaş olsak bile yalnızca senin problemlerin hakkında konuşmak zorunda değiliz.
Apollo we're willing to talk, but you'll find we don't bow to every creature who happens to have a bag of tricks.
Apollo konuşmaya istekliyiz, ama torbasında oyunlar bulunduran herkese itaat etmediğimizi göreceksin.
But we don't have to laugh. No, we could talk.
Ama gülmek zorunda değiliz.
We don't have to talk every minute, do we?
SÜrekli konuşmak zorunda mıyız?
So if you don't mind, I'll go on doing what I have to do and we can talk.
Bu nedenle sakıncası yoksa, ben çalışırken konuşabiliriz.
Shouldn't he have the right to talk, even though we're stupid and don't understand?
Aptal ya da anlamıyor olsak bile, konuşma hakkı olmamalı mı?
We don't have to talk about it now.
Artık bunları konuşmamalıyız.
I don't think we have anything to talk about.
Konuşacağımız bir şey bulunduğunu sanmam
We have to go talk to your boss if you don't talk to us.
Eğer bizimle konuşmazsan patronunla konuşmak zorunda kalırız.
We don't have that much to talk about.
Bunu konuşacak vaktimiz olmadı.
I know that it's a little soon, perhaps, to talk about a reconciliation but I don't see why we have to finalize our divorce.
Oh, evet yeniden birleşmek için henüz erken olduğunu biliyordum. Ama neden hemen boşanmak istediğini de anlayamıyorum.
We don't have a rapport and there's nothing to talk about
Biz arkadaş değiliz. Ve konuşacak bir şey de yok.
Ma'am, we don't have time to stand around and talk it over.
Hanımefendi, burada kalıp konuyu size açıklamaya çalışacak vaktimiz yok.
We don't have to talk about anything at all.
Hiçbir şeyi konuşmamız gerekmiyor.
Listen, don't hang up. Snip. We have to talk.
Dinle sakın kapatma, bunu konuşmamız lazım.
I don't think we have anything to talk about.
Konuşacak birşeyimiz olduğunu sanmıyorum.
As long as were in this sort of public service mood I'd like to mention a social problem we have in this country that a lot of people don't like to talk about in public but I think it's time we faced this thing head on.
Madem kamu hizmetinden konuşuyoruz bu ülkede birçok kişinin toplum içinde konuşmaktan hoşlanmadığı ama artık yüzleşmemiz gereken toplumsal bir sorundan bahsetmek istiyorum.
We don't have to talk about it, do we?
Onun hakkındakonuşmak zorundamıyız?
We don't have time to talk right now We'll get together over lunch
Şu an konuşmaya vaktim yok. Bir ara yemekde buluşuruz.
O.K. by me, we don't have to talk about it now.
Benim için hava hoş, şimdi bahsetmemiz şart değil.
We don't have to talk about it ever.
Hatta hiç bahsetmeyebiliriz.
O.K., we don't have to talk about him!
Pekâlâ, ondan bahsetmemiz gerekmiyor!
Someday we have to talk about that, don't we?
Bilmiyorum, belki bir gün bunu konuşuruz değil mi?
Look, we don't have to talk about this now.
Bak, şimdi bunları konuşmayalım.
Well, listen, man, I don't have time to talk. Where we gonna do this?
Dinle dostum, konuşacak vaktim yok.
I don't see why we have to talk at all.
Neden konuşmamız gerekiyor anlamıyorum.
We don't have nothin'to talk about.
Konuşacak bir şeyimiz yok o zaman.
Don't we have anything better to talk about than degenerates?
Soyu bozuklardan başka konuşacak konumuz kalmadı mı?
Look, Kel. I don't think we have much to talk about.
Konuşacak çok bir şeyimiz olduğuna inanmıyorum, Kell
Gee, we don't have one on staff here, fellas, but I do know a guy you could talk to.
Biz bizimkini kaybettik de. - Tanrım, kadromuzda öyle biri yok beyler..
We don't have to talk about that now.
Bu konuyu kapayalım.
John, we don't have anything to talk about.
John, konuşacağımız bir şey yok.
The pace car is about to go off. We don't have time to talk.
Hızlanamayan araç yarış dışı kalabilir.Konuşmak için zaman yok tamam mı.
We don't have to talk about him!
Tamam, ondan bahsetmeyelim.
We don't have anything to talk then.
Bu durumda konuşacak bir şeyimiz yok.
Well, I don't know what we have to talk about.
Ne hakkında konuşacağız bilmem.
Huh. You don't have to avoid the subject. You know, we can talk about it.
Konuyu geçiştirmene gerek yok, konuşabiliriz.
We don't have to talk late into the night about which form of government is better.
En çok aktif olan kişilerden birisi Lan Burier, Britanya Kolombiyası'ndan İngiliz bir muhabir.
Lieutenant, we don't have time to talk about this now.
Teğmen, şimdi bunu konuşmaya zamanımız yok.
We don't have to talk.
Konuşmak zorunda değiliz.
We don't seem to have had much time to talk.
Fazla konuşacak zamanımız olmadı.
No, we don't have to talk.
Hayır konuşmak zorunda değiliz.
You don't have to say another word as long as we're here, but I think I really need to talk.
Sen tek kelime dahi etmesen de olur ama ben gerçekten konuşmalıyım.
Ashley Grant. You gave a talk on women's issues at my school on how we don't have to be second-class citizens.
Bizim okulda nasıl ikinci sınıf insan muamelesi görmek zorunda olmadığımızla ilgili bir konuşma vermiştin.
If you don't want to have kids, we should talk about it.
Çocuk sahibi olmak istemiyorsan bu konuyu konuşmalıyız.