We have to find her Çeviri Türkçe
507 parallel translation
We have to find her.
Brigitta'yı bulmalıyız.
We have to find her.
Onu bulmak zorundayız.
We have to find her.
Onu bulmamız lazım.
- We have to find her.
- Kızı bulmamız gerekiyor.
We have to find her as soon as possible.
Weston teknede. Dinlenecek zaman yok.
We have to find her.
Onu bulmam gerek.
- Then we have to find her.
- Onu bulmak zorundayız.
So... we have to find her?
Evet... Onu bulmalıyız.
- We have to find her!
- Onu bulmalıyız!
We have to find her somehow.
Bir şekilde onu bulmalıyız.
We have to find her, Xena.
Onu bulmak zorundayız, Zeyna.
Well, this can't stop us. We still have to find her.
Hâlâ onu bulmak zorundayız.
We have to find out her secrets for him.
Sırlarını onun adına biz ortaya çıkarmalıyız.
We have to find another husband for her and you are the obvious choice
Geline başka bir koca bulmalıyız ve sen de en doğru seçeneksin.
In a controlled experiment, with my own fear... perhaps I can find out all the things we have to know.
Kontrollü bir deneyde, kendi korkum ile belki bilmek istediğimiz her şeyi açıklığa kavuşturabilirim.
If they find her, we'll have to run away.
Onu bulurlarsa, kaçmak zorunda kalacağız.
If everything don't look just right to him, we'd have to go a long ways to find him again.
Eğer her şey onun beklediği gibi olmazsa, Onu tekrar bulmak için çok uzun bir yol gitmek zorunda kalacağız.
We have to find a way to break her, so she'll talk.
Direncini kırmanın bir yolunu bulmalıyız, böylece konuşur.
You came here to find Rowan Morrison, but it is we who have found you and brought you here and controlled your every thought and action since you arrived.
Sen buraya Rowan Morrison'ı bulmaya geldin, halbuki seni bulan ve buraya getiren biziz, ve geldiğinden beri senin her düşünceni ve hareketini kontrol ettik.
As always, we must find out if all this is already known to our enemies... or if I have managed to get into the archives before them.
Her zaman olduğu gibi, bunun düşmanlarca bilinip bilinmediğini öğrenmeli ya da onlardan önce arşivlere ulaşmalıyım.
We have to find her.
Onu bulmalıyız.
But, uh, you know, the fear of unconscious impulses... or my own aggression or whatever, but, uh... if things get too quiet, and I find myself just, uh, sitting there... you know, as we were saying before... I mean, whether I'm by myself, or-or I'm-I'm with someone else... I just, uh - I just have this feeling of... uh, my God, I'm going to be revealed.
Ama anlarsın, bilinçsiz dürtülerin korkusu veya kişisel saldırganlığım veya her neyse eğer ortalık çok sessizleşirse, kendimi otururken buluyorum hani önceden bahsettiğimiz gibi Yani ister kendi başıma olayım ister yanımda birisi olsun benim içimi bu his kaplıyor " Aman Tanrım.
We have to find her.
Onu bulmalıyız. - Hemen.
We'll have to find some for her.
Ve onun için yine süt bulmamız gerekecek.
We have got to find her, before somebody else does.
Bir başkası onu bulmadan önce onu bulmalıyız.
We can find her, but we're gonna have to hurry.
Onu bulmak için acele etmek zorundayız.
We have played out a variety of attack strategies on the new Kutuzov computer and find that a lightning thrust by ten armoured divisions from the north, and by five more through Czechoslovakia, lead to total victory in five days
Yeni Kutuzov bilgisayarında çeşitli saldırı stratejileri denedik. Kuzeyden on silahlı tümen ve Çekoslovakya'dan beş tümen tarafından yapılacak ani bir saldırının, her türlü muhtemel savunma senaryosuna rağmen bizi beş gün içinde mutlak bir zafere götüreceğini anladık.
I have to know who the girl is and where we can find her.
Kızın kim olduğunu ve onu nerede bulabileceğimizi öğrenmemiz gerek.
I can't believe Gina's going to be here any minute and we have to tell her we couldn't find the baby.
Ben de Gina'nın her an burada olabileceğine ve ona bebeği bulamadığımızı söylemek zorunda kalacağımıza inanamıyorum.
Christopher, if he / she suckles this here, we have to find it we have to count him / her.
Christopher, eğer annem buradaysa onu bulup ona da anlatmalıyız.
probably the-the most extensive juice bar you could find anywhere at any music venue, this is youhoo we have on tap and we already have our own in-store merchandising booth where we can sell uh merchandise of the venue on the show to you
Bait Shop'ta U2'nun yakın bir zamanda sahne alacağını hiç sanmıyorum, ama bu yıl grupların dizide yer almasını sağlamak, geçen seneye göre daha kolay olacak. Burası her yaştan kişilerin girebildiği bir kulüp olduğu için müzik mekanlarının içinde en büyük meyve suyu barı bizde. Yoo-Hoo var.
Sir, if we're to have any further dealings with the Borg, we should find out all we can about them.
Efendim, Borglarla daha ileri temaslarımız olacaksa, onlar hakkında bulabileceğimiz her şeyi bulmalıyız.
We have to find where she died to release her soul.
Ruhunu serbest bırakmak için nerede öldüğünü bulmalıyız.
All we have to do is find the compelling truth in each product.
Tek yapmamız gereken her üründeki gerçeği bulmak.
Oh, by the way, we tried to reach Allison... but we couldn't find the right number... and I'm pretty sure her parents have unlisted phones.
Bu arada, Allison'a ulaşmaya çalıştık ama onun numarasını bulamadık ve ailesinin de telefon numarasının rehberde olmadığına eminim.
- Either way, we have to find him.
Her iki durumda da, onu bulmak zorundayız.
But I have a feeling we'll find out as soon as we meet these creatures face-to-face.
Ama içimden bir ses, bu yaratıklarla karşılaştığımızda her şeyi öğreneceğimizi söylüyor.
If he holds true to form, we have five days to find those kids.
Her neyse, eğer katil duruma sadık kalırsa o çocukları bulmak için 5 günümüz var.
And if we can find her, she might have the ability to send us home.
Ve onu bulabilirsek, bizi evimize gönderebilir.
He could have taken her anyplace. How we going to find her?
Scully'i herhangi bir yere götürmüş olabilir.
Well, whatever it is, we have to find him.
Her ne ise, onu bulmalıyız.
We have to find presents for her.
Ona bir hediye bulmalıyız.
You will go to every romantic place the two of you have, and I will go I don't know, someplace brilliant, and we'll find her.
Ve sen birlikte gittiğini o romantik yerlerin hepsine gideceksin Bende, biryerlere gideceğim, ve onu bulacağız.
And all we have to do is find her first.
Ve bizim bütün yapmamız gereken onu bulmak.
Everything will be fine, we just have to find the cap.
Kasketini bulursak, her şey yoluna girecek.
Either we find a way to treat your condition..... or you'll have to be left behind.
Her şartınıza uyacak bir yol bulacağız yada sizi geride bırakmak zorunda kalacağız.
We have to do everything we can to find some concrete evidence.
Somut kanıtlar bulana kadar elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.
That's what she says, but I think we have to find a way to verify her story.
Bize söylediği bu, ama hikâyesini doğrulayacak bir yol bulmamız gerekiyor.
Well, whatever it is, we have to find a way to break free.
Her ne ise, kurtulmanın bir yolunu bulmalıyız.
There's still a great deal we don't know about this phenomenon, and I have every confidence we'll find a way to reverse it.
Bu fenomenle uğraşırken, hala bilmediğimiz birçok şey var, ve bunu tersine çevirmek için, her türlü güvene sahibim.
Now we just have to find her.
Şimdi onu bulmamız lazım.