Yielding Çeviri Türkçe
119 parallel translation
We might as well get together on this yielding business right off the bat.
Bu söz verme meselesini de bir süre unutsak iyi olur.
Is the Senator yielding the floor?
Senatör devam etmeyecek mi?
If you had tried to bribe or drive a bargain with me I shouldn't be yielding against my better judgment.
Anlaşma ya da rüşvet vermeye çalışırsanız kararımdan dönemem.
However, this here court... may be willing to suspend that sentence indefinite... providing you sign this here paper... yielding your godson to the Marshal and Mrs. Sweet... and furthermore providing that you never again set foot... in the township of Welcome, territory of Arizona.
Ama belki yine bu mahkeme senin cezanı erteleme yoluna gidebilir. Tabii bunun için de çocuğu şerife ve Bayan Sweet'e verdiğini gösteren bu belgeyi imzalarsan. Ve dahası bir daha Arizona Welcome kasabasına gelmemeyi kabul etmen gerekiyor.
That's all... 10 million pounds yielding a permanent increase in our food supply... as opposed to paying interest, down the drain, mind you... on American loans going to buy Argentine wheat am I wrong?
Hepsi şu... boşa giden faiz ödemesine karşı gıda tedariğimizde 10 milyon Pound... kalıcı bir artış oluşturan Amerikan kredisinin... Arjantin buğdayı satın alacağını unutmayın yanlış mıyım?
But it's yielding crops lately thanks to our labor.
Ama emeklerimiz sayesinde nihayet ürün veriyor.
That would mean yielding completely to Argos.
Hayır. Belki Argos tamamen verimli olacak..
This kind of development clearly indicates that this investment of public funds is yielding the results we all hoped for, results that are today becoming reality.
Bu tür bir gelişim, gösteriyor ki, kamu fonları kullanılarak.. .. yapılmakta olan bu yatırımlar, hep o beklediğimiz.. .. hayalini kurduğumuz sonuçları..
The softness is there, the unmistakable smell of female. The surface, shiny and silken. The body yielding yet wanton.
Yumuşaklık ondadır, dişinin o şüpheye yer bırakmayan kokusu,... cildi ipeksi ve pırıl pırıldır vücudu boyun eğer yine de başına buyruktur.
No wonder the patient is yielding less milk than before.
Eskisine göre daha az süt vermesine şaşmamalı.
And God said, "Let the earth bring forth grass..." the herb yielding seed and the fruit tree yielding fruit... "whose seed is in itself upon the earth."
"Yer, ot, tohum veren bitki ve tohumu kendisinde olup meyve veren ağaçlar çıkarsın."
Yielding women, ma'am.
Tarımın her aşamasında çalışırlar efendim.
Uh, you've got to just let yourself go, You know, be soft and yielding.
O zaman kendini bırakıp yumuşak ve uysal ol.
Yielding to pressure from my friends, I intend to become... the party's candidate in the next elections.
Arkadaşlarımın baskısıyla gelecek seçimlerde aday olmayı kabul ettim. Siz ne düşünüyorsunuz?
Therefore pardon me, and not impute this yielding to light love, which the dark night hath so discovered.
Affet beni. Karanlık gecenin açığa vurduğu aşkımı hafif sanma sakın.
It's soft and gentle, warm and yielding.
Yumuşak ve kibar, sıcak ve uysal.
It's soft and gentle... warm and yielding.
Zarif ve yumuşak, sıcak ve teslim olmuş.
Thus we leave that they continued to insist all during the day, without yielding.
Biz de bu çağrılara hiç yanıt vermedik.
In the way of the Germans, Russia seemed to be yielding.
Almanların yolu üzerindeki Rusya ufalanmaya başlamıştı sanki.
Includes residence, securities and property yielding approximately 30,000 per year.
Fonda ev, sigorta ve yılda 30,000 dolar getiren gayri menkul var.
You think of yielding up your power to the Senate at the earliest moment.
Gücünü ilk fırsatta Senato'ya devretmeyi düşünüyorsun.
Either it's some high energy-yielding substance, or they left some kind of caretaker operation behind when they abandoned this place.
Bu, yüksek enerji yayan bir madde olabilir. Ya da, insanlar buraları terk ettiklerinde geride bıraktıkları bekçilerdir.
Either it's some high energy-yielding substance, or they left some kind of caretaker operation behind when they abandoned this place. We've got it, 0-3-8.
Bu ya birtakım yüksek enerji veren madde ya da burayı terkettiklerinde geride bir tür bekçi operasyonu bıraktılar.
For he shall be as a tree by the waters, that spreadeth her roots and shall not see when heat cometh, but her leaf shall be green and shall not be careful in the year of drought neither shall cease from yielding fruit.
Böylesi, su kıyılarına dikilmiş ağaca benzer ; köklerini akarsulara salar. Sıcak gelince korkmaz, yaprakları hep yeşildir.
I don't understand this sudden yielding.
Bu ani teslimiyetini anlamıyorum.
- They're not yielding.
- Yol vermiyorlar.
We're in a police car and they're not yielding.
Sağa sap. Biz polis arabasındayız, ama yol vermiyorlar.
It's the price you pay... yielding your heart to the wrong man.
Bu, kalbimi yanlış adama teslim ettiğim için ödediğim bir bedel.
The old order changeth, yielding place to new.
Eski düzen değişti, artık yenisi moda.
Ah, you see? Flat, sodden, yielding, chalky, cautious.
Düz, sarhoş, kazançlı, kireçli, temkinli.
'A Shakespearean sonnet on the other hand " would score high both horizontally and vertically'yielding a massive total area ; :
Öte yandan, bir Shakespeare şiiri hem yatay, hem de dikey eksende toplam ağırlık alanı bakımından yüksek bir değere sahiptir.
And this weak and idle theme no more yielding but a dream.
Ve bu aciz ve atıl konu bir düşten başka bir kazanım değil.
Yielding fruit And birds Flying above the earth
Meyveleri verdi ve gökyüzünde uçan kuşları da.
But I can't allow myself the luxury of yielding to personal feelings.
Ama kişisel hislerime göre karar verme lüksüne sahip değilim.
You know, I've felt a lot of hands on my feet but yours are so strong yet so yielding.
Ayaklarıma dokunan çok el oldu ama seninkiler hem çok güçlü hem de çok yumuşak.
When I was on the team and the play called for a strong but yielding hand...
Takımdayken güçlü ama yumuşak bir ele ihtiyaç duyulduğunda...
You might have saved yourself much torment by yielding.
En başında boyun eğerek, kendini büyük bir azaptan kurtarmış olabilirdin.
Across four million years, time and the elements turned ash to rich soil, yielding vast grasslands, today preserved as the most important animal sanctuary on earth.
Dört milyon yıl boyunca zaman ve doğa şartları, külü verimli toprağa dönüştürdü. Bugün bu verimli, uçsuz bucaksız otlaklar yaban hayatının dünya üzerindeki en önemli barınağı olarak korunuyor.
- I'm not the yielding kind.
- Ben teslim olacak biri değilim.
I'm sorry to be breaking hearts, but I have no intention of yielding.
Birçok kalbi parçaladığım için üzgünüm ancak zerre kadar boyun eğme niyetim yok.
And therefore must his choice be circumscribed unto the voice and yielding of that body whereof he is the head.
Bundan ötürü de sınırlıdır seçme özgürlüğü. Başı olduğu bu gövdenin isteğine, rızasına bağlıdır.
If the fire goes out, you're yielding to the enemy.
senin düşmanlarının işine gelir.
When you feel yourself yielding to her, summon an image so repellent you'll be incapable of any sexual desire.
Teşekkürler. Arzuya teslim olacağını hissettiğin anda aklına itici şeyler getir. Böylece arzun yok olur.
That is still an option if she insists on yielding to her fear.
Bu yine de bir seçenek eğer o korkularınına kapılmayı seçerse.
Back in Virginia, another cat is yielding to domestication.
Tekrar Virginia'dayız. Bir kedi daha evcilleşmeyi kabul ediyor.
that you have but slumbered here, while these visions did appear and this weak and idle theme no more yielding but a dream.
Siz, bunu seyrederken, uyudunuz ve gözünüze bu hayaller göründü. Ve bu zayıf, tembel hikaye tabii ki, bir rüyadan başka bir şey olamaz.
His tenure was up and instead of yielding control, he and the other conservative Pa'us hired Peacekeepers for external security'.
Ayrıcalıkları sınırsızdı ve kontrol sağlamak yerine, o ve diğer muhafazakar Pa'ular'dış güvenlik'için Peacekeeperları kiraladılar.
There is no yielding.
Teslim olmak yok.
There is no yielding. lt's to the death, boy!
Teslim olmak yok. Ölümüne!
- CTU Los Angeles is yielding good leads.
- CTU Los Angeles iyi ipuçları bulmuş.
There is no yielding.
- Teslim mi?