You asked me a question Çeviri Türkçe
110 parallel translation
When we first met, at Lady Neston, you asked me a question to which I gave a stupid answer.
İlk tanıştığımızda size aptalca cevap verdiğim bir soru sormuştunuz.
- Now wait a minute! You asked me a question.
- Siz sordunuz, bende cevap veriyorum.
You asked me a question.
Bana bir soru sordun.
Mrs. Winston, you asked me a question, and now I want to ask you one.
Bayan Winston siz bana bir soru sordunuz, ben de size sormak istiyorum.
Sir, you asked me a question.
Efendim, siz bana bir soru sordunuz.
You asked me a question a moment ago.
Biraz önce bana bir soru sordun.
Remember, in the forest you asked me a question?
Ormanda bana bir soru sormuştun, hatırlıyor musun?
You asked me a question once.
Bana bir soru sormuştun.
You asked me a question.
Bana mı soruyorsun?
You asked me a question once.
Bana bir kere bir soru sordun.
Grace, you asked me a question.
- Grace, ama bana sen sordun.
So, you asked me a question a couple of days ago.
Bir kaç gün önce bana bir soru sormuştun.
You asked me a question. I'm giving you an answer.
Bana bir soru sordun, ben de cevaplıyorum.
Mr. Bedside manner... remember, you asked me a question?
Bay Yatakbaşı adamı... hatırlasana, bana bir soru sordun?
You asked me a question.
Bana soru sordun.
You asked me a question.
Bana soru soran sensin.
Since you asked me a question, let me ask you one.
Madem sen bana bir soru sordun, ben de sana sorayım.
You asked me a question earlier that I didn't get a chance to answer properly.
Bana bir soru sormuştun, doğru dürüst cevap veremedim.
And you asked me a question.
Ve bana bir soru sordun.
You asked me a question.
Bana bir soru sormuştunuz.
You asked me that very question in the pub that night, which was odd, because you own a watch identical to Reg's.
Aynı soruyu bana o gece barda sen sormuştun, garipti çünkü Reg'inkinin aynısı bir saatin var.
It's the first time you ever asked me a question like that.
Böyle bir şeyi bana ilk kez soruyorsun.
I've asked you the same question a thousand times and you ain't never answered me?
Ama sana aynı soruyu binlerce kez sormama rağmen hala bana bir cevap vermedin.
Excuse me, I asked you a question.
Afedersin, sana bir soru sordum.
Who are you? Excuse me. I asked a question.
Affedersin ama bir soru sordum.
I asked him a question... But you're talking to me. You're asking him.
Ona soru soruyorum ama bana doğru konuşup, ona doğru soruyorsun.
That reminds me. Yesterday at the café, I asked you a question, which you deftly avoided answering.
Dün kafede sana bir soru sordum.
You asked me a simple question and I really should've given you a very simple answer.
Bana basit bir soru sordun ve ben sana gerçekten basit bir cevap veremedim.
You answer every question with "yes" or "no"... and you haven't asked me a single one.
Her soruyu "evet" ya da "hayır" diye yanıtlıyorsun... ve bana bir tek soru bile sormuş değilsin.
Ask Father Ryan the question you asked me, Liam.
Bana sorduğun soruyu Peder Ryan'a sor, Liam.
" I cherish the memories of a question my grandson asked me the other day when he said,'Grandpa, were you a hero in the war?
" Torunumun bana geçen gün sorduğu soruyla, anılarım canlandı Bana'Büyükbaba, sen savaşta kahraman mıydın? 'dediğinde...
Excuse me, Mr. Bergman asked you a question.
Afedersiniz, Bay Bergman size bir soru sordu?
Excuse me, my uncle asked you a question.
Afedersiniz, amcam size bir soru sordu?
The other day at the Crashdown, you were there, they were there and Isabel asked me a question, which I ignored.
Geçen gün Crashdown'da, sen oradaydın, onlar da oradaydı. Ve Isabel, bana görmezden geldiğim bir soru sordu.
I just asked you a question. What did you lock me out for?
Sana bir soru sordum.
Alvin asked me to, so, um... and, you know, I did have a question about the Rafferty kid.
Alvin öyle istedi, yani, um... ve, bir sorum olacak Rafferty hakkında.
I asked you a fucking question. You come clean with me now.
Sana bir soru sordum, bana hemen cevap vereceksin!
Michael, I don't know what you saw in your machine, but I remember, a few weeks ago, you came back from your lab, pale. You asked me the strangest question.
Michael, makinede ne gördüğünü bilemiyorum fakat birkaç hafta önce laboratuvardan geldin ve bana çok saçma bir soru sordun.
What intrigued me was how Denys was able to apply this notion of God to his daily life. You've already given me the position of an extremely attenuated initial state, or a NON-initial state, about which there is a legitimate question to be asked.
Zaten sorulması gereken soruları sormam konusunda başlangıçtan beri bir-iki adım geri tuttun.
It's funny,'cause when you asked me the question, "Would I go to Mars?" I raised my hand without even thinking about the consequences or life at home,
Çok komik, çünkü Mars'a gider misin diye sorduğunda elimi sonuçlarını ya da evdeki yaşamı hiç düşünmeden kaldırdım.
That's a personal question, I know, but you crossed the line when you asked me to represent her.
Bu özel bir soru, biliyorum, ama bana onu temsil etmemi söylediğinde çizgiyi aştın
One more thing. You once asked me a question..
Anlayamadığım bir şeyi sormak istiyorum.
Hey, you asked me a personal question.
Hey, Sen bana özel bir soru sordun.
I asked you a question, answer me, bitch!
Sana bir soru sordum, cevap ver kaltak!
I asked you a question, answer me!
Sana bir soru sordum, cevap ver.
- But before I put you on with him, he's asked me to ask you a question.
- Ama seni onunla başbaşa bırakmadan önce benden sana bir soru sormamı istedi.
"Some days back, you had asked me a question, isn't it?"
Birkaç gün önce, bana bir soru sormuştun, değil mi?
I asked you a specific question, don't give me spin.
Sana çok spesifik bir soru sordum, lafı dolandırma.
Seno asked you a question, right? "Do you truly like me?"
Son günlerde romantik kız arkadaşımdan hiç mail almadım.
And it's eating me up You asked me a stupid question once and I could have answered it and I didn't because I was...
Bana aptal bir soru sormuştun ve cevap verebilirdim ama vermedim çünkü...
Well, not only is that the first real question you've asked me. It's also the best that I have ever had from a journalist.
Aslında, bu bana senden gelen ilk gerçek soru olmanın yanında herhangi bir gazeteciden de duyduğum en iyi soru.