You can't beat that Çeviri Türkçe
141 parallel translation
Boys, if you can't beat that bunch of...
Şayet bu geri zekalıları yenemezseniz...
It's one of the biggest places in that part of the country, and you can't beat it for beauty.
Ülkenin bu kesimindeki en büyük yerlerden biri o, güzellikte de önüne geçilemez.
I should've known by now that there's one thing you can't beat in politics... and that's a completely honest man.
Şimdiye kadar, politikada yenemeyeceğim bir şey olduğunu ve onun tamamen dürüst bir adam olduğunu bilmeliydim.
- You can't beat him that way.
Bu şekilde onu haklayamayabiliriz.
But it occurs to me that if I can beat you at something Jason couldn't refuse me a place on the ship either.
Ama seni bir dalda yenersem, eminim Jason beni de mürettebata alır.
Say, you know something, you can't beat that, can you?
Karşı koyamayacağın bir şey, değil mi?
'Cause if you got that, little darling... can't nobody say you didn't beat them all.
Çünkü elinde bu kalmışsa küçüğüm... kimse yenildiğini iddia edemez.
You can't beat that, can you?
Bu fırsatı tepmezsiniz, değil mi?
Even if you can beat the establishment at their own game... I don't believe in that game.
Onları, kendi yöntemleriyle durdurabileceğinizi düşünseniz bile... ben o yönteme inanmıyorum.
You can't beat that.
Hayret verici.
You can't beat that.
Bunun üstüne yoktur.
You know that saying, "If you can't beat them, join them"?
Ne derler bilirsiniz ; "Yenemiyorsanız onlara katılın".
Well, you can't beat that, can you?
Ve bunu değiştirmen de söz konusu değil, ha?
Well, you can't beat that.
Eh, bundan daha iyisi bulunmaz.
You can't beat that spot.
Daha iyisi yok.
You can't beat that price.
Daha ucuza bulamazsın.
When you can't sleep at night and hear your heart beat,... this funny little muscle... that everything depends on.
Geceleri uyuyamadığında Ve kalp atışlarımı duyunca, herşeyin bağlı oluğu bu komik küçük kası.
You've been saying that for 20 years. You know you can't beat me.
Bunu 20 yıldır söylüyorsun çünkü beni geçemeyeceğini biliyorsun.
Now, you know in your heart you can't beat a deal like that.
Kalbinin böyle bir anlaşmaya karşı koyamayacağını biliyorum.
Whoa. You clowns can't beat that.
Siz soytarılar bunu beceremezsiniz.
I know you can't take the entire Shadow fleet by yourselves but if you could beat them in just one fight, that could be the break we need to get everyone organized.
Gölgeler'in tüm filosuna karşı tek başına savaşamayacağınızı biliyorum ama tek bir çatışmayı kazanırsanız, herkesi organize etmek için gereken itici gücü bulabiliriz.
I wanna beat you when you can't blame it on the broken nose or the buzzer or the fact that you might have mono.
Kırık burnunu, hakemin düdüğünü ya da mono olduğunu suçlamadan seni bir kez yenmek istiyorum.
- $ 17.50. You can't beat that.
Daha ucuzunu bulamazsın.
- 500 dollars, you can't beat that.
- 500 dolar, daha aşağısına bulamazsın.
Of course chacun a son gout and all that, but for motorway driving you can ´ t beat an Audi.
Biraz eski ama otoban için Audi'den daha iyi araba bulamazsın.
You can't beat him up. That won't help.
Onu öylece pataklayamazsın.
Oh, I can't leave until you beat me, is that it?
Beni alt edinceye kadar gidemez miyim?
You don't think that I can beat him?
Neden?
You can't beat that superglue.
O Japon yapıştırıcının üstüne yoktur.
You can't even beat that nerd, huh?
Şu eziği bile dövemedin ha?
- That you can't beat them.
- Dedi ki onu vuramazsınız.
You can do that, but you can't beat on my soul.
Bunu yapabilirsin, ama ruhumu dövemezsin.
You can't beat that.
Öyle birini yenemezsin.
If that man comes out of that room and tells me he can't do anything that there's no way I can beat it will you still have the baby?
Eğer adam odadan çıkarsa bir şey yapamayacağını, bunu atlatmamın imkansız olduğunu söylerse, yine de bebeği doğuracak mısın?
You just can't deal with the fact that I beat you.
Seni yenmiş olmamı kabullenemiyorsun.
Well, Lukas said that pride was the one sin you can't beat.
Lukas gururun yenemeyeceğin tek günah olduğunu söylemişti.
I know I ain't gonna get you to quit playin'that thing, so... like you just said, if you can't beat'em...
Biliyorsun sana bunu çalmayı bıraktıramam aynı dediğin gibi, eğer onları yenemezsen...
You can't beat that kind of value.
Değerin bu çeşidini yenemezsin.
You can't beat that with a stick.
Bu teklifi tepemezsiniz.
Well, that's a good story, Wendall. But it's just further proof of why you can't beat me.
İyi hikaye Wendall ve beni yenemeyeceğinin kanıtı.
I'll tape everything, so that when I beat you, you can't say I cheated.
Herseyi kasede alacagim, seni yendigimde... Hile yapiyorsun diyemezsin.
You can't beat me with that.
Beni onunla yenemezsin.
You can't beat evil by doing evil. I know that.
Kötülüğü kötülükle yenemezsin. Bunu biliyorum.
You can't beat that.
Almadan edemezsin.
Truth is, even if they're wrong even if that one thing is gonna be the ruin of them if you can beat that last bit out of them, then they ain't fighters at all.
Gerçek şu ki ; yanılsalar bile hatta bu onları onları mahfedecek tek şey olsa bile eğer inandıkları bu şeyi onlardan alırsan artık dövüşçü olamazlar.
You can't beat that!
Bundan iyisi yok!
I mean, you can't beat that quality of craftsmanship.
Yani bu kalite bir şeyi kenara atamazsınız.
You can't really beat that.
Harika. Buna hayır diyemezsiniz.
See, you can't beat a guy like that.
Gördün mü, böyle birini alt edemezsin.
I know. A friend of mine used to say that if you can't join them, beat them.
Bir arkadaşım şöyle derdi, "Aralarına katılamıyorsan, döversin."
You can't beat that price.
Bu fiyatlara bulamazsınız.
you can't 4106
you can't miss it 64
you can't beat me 46
you can't be serious 595
you can't kill me 112
you can't fool me 70
you can't go wrong 20
you can't help me 85
you can't make me 84
you can't understand 78
you can't miss it 64
you can't beat me 46
you can't be serious 595
you can't kill me 112
you can't fool me 70
you can't go wrong 20
you can't help me 85
you can't make me 84
you can't understand 78