You don't have to answer that Çeviri Türkçe
162 parallel translation
Too bad you don't have a building like that. That would be your answer to everything.
Böyle bir binanızın olmayışı çok kötü.
You don't have to answer that, if you prefer not to.
Eğer istemiyorsan, buna cevap vermek zorunda değilsin.
- Col. Mitchell, you don't have to answer that question.
- Albay Mitchell, bu soruya cevap vermek zorunda değilsiniz.
You don't have to answer that!
Bunu cevaplaman gerekmiyor!
But if you don't get the President on that phone you'll have to answer to the Coca-Cola Company.
Ama eğer Başkanla telefonda görüşemezsen Coco Cola şirketine açıklamayı sen yaparsın.
Has your attorney explained to you that you don't have to answer our questions?
Avukatın sorularımıza cevap vermek zorunda olmadığını söyledi mi?
Jim, if you have the awareness to ask yourself that question, you don't need me to answer it for you.
Bunu soracak kadar bilinçliysen, benim cevabıma ihtiyacın yok demektir.
Riley, you don't have to answer that question.
Riley, o soruya yanıt vermek zorunda değilsin.
And I certainly don't have time to be held up at the border while they bury me in red tape. So do you have an answer for that?
Buna bir çözüm buldun mu peki?
I don't have the... the documentation to answer that right now, but I'll call you from the office.
Benim yanımda.. sana cevap verebileceğim bir belge yok, yarın sabah seni işyerinden ararım.
You don't have to answer that.
Cevap vermen gerekmez.
– Lydia, don't answer that. – You don't have to answer.
Cevap vermek zorunda değilsin.
- You don't have to answer that.
- Bu soruyu cevaplamak zorunda değilsiniz.
Every time I'm talking to you, you don't answer me. But I feel that you have to tell me so much.
her ne kadar... bana cevap veremesen de... bana söylemek istediğin çok şey olduğunu hissediyorum!
One of the reasons why Nightline has the usual suspects is, one thing you have to do when you book a show is know that the person can make the point within the framework of TV. If people don't like that, they should understand it is as sensible to book somebody who takes eight minutes to answer as it is to book somebody who doesn't speak English.
Gençlik gruplarına, İbrani yaz kamplarına liderlik ettim, sosyalist çift ulusluluğumuzun,... Yahudi birliğimizin ve bunun gibi birçok güzel paylaşımın içinde yer aldım.
You don't have to answer that if you don't want to.
İstemiyorsanız yanıtIamak zorunda değilsiniz.
- You don't have to answer that.
- Cevap vermek zorunda değilsin.
Okay, you don't have to answer me, but what was that all about?
Tamam, bana cevap vermek zorunda değilsiniz. ama tüm bunlar neyle ilgili? "Farkı söyleyebilirim"
Now, remember, Jacob, you don't have to answer that question.
Bak unutma Jacob bu soruya cevap vermek zorunda değilsin.
Kids, you don't have to answer that question.
Çocuklar, bu soruyu cevaplamak zorunda değilsiniz.
You don't have to answer that.
Bunu yanıtlamak zorunda değilsiniz.
Not to imply that you have to answer, because you don't.
Cevap vermek zorunda bile değilsin.
Don't you have an answer to that, like you usually do?
Her şeye olduğu gibi buna da bir cevabın vardır.
You don't have to answer that.
Buna cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer that.
Bunu cevaplamak zorunda değilsin.
- You don't have to answer that.
Cevap vermek zorunda değilsin.
- Oh, it was so good! She came home, and he was like, "Where have you been?" And she's all, "I don't have to answer that."
Eve gelince kocası "Nerede Kaldın?" diye sordu "Cevap veremeyeceğim!" dedi, o da "evet, vereceksin!" dedi.
You don't really expect me to have an answer for that, do you?
Benim buna verecek bir cevabım olmasını beklemiyorsun, değil mi?
You don't have to answer that.
Cevap vermek zorunda değilsin.
I don't have the answer to that question, so instead, I offer you this dance.
Bu soruya verilecek bir cevabım yok onun yerine sana bu dansı sunuyorum.
You don't have to answer that.
Buna cevap vermene gerek yok.
You don't have to answer that.
Bunu geçebiliriz.
You don ´ t have to answer that.
Buna cevap vermek zorunda değilsin.
To answer that, I'd have to tell you more than you want to know... but suffice it to say... if you don't do what I'm suggesting, it's going to take you another 16 years to get this ship home, and there are going to be casualties along the way.
Bu soruna cevaben, bilmek istediğinden daha fazlasını söyleyebilecek durumdayım... ama yeterlice söyleyecek olursam... eğer önerdiğim şeyi yapmazsan, bu gemiyi eve götürebilmek için bir 16 yıl daha harcayacaksın, ve bu uzun yol boyunca, bir sürü kayıplar yaşayacaksın.
I know I don't have to, but I insist, and I'm not taking "no" for an answer, so if there's anything that you want or you need, please tell me.
- Olmadığını biliyorum ama ısrar ediyorum ve hayır demeni kabul etmeyeceğim. Eğer istediğin veya ihtiyacın olan bir şey varsa, lütfen söyle.
I don't have to tell you the answer to that.
Bunun cevabını söylememe gerek yok.
You don't have to answer that right now.
Şu anda cevap vermenize gerek yok.
- You don't have to answer that question.
- Bu soruya cevap vermek zorunda değilsiniz.
I'm sorry, I don't have the answer to that question, but.... If there is an answer, there's only one place you're going to find it.
Üzgünüm, bu sorunun cevabını bilmiyorum ama... eğer bir cevabı varsa bulabileceğin bir tek yer var.
You don't have to answer that.
- Cevap vermek zorunda değilsin.
You don't have to answer that.
Cevap vermek zorunda değilsin, sadece bir soru.
- You don't have to answer that.
- Yanıt vermek zorunda değilsiniz?
But if you don't say yes... then you may not have to see his truck parked outside... but you will have to see my body swinging from that tree... because I will hang myself. - I am waiting for your answer.
Evet demezsen, dışarıda onun kamyonetini görmezsin belki ama benim cesedimin şuradaki ağaçtan sarktığını görürsün.
I don't really know what to say. But I'd be happy to answer any questions that you might have.
Ne anlatacağımı tam olarak bilemiyorum ama sorularınız varsa yanıtlamak isterim.
But I want to pamper our guests with services that we don't have... and you tell me to answer the phone.
Ama ben olmayan hizmetlerimizle konuklarımızı şımartmak istediğimde telefona bak diyorsun.
You don't have to answer that.
Cevap verme.
- You don't have to answer that.
- Cevaplamak zorunda değilsiniz.
You don't have to answer about being married, that was rude.
Baksana, evli olup olmadığınla ilgili soruya cevap vermeyebilirsin. Sana kalmış.
You don't have to answer that.
Yanıtlamak zorunda değilsin.
You know, you don't have to answer that.
Bunu cevaplamana gerek yok.
You don't have to answer that.
- Buna cevap vermek zorunda değilsin.