You haven't Çeviri Türkçe
42,517 parallel translation
Here I am going on and on about myself and I haven't even asked how you're doing.
Gelmiş kendimden bahsedip duruyorum ve nasıl olduğunu bile sormadım.
- I mean, you haven't exactly been available to me ever since you been running around after a crazy person.
- Delinin tekinin peşinden koştuğundan beri benimle bir alakan kalmadı diye düşünüyorum.
Thank you, guys, but I haven't exactly signed on yet.
Teşekkürler millet, ama görevi henüz kabul etmedim.
They haven't left since I called you.
- Sizi aradığımdan beri buradalar.
I haven't had a chance to talk to you guys. What do you think?
Sizinle konuşacak fırsatım olmadı.
I'm sorry you haven't responded to our treatment.
Üzgünüm ama tedaviye cevap vermediniz.
- You haven't even looked at it yet.
- Daha fotoğrafa bakmadın bile.
You know, we still haven't even figured out why Flynn's here.
Farkındaysanız Flynn'in neden hala burada olduğunu bilmiyoruz.
You haven't talked to him yet?
Onunla daha konuşmadın mı?
Well, you haven't said a single true thing to us.
Bize gerçek tek bir şey demedin.
I haven't been listening to you. To what you wanna do.
Senin ne yapmak istediğini dinlemiyordum.
You know I haven't.
Okumadığımı biliyorsun.
And... and you haven't even read her e-mails.
Ve... ve e-mailleri bile okumuyorsun.
I haven't even screwed anything up yet, and you're already sticking your nose in.
Daha hiçbir şeyi batırmadım ama sen şimdiden burnunu sokuyorsun.
You really haven't changed at all.
Gerçekten hiç ama hiç değişmemişsin.
Since you haven't been sleeping much anyway.
Zaten pek uyuduğunuz yok.
A lot's happened in this last six weeks. I feel like I haven't seen you or talked to you.
Son altı haftada o kadar çok şey oldu ki sanki seni hiç göremedim, hiç konuşamadım.
You haven't opened it.
- Açmadın mı?
After 15 minutes, if you haven't come to a decision, you will all be eliminated.
15 dakika sonra, eğer bir karara varmadıysanız hepiniz eleneceksiniz.
You haven't made it through yet, and you're already better off than anyone in the Inland.
Daha seçilmemiş olsan da şimdiden İç Kesimler'deki herkesten daha iyi bir durumdasın.
- No, you haven't.
Hayır, yapmadın.
So how come you guys haven't spoken in so long?
O zaman nasıl oldu da bu kadar uzun zamandır konuşmadınız?
You haven't seen an old beagle around here have you?
Buralarda yaşlı bir tazı gördünüz mü? Hayır.
If you think you can use me and get away with it, then you haven't been paying attention.
Eğer beni kullanıp, yanına kar kalacağını sanıyorsan, önemsememişsin demektir.
- You haven't exactly been available to me.
- Senin pek faydan dokunmuyordu.
Maybe you haven't noticed, but my work is kind of a big part of who I am.
Fark etmemiş olabilirsin ama işim, kişiliğimin büyük bir parçasını oluşturuyor.
You may have my money, but you haven't taken my friends.
Paramı alabilirsin, ama arkadaşlarımı alamazsın.
Okay, that'd be funny if you'd ever beaten me one single hand in your whole life, but you haven't.
Eğer hayatın boyunca tek bir elde yenebilseydin gülerdim ama yenmedin.
You haven't exactly acted sorry.
Hiç de üzgünmüş gibi davranmadın.
Live like you haven't a care
Hiç endişen olmadan yaşa!
You've been cutting again, haven't you?
Tekrar jiletliyorsun, değil mi?
And I haven't been able to find a replacement so, maybe you could, you know... Just...
Ve yerine geçecek birini bulamadım, belki sen, bilirsin...
I haven't seen you play in a dog's age.
Seni çok uzun zamandır oynarken görmemiştim.
I haven't seen you in so long.
Uzun zaman oldu.
Why haven't you answered my calls?
Neden aramalarımı cevaplamadın?
Oh, Doctor, haven't you forgotten someone?
Oh, doktor, birini unutmadın mı?
You haven't always been by my side, but it's better when you are.
Her zaman yanımda olmadın ama olduğun zaman daha iyi.
I've been here an hour, you haven't given me one thing I can use.
Bir saattir buradayım ve bana işime yarayabilecek hiçbir şey vermedin.
She's secretly been moving your collectibles into storage a little at a time and you haven't noticed.
Koleksiyon eşyalarını gizlice azar azar depoya kaldırıyor ve sen fark etmedin.
we haven't really made it yours. Thank you.
- Tam olarak senin yapmadık.
Well, you haven't spent that much time with him.
Onunla çok fazla zaman geçirmedin ki.
Maybe you haven't noticed, but it isn't exactly raining black women around here.
Belki farkında değilsiniz, ama buralarda çok fazla siyahi kadın yok.
You're right, I haven't given you any reason to trust me.
Haklısınız, bana güvenmeniz için size pek bir şey sunamadım.
You haven't done those yet?
Onları henüz tamamlamadın mı?
Haven't you done enough?
Yeterince şey yapmadın mı?
If we haven't returned with you in three days, he will execute her for your treason.
Eğer üç gün içinde seninle birlikte geri dönmezsek, karını vatana ihanetten idam ettirecek.
Are you sure that we haven't met before?
Daha önce karşılaşmadığımıza emin misin?
- I haven't met you before.
- Seninle ilk defa karşılaşıyorum.
haven't you had enough?
Bıkmadınız mı?
But you haven't reached that potential yet, and we're gonna change that.
Ama henüz potansiyeline ulaşmadın, biz de bu durumu değiştireceğiz.
You say we're dealing with an identity thief, only I haven't come across any evidence of that.
Bir kimlik hırsızı ile uğraştığımızı söylüyorsun, Sadece bununla ilgili bir kanıt bulamadım.