You mean to tell me Çeviri Türkçe
722 parallel translation
You mean to tell me, Mr. Brandt, that these very intelligent people still like to play with trains?
Bana şunu mu söylüyorsunuz bay Brandt bu çok zeki insanlar hâlâ trenlerle oynamaktan mı hoşlanıyor.
You mean to tell me you don't know who Concha is?
Concha'yı tanımadığını mı söylüyorsun yani?
You mean to tell me that girl slapped your face... in front of all those people for nothing?
Yani kızın, herkesin gözü önünde durup dururken seni tokatladığını mı söylemek istiyorsun?
Do you mean to tell me that you're willing for me, your fiancée...
Yani şimdi bana, nişanlına, sevdiğin kıza yaptırmak istediğin şey...
- You mean to tell me you married him?
- Onunla evlendin mi yani?
Do you mean to tell me you missed it on the poster outside?
Dışarıdaki afişte yazanı görmediğini mi söylüyorsun?
And you mean to tell me that after all her hard work... and after doing this wonderful thing for you without making one single mistake, you two sat there and hardly said a word to her?
Kız onca zaman o kadar çalıştıktan ve... tek bir hata bile yapmadan sizin için başardığı şeyden sonra, ona tek kelime bile etmeden öylece oturduğunuzu mu ima ediyorsunuz?
You mean to tell me that A.P. Kirby has been held in the drunk tank?
Yani A.P. Kirby geceyi gözaltında mı geçirdi?
Do you mean to tell me, Katie Scarlett O'Hara... that land doesn't mean anything to you?
Katie Scarlett O'Hara, sen bana bu toprakların senin için bir anlamı olmadığını mı söylüyorsun?
You mean to tell me, Scarlett, Tara doesn't mean anything?
Katie Scarlett, toprağın senin için anlamı olmadığını mı söylüyorsun?
You mean to tell me you didn't bring the troop?
Yani bana alayı getirmediğinizi mi söylüyorsunuz?
You mean to tell me you wear a different dress for different times of the day?
Yani günün farklı zamanlarında farklı elbiseler mi giyiliyor?
You mean to tell me he didn't molest you in any way?
Şimdi bana, bu adamın sana hiç sarkıntılık etmediğini mi söylüyorsun?
You mean to tell me you take orders from a grasshopper?
- Ne? Yani bir çekirgeden emir mi alıyorsun?
And apart from that, Colonel, do you mean to tell me that if you wanted to commit suicide, you'd go to all the trouble of putting out to sea in a boat, then take a hammer and chisel and laboriously knock holes through the bottom of it?
Bu bir yana, Albay, söyleyin bana, eğer intihar etmek isteseydiniz tekneyle denize açıldıktan sonra, elinize bir keskiyle çekiç alıp bin bir zahmetle, teknenin dibinde delikler açmaya çalışır mıydınız?
You mean to tell me you met Lily Langtry, the real her, in the flesh?
Sen bana Lily Langtry ile tanıştığını mı söylemek istedin, kendisiyle?
You mean to tell me you actually got the real...
Yani sen şimdi onun kendi saçından...
You mean to tell me Bean tried you, and let you go?
Yani Bean sizi yargıladı ve bıraktı mı?
Do you mean to tell me with crime what it is in New York...
Sen şimdi bana, New York'ta suç bu haldeyken...
You mean to tell me that you did it to save lives?
Bunu "yaşamları korumak" için mi yaptın yani?
You mean to tell me you ain't got no $ 100 to lend me to keep me from being put off of this ground?
Yani bu topraktan atılmamak için bana borç verebileceğin 100 doların yok mu?
You mean to tell me, all this happened since last night?
Yani tüm bu olanların dün geceden beri olduğunu mu söylüyorsun?
Do you mean to tell me they have made such a voyage in that small open canoe?
Yani o küçücük üstü açık kanoda böyle bir yolculuk yapabileceklerini mi söylüyorsun?
You mean to tell me they paid you good money for that?
Bunun için para ödediklerini mi söylüyorsunuz yani?
Of course we all know you're a busy man, Boris Lermontov, but do you mean to tell me you have noticed nothing?
Tabii hepimiz meşgul bir insan olduğunu biliyoruz Boris Lermontov ama hiçbir şey fark etmediğini söyleyebilir misin?
You mean to tell me you've been in New York six months?
Bana altı aydır New York'ta olduğunu mu söylüyorsun?
And you mean to tell me you've had that all that time?
Ve bu tüm yol boyunca yanında mıydı diyorsun?
You mean to tell me you're broke?
Yani beş parasız mısın?
You mean to tell me that you saw a boat and didn't let us know?
Yani bir gemi gördün ve bize haber vermedin mi?
You mean to tell me you been here two hours and not met Tony Romano?
İki saattir buradasın ve Tony Romano ile tanışmadın mı?
You mean to tell me you don't know what's been going on?
Yoksa senin burada neler döndüğünden haberin yok mu?
Sam, you mean to tell me there've been cowhands for 10,000 years?
Sam, yani kovboyların on bin yıldır var olduğunu mu söylemek istiyorsun?
Do you mean to tell me that she has so much stuff, it takes my entire staff to move this woman...?
Diyorsun ki o kadar çok eşyası var ki taşınması için bütün elemanlarımı almış...?
Do you mean to tell me that the men who owned her hired her out and then...?
Yani onu sahiplenmiş adamların daha önce onu çalıştırtıp bir de...?
You mean to tell me you're jealous of a doll?
Yani bir oyuncak bebeği kıskandınız?
Senator Fuller, you mean to tell me that you are not infected with the presidential itch?
Senatör Fuller, Başkanlık ateşinin sizi sarmadığını mı söylemek istiyorsunuz?
You don't mean to tell me it's...
Yoksa bu bizim...
You don't mean to tell me you get music outta that.
Bundan müzik sesi çıktığını söylemek istemedin değil mi?
You don't mean to tell me you're interested in her!
Onunla ilgilendiğini söyleme sakın!
Remember how you asked me to tell God you didn't mean to do it?
Benden, bunu yapmak istemediğini Tanrı'ya söylememi istediğini hatırlıyor musun?
I didn't mean to tell you but you dragged it out of me.
Size söylemeyecektim, ama beni mecbur bıraktınız.
I can't tell you, Mr. Peabody... how much this endowment would mean to the museum... and to me personally.
Bu bağışın müzemiz ve kişisel olarak benim için ne kadar önemli olduğunu size anlatamam Bay Peabody.
Do you mean to stand there and tell me you think he's still alive?
Yani, orada durup bana onun hala hayatta olduğunu mu söylüyorsunuz?
I scrounge around, I bring you presents and you tell me I'm mean to you.
Etraftan aşırıp, sana armağanlar getiriyorum sen ise kötü davrandığımı söylüyorsun.
You don't mean to tell me you really believe what that crazy Rebel said?
O çılgın asinin dediklerine inandığını mı söylüyorsun?
You mean to stand there that and tell me that you'd not been thinking of that girl until yesterday evening?
Yani orda durup bana, dün akşama dek bu kızın aklından geçmediğini mi söylüyorsun?
You probably want to tell me you're sorry, that you didn't mean what you did.
Muhtemelen benden özür dileyeceksin... yaptıklarından dolayı.
You mean to sit there and tell me that your local takes in $ 65,500 every year and keeps no financial records?
Yani siz şimdi diyorsunuz ki bu sendika şubesinde her yıl 65.500 dolar toplanıyor ve mali kayıt tutulmuyor.
Are you going to tell me what you mean?
Ne demek istediğini söyleyecek misin?
I say, sir, would you be good enough to tell me where I could find Slim Moseley? I mean...
Afedersiniz bayım, acaba Slim Moseley`i... nerede bulabileceğimi söyleyebilir misiniz...
Could you tell me how to get to Deager Street in Brooklyn, by subway, I mean?
Brooklyn'deki Deager Caddesi'ne nasıl gideceğimi söyler misiniz? Metroyla tabii.