You shouldn't have said that Çeviri Türkçe
87 parallel translation
You shouldn't have said that, soldier.
Bunu söylememeliydin asker.
Eliza, you shouldn't have said that.
Eliza, bunu söylememeliydin.
- You shouldn't have said that in front of him.
- Onun karşısında böyle konuşmamalısın.
- You probably shouldn't have said that.
- Muhtemelen bunu söylememiş olmalıydın.
- You shouldn't have said that.
- Bunu söylemen gerekmezdi.
I shouldn't have said that to you, though, Dave. L...
Sana bunu söylememeliydim Dave.
You shouldn't have said that.
Böyle dememeliydin.
- You shouldn't have said that.
- Onunla böyle konuşmamalıydın.
You shouldn't have said that that I am a child.
Benim bir çocuk gibi olduğumu asla söyleme.
You shouldn't have said that, understand?
Asla söylemeyeceksin, tamam mı?
You shouldn't have said that to Louis.
Louis'e bunu dememeliydin.
When you said I shouldn't have bought that dress for Emilia.
Emilia için o elbiseyi almaman gerektiğini söylediğinde.
You shouldn't have said that, sir.
Bunu söylememeliydiniz komutanım.
Then you shouldn't have said that!
O halde öyle söylememeliydin!
You shouldn't have said that.
- Bunu söylememeliydin.
He's not your match. You shouldn't have said that to disgrace him.
O dengin değil.
You shouldn't have said that.
Bunu söylememeliydin.
- You shouldn't have said that.
- Bunu söylememeliydiniz.
You shouldn't have fuckin'said that, Stevie.
Bana o küfürleri etmeyecektin Stevie.
You really shouldn't have said that.
Bunu söylemeyecektin işte.
- You shouldn't have said that.
- Bunu söylememeliydin.
You shouldn't have said that thing... about him not being able to dance, Thomas.
Ona dans edemediğini söylememeliydin Thomas.
I said you shouldn't have did that shit, man.
Bunlara hiç bulaşmayalım demiştim.
You shouldn't have said that.
Öyle dememen gerekiyordu.
You shouldn't have said that to Tony.
Bunu söylememeliydin, Tony.
They have the right to say that somebody who has campaigned against our magazine, who has publically said that it poisons the minds of Americans, who says that sex out of wedlock is immoral, you shouldn't drink...
Dergimize karşı kampanya yapan birisine, onun Amerikalıların beyinlerini zehirlediğini söyleyen birisine, evlilik dışı ilişkiye ahlaksızlık diyen, içmemeniz gerektiğini söyleyen...
I shouldn't have said that you weren't smart enough to invent Post-Its.
Senin post-it'i icat edecek kadar akıllı olmadığını söylememeliydim.
Don't talk to me, you had a great opportunity. But you said one sentence that you shouldn't have. And now it's turned into this.
Sakın bahane söyleme bana aşırı tedbir ile salaklık arasında kalın bir çizgi vardır ve durum bu çizgiyi çok aştı şimdi onu nasıl yakalayacağız?
She said you told them that we have a vacation home in Benton Harbor, that you and Kim stay out all night and sleep with boys, and that I shouldn't believe a word you say.
Onlara Benton Harbo'da yazlığımız olduğunu söylemişsin. Kim'le bütün gece dışarda takılıp oğlanlarla yattığınızı söyledi. Ve sana inanmamamı.
No, Treebeard said that you shouldn't have any.
Hayır, Ağaçsakal senin içmemen gerektiğini söyledi.
You said one day that we shouldn't have any bonds at all.
Bir gün aslında ilişkilerin, hiç olmaması gerektiğini söylemiştin.
You shouldn't have said that!
Bunu söylememeliydin!
I know you said no... but sometimes people say no... and then they wake up one morning a couple of days later... and think,'I shouldn't have turned down that mom...'with the good job and great credentials and the references up the wazoo.'
Hayır dediğinizi biliyorum. Ama bazen hayır dersiniz ve bir iki gün sonra uyandığınızda " O bekâr ve hoş anneyi reddetmemeliydim. İyi bir işi iyi nitelikleri vardı.
When you said that I shouldn't have been born?
Eğer sen doğmuş olmasaydın dediğinde?
- When you said, "I already added pepper." My perception was that you were irritated with me for not knowing that and that you were angry with me, that I shouldn't have done it.
- "Biber koydum zaten" dediğinde koyduğunu bilmediğim için bana sinirlendiğin hissine kapıldım.
You wouldn't understand, but if you were in my religion, what happened to my people... things came out that shouldn't have been said.
Sen anlamayabilirsin, ama eğer benim dinimden olsaydın, halkımın başına gelenler, söylememem gereken şeyler söyledim.
You shouldn't have said that, Daddy.
Bunu söylememeliydin baba.
However, if someone hired you, to kill the judge and you were willing to tell me that person's name... oh, i shouldn't have said "tell."
Yok eğer seni, yargıcı vurman için biri tuttuysa ve adını vermek istersen o başka. Pardon be. "Söylemek" mi dedim.
No, i shouldn't have said any of that stuff to you.
Hayır, sana o şeyleri söylememeliydim.
I shouldn't have done that, but that was... that was horrible, what you said. I'm sorry.
Affedersin.
Well, you really shouldn't have said that.
Bunu sahiden de söylememeliydin.
Yes, no, you shouldn't have said that.
Evet o dediğini gerçekten söylememeliydin.
You know, she said there were a lot of perversions involved, and that, you know, it's God's will, you shouldn't do it unless you were married and you planned to have kids and...
Dışarıya güven olmayacağını bunun Tanrı'nın isteği olduğunu evlenmeden ve çocuk yapmayı planlamadan ilişkiye girmemem gerektiğini söylerdi.
You shouldn't have said that.
Öyle söylememelisin.
You shouldn't have said that.
Öyle söylememeliydin.
Look, I know I said some things that I probably shouldn't have said. Yeah, like you were gonna vote with my mom - to get back at the Walkers?
Tamam.Bende iki aylık maaş düşünüyordum.
Uh, I read this article somewhere that said... you shouldn't have anything in your home if it's not... beautiful or useful.
Evinizde güzel ya da gerekli olmayan hiçbir şeyi tutmamanızı söyleyen bir yazı okumuştum.
You shouldn't have said that.
Böyle söylemeyin lütfen.
- You shouldn't have said that.
- Öyle söylemen gerekmezdi.
I know I said a bunch of things to you this morning that weren't true, and I left out some things that maybe I shouldn't have, like losing my company and maybe my mom going to prison.
Bu sabah doğru olmayan birçok şey söylediğimin farkındayım. Söylemiş olmam gereken bazı şeyleri söylemediğimin de şirketimi kaybetmem annemin hapse girmiş olması gibi.
Ugh, you shouldn't have said that.
- Bunu söylememeliydin işte.