You won't be able to Çeviri Türkçe
2,258 parallel translation
You won't be able to stop us.
Bizi durduramayacaksın.
He didn't say, son you are a first-timer.. You won't be able to handle the tyre business.
Oğluna acemi olduğunu ; başaramayacağını söylememiş ve oğlu lastik işinde başarılı olmuş
Then you really won't be able to trust me.
O zaman bana gerçekten güvenmezsin.
You know, it's too bad we won't be able to use any of this information,'cause you broke into the car, and then obtained it illegally from his computer.
- Maalesef bu bilgilerin hiçbirini kullanamayacağız çünkü sen arabaya izinsiz girdin ve bilgisayardan yasadışı yollarla aldın.
I'm just saying that I won't be able to protect you.
Sadece seni koruyamayacağımı söylüyorum.
So I won't be able to see you much.
Bu yüzden, seni çok fazla göremeyeceğim.
You won't be able to come back here.
Bir seçim yapmalısın Peter.
You'll know things, but you won't be able to tell anyone.
Bir şeyler bileceksin fakat kimseye söyleyemeyeceksin.
- But I won't be able to love her back. Well, maybe not in the way that you can now.
Belki şu anki gibi sevemezsin.
They're gonna put you straight into solitary confinement so you won't be able to communicate with anybody.
Seni tek başına bir hücreye kapatacaklar dolayısıyla hiç kimseyle iletişim imkanın olmayacak.
You're off learning new stuff and I'm afraid I won't be able to keep up.
Sen yeni şeyler öğrenmek için gittin,... ve maalesef ben sana ayak uyduramayacağım.
You'd be able to find them. But the other soldiers won't know what to do without him.
ama onsuz diğer askerler ne yapacaklarını bilemeycekler.
I'm saying that you're welcome to continue with this, but if you get any heat about it, I won't be able to protect you.
Buna devam etmek senin bileceğin iş diyorum ama ortalık biraz kızışırsa seni koruyamayabilirim.
You won't be able to escape your fate.
Kaderinden kaçamazsın.
Okay, I hate to burst your bubble, Smallville, but without your powers, you won't be able to outrun their speeding bullets.
Tamam fikirlerini çürütmek istemem Smallville ama güçlerin olmadan kurşunlardan kaçamazsın.
They won't be able to keep up with you.
- Ciddi mi söylüyorsunuz? - Ciddi söylüyorum.
I won't be able to keep my eye on you.
Sana göz kulak olamayabilirim.
Too bad they won't be able to stop me from killing you.
Seni öldürmemi engelleyemeyecek olmaları ne kötü.
If I tell you, you won't be able to think about anything else.
Söylersem başka bir şey düşünemez hale gelirsin.
He won't be able to talk with you choking him.
Onu boğazlarken seninle konuşamaz.
You see, there's a chance I won't be able to do so
Biliyorsun ki, bunu benim yapamama ihtimalim var...
I won't be able to give you that.
Ben bunu sana veremem.
Is it because she's dying and she needs you and you're scared that you won't be able to help her, that you won't even be able to stay in the room with her, that her illness will be too much for you to bear and you'll run away from her just as you ran away from your mother?
Bu sırf o ölüyor sana ihtiyacı var ve sen de ona yardım edemeyeceğinden dolayı ödün koptuğu için mi bırak yardım etmeyi, onunla aynı odada kalamaman hastalığının sana kaldıracağından ağır gelmesi ve annenden kaçtığın gibi ondan da kaçmak zorunda kaldığın için mi?
You are the miss Southern appeals. And we won't be able to bring Ivy home without your help.
Sizler Güney Güzeli yarışması adaylarısınız ve sizin yardımınız olmadan Ivy'i evine döndürmemiz mümkün değil.
It's too bad you won't be able to spend it.
Harcayamayacak olman çok kötü.
You'll be face-to-face, but he won't be able to hurt you.
Yüz yüze olacaksınız ama birbirinize zarar veremeyeceksiniz.
"Next time you won't be able to stop me."
"Gelecek sefere beni durduramayacaksınız."
I mean, you still won't be able to catch up to me, but- - how did you find this place, Leo?
Yine de bana yetişemeyeceksiniz, ancak - Burayı nasıl buldun, Leo?
That's where you'll find unfiltered emotion, something she won't be able to hide.
Bu şekilde saklayamayacağı duygular ortaya çıkacaktır.
Guess he won't be able to help you find your daughter, which is just as well.
Kızını bulmana yardım edemeyecek galiba.
I won't be able to see you when you start working.
Çalışmaya başlayınca seni göremeyeceğim.
- Unfortunately, there are things you won't be able to show in your film and you won't be able to see.
Ne yazık ki filminizde gösteremeyeceğiniz şeyler var, sizin de görmenizin mümkün olmadığı.
I won't be able to resist my urges to kill you!
Karşı koyamayabilirim seni öldürme isteğime.
I won't be able to see you for a week.
Önümüzdeki bir hafta seni göremeyebilirim.
Yeah, you mess up his hand, you won't be able to open the vault.
- Evet, eli mahvedersen kasayı açamayız.
You won't be able to understand anyone if I'm not there, right?
Orada olmazsam kimsenin dediğini anlayamayacaksın.
You won't be able to move a leg.
Ayağını bile kaldıramazsın.
Once we start the test, you won't be able to move for at least an hour.
Teste başladığımızda en azından bir saat hareket edemeyeceksin.
With the light off, you won't be able to.
Işığı kapatırsak beni göremezsin.
Then you won't be able to get me.
O zaman bana ulaşamayacaksınız.
If I tell you your tell, you'll get rid of it, then I won't be able to tell.
Nasıl olduğunu söylersem bir daha öyle yapmazsın ben de anlayamam.
You won't be able to get in anymore.
İçeri giremeyeceksin asla.
[rat squeaks] Aah! You see, if you have too much earwax, you won't be able to hear anymore.
Gördünmü, eğer çok kulak kirin varsa, artık duyamayabilirsin.
A third solution to the paradox problem is the notion that, if time travel is possible, you just won't be able to change the past when you get there.
Oldukça ürkütücü bir durum. İkilem problemine üçüncü çözüm ; eğer zamanda yolculuk mümkünse,
when it comes time to work you won't be able to!
Kendinizi tutmazsanız, iş saatinde çalışamaz olursunuz!
A few more hours, it'll be so decomposed, You won't be able to stay in it.
Birkaç saat içinde tamamen çürümüş olacak ve artık içinde kalamayacaksın.
I thought you said they won't be able to find me here.
Beni burada bulamayacaklarını söylediğini sanıyordum.
When you're old and you won't be able to organize it.
Yaşlandığında bütün herşeyi organize edecek gücün kalmaz.
I had to dump the package's security detail and switch to a civilian car, so you won't be able to track me.
Paketin güvenlik detaylarını terk etmek zorunda kaldım ve sivil bir arabaya geçtim. Bu yüzden beni izleyemeyeceksiniz.
Need to be able to contact you, or else won't get any further.
Carsten, sana ulaşabilmem gerek yoksa bunu sürdüremem.
But if you want to kill Eunuch Liu you won't be able to use poison.
Lakin Hadım Liu'yu öldürmeye niyetliysen zehir kullanabilecek durumda olmayacaksın.