Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Avión
Avión Çeviri Türkçe
22,711 parallel translation
No viajará en avión.
Uçakla seyahat etmez.
Me llevo el avión de la empresa.
Sirket uçagini aliyorum.
¿ Avión de empresa?
Sirket uçagi mi?
El avión no tripulado ha desarrollado y adaptado desde entonces.
- Arılar evrim geçirmiş ve adapte olmuş.
- Solo porque no estemos juntos no significa que tienes que hacer esto solo y ya reservé el avión de la compañía.
- Sırf beraber değiliz diye bunu tek yapmak zorunda değilsin. Ayrıca şirket jetini kiraladım bile.
¿ Ese avión lleno de todas las personas que tenías prisioneras?
O uçak mahkum ettiğin tüm o insanlarla dolu. - Hepsi kurtulacak.
Destruyeron el avión.
- Uçağı yok ettiler.
Hay un avión en el extremo este de la isla, y está muy lejos.
Adanın doğusunda bir uçak var ve oldukça uzakta.
Llévalos al avión.
Adamlarla uçağa gidin.
Hay un avión en el extremo este.
Doğu tarafında bir uçak var.
¿ Tomaste algo en el avión?
Uçakta içki var mıydı?
No, no te vas a subir al avión... hasta que cumplan los términos del contrato.
Hayır, uçağa alamayacaksın. Onlar sözleşme şartlarına iyi yapana kadar.
Mal me pidió que viniera a ayudar con los niños ¡ así que me subí en el primer avión y aquí estoy!
Mal gelip çocuklara bakabilir misin diye sordu bende ilk uçağa atlayıp buraya geldim.
Mamá, Jean se subió al avión de inmediato.
Anne, Jean uçağa atlayıp geldi.
En el avión leí una descripción graciosa de Roma :
Uçakta Roma'ya dair komik bir tanım okudum :
En ese caso, ¿ por qué nos molestamos en viajar juntos - en el mismo avión?
Madem öyle neden hep beraber aynı uçuştayız ki?
¿ A qué se refería esa periodista estadounidense en el avión?
Uçaktaki Amerikalı muhabir neyden bahsediyordu?
¿ Comprobaste la grabación del avión?
- Uçağın görüntülerine baktın mı?
- Daisy se llevó el módulo al avión.
Daisy modülü uçağa götürmüş.
¡ Lo juro! Tengo un arma en este avión diseñada para matarte.
Bu uçağa yerleştirdiğim bir silah seni öldürmek için tasarlandı.
Revisé todo el avión.
Uçağın her tarafını aradım. Hiçbir şey göremedim.
Si planeas explotar este avión con ambos en él, no terminará con esto.
İkimiz de içindeyken bu uçağı havaya uçurmaya niyetliysen bu şekilde bitmez.
Me llamaron antes de abordar el avión.
Uçuştan hemen önce beni aradılar...
El avión se estrelló.
Uçak düştü.
Al siguiente, estábamos en Cincinnati y Kyle llegó en avión, y eso fue todo.
Ondan sonraki hafta sonu, Cincinnati'deydik ve Kyle geldi.
Quisiera dormirme en el avión, y despertarme en la playa.
Evet, sadece uçakta uyuya kalıp sahilde uyanmak istiyorum.
¿ Dime por qué no estoy ahorita volando en avión?
Neden şu anda uçakta olmadığımı söyle.
Eso no se ve desde un avión.
Bunu bir uçaktayken göremezdin.
Si, como si ella pudiera volar un avión.
Evet, sanki bir uçağu uçurabilirmiş gibi!
Tú, ella, tus modelos de avión y tus libros con desnudas.
Sen, o, model uçakların ve ayıp kitapların.
Fue en un avión pequeño, y yo...
Küçük uçaklardan biriydi.
Te arreglaré una cita a ciegas. Mi prima trabaja en un avión.
Uçuş elemanı olan kuzenimle görücü usulü randevu.
Cogí un avión en cuanto me enteré.
Duyduğum anda ilk uçağa atladım.
La primera vez que me asusté fue cuando volvía a casa en avión.
Korktuğum ilk zaman eve dönüş uçağımdayken oldu.
Pero el avión llegó a casa sin incidentes.
Ama uçak sapasağlam yere indi ve eve döndük.
¿ Es un avión?
Uçak mı?
- Debes tomar un avión.
- Yetişmen gereken bir uçağın var.
¿ Tenía idea si el Marshal Skony había conseguido la aprobación para volar en territorio extranjero un avión estadounidense para el transporte de presos?
Bilirsin, mareşal Skony onayı olsun - Amerikan nakliye uçağı yurt dışında uçmak için?
Ella tenía los billetes de avión para probarlo.
Kanıt olarak uçak bileti bile vardı.
Estoy segura que hay un teléfono que necesita ser contestado o un avión que necesita ser agarrado.
Cevap verilmesi gereken bir telefon ya da yakalanması gereken bir uçak olduğuna eminim.
- Me llevarían en avión privado.
Kendi özel uçağımda gidecekmişim. Ne?
- ¡ Alto! No tomes ese avión.
- Sakın o uçağa binme.
No, me habló de un avión privado y una suite VIP.
Hayır özel uçak ve özel oda dedi.
"Ver grandes improvisaciones es como ver a la gente armar un avión cuando ya están en el aire".
Zaten gökyüzünde oldukları zaman insanlara uçak koymak izlemek gibidir.
Así que un día... me envía un pasaje de avión para que lo conozca en Las Vegas.
Sonra bir gün onunla Vegas'da buluşmam için bana bir uçak bileti yolladı.
♪ joroba a cabo desde un avión ♪
# Uçaktan atlıyorum #
¿ Por qué no los sacan en avión?
Neden sizi hava yoluyla çıkarmadılar?
O no... Ellos no nos dejaron en el avión.
Yoksa uçağa binmemize izin vermezler.
Están investigando una teoría de que podría haber un rey rata vampiro que empezó todo el brote del avión, ¿ sí?
Uçaktaki bütün salgını başlatmış olabilecek bir kral kemirgen teorisini araştırıyorlar.
El avión es demasiado pequeño.
Uçak çok küçük ve daha bitmedi.
- ¿ cómo por avión?
Uçak gibi mi?