Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Cruze
Cruze Çeviri Türkçe
29 parallel translation
Me abandonas en Londres... me dices que venga a Bruselas y esperas que me cruze de brazos...
Beni Londra'da terk ettin ve Brüksel'den çağırdın. Şimdi de kalma mı bekliyorsun?
Más corto en barril, legal en este estado Si usted siente que su seguridad requiere algo más fácil de ocultar... cruze la calle y vaya a la ferretería, a conseguir una sierra para metales. Incluso en tirar una caja de cartuchos.
Ama eğer şahsi güvenliğiniz daha kolay saklanabilen bir şeye ihtiyaç gerektiriyorsa, sokağın karşısındaki hırdavatçıya gidin ve testere alın.
Están arrasando el pueblo matando a cualquiera que se cruze en su camino.
Çarşıyı talan ettiler, önlerine çıkan herkesi öldürüyorlar.
en El Cruze
Kavşakta.
Esperen ¿ cómo se supone que cruze?
Oh, dur, ben nasıl karşıya geçeceğim?
Me lo cruze hace unos dias atras.
İki gün önce rastlamıştım.
Escucha, pase lo que pase, no lo dejes que cruze de Iran a Iraq.
Dinle, ne olursa olsun, İran'dan Irak'a geçmelerine izin verme.
Tenemos que detenerlo antes que cruze la línea del que no podremos sacarlo.
Çizgiyi aşmadan önce, onu durdurmamız gerekiyor. Onu, bu halde bırakamayız.
Yo cruze el desierto entero solo para salvarte. Todo solo.
Seni kurtarmak için koca çölü geçtim, tek başıma.
Les aseguro que East Dillon será nuevo de compra antes que ningún estudiante cruze la puerta
Sizi temin ederim ki, Doğu Dillon lisesinde bir tek öğrenci kapıdan içeri girmeden her şey halledilecek.
Haces cualquier trabajo que se te cruze.
"Önünüze çıkan her işi yaparsınız."
Si estás tratando de que cruze la frontera con tierra en las coqueras donde las chicas decentes no se atreven a ir, no va a funcionar.
Eğer benim erkek soyunma odasına girip sınırlarımı aştırmayı deniyorsanız işe yaramayacak.
Sé por qué no tuviste sexo con Allison Cruze.
Allison Cruze'la neden birlikte olmadığını biliyorum.
Colin Hennessey, acusado de estrangulación a la que era su novia en aquel momento, Sarah Peele, basado en el testimonio de un testigo que le vio saliendo en su coche, un Chevy Cruze rojo del 2010, de la escena del crimen.
Onu olay yerinde 2010 model bir kırmızı Chevy Cruze kullanırken gören bir tanık ifadesine dayanarak o zamanki kız arkadaşı, Sarah Peele'i boğarak öldürmekten suçlu bulunmuş.
Colin Hennessey- - un 2010 Chevy Cruze rojo.
Colin Hennessey, 2010 model kırmızı Chevy Cruze.
Lo suficiente ancho para que un tubo cruze, Un grupo de negros puede despejarlo fuera.
Teknenin bir uçtan bir uca gidebileceği kadar geniş. Bir grup zenci bunu yapabilir.
La fertilización del óvulo con el espermatozoide ocurre en el cruze Ampullary-Isthmic
Spermle yumurtanın döllenmesi fallop borusunda gerçekleşir.
Le ofreció a un amigo un Chevy 2014 y 30,000 dólares.
Bir arkadaşıma 2014 model Chevy Cruze ve 30.000 dolar teklif etti. - Ne için?
Me cruzé con un coche hace poco.
Az önce arabaya vurdum.
¿ Es un cruze de caminos?
Yol ayrımı mı var?
Me cruzé todas las luces verdes.
Hep yeşil ışığa denk geldim.
Pero me cruzé con un viejo amigo.
Bir dosta rastladım.
Me cruzé con Richard cuando salía. ¿ Rory, eres tú?
- Çıkarken Richard'a rastladım.
Entonces, puse a todos en una lista. A todos a los que Roy ha curado. Seis personas en todo el año pasado y la cruzé con los obituarios locales.
Ben de geçmiş yıllarda Roy'un iyileştirdiği altı insanla o anda kasabadan ölenlerin listesini çıkardım.
Oh, ¿ cruzé la línea?
Ben mi haddimi aştım?
Me cruzé con una maratón.
Maratonu gördüm.
* Escalé a través de las altas montañas * * Nadé a través del mar azul * * Cruzé todas las lineas y rompí todas la reglas *
d Ben dağların tepesine tırmandım d d Mavi okyanuslarda yüzdüm d d Bütün sınırları aştım ve d d bütün kuralları yıktım d d Ama bebeğim, hepsini senin için yıktım d d Ben parasız iken bile d d Beni zengin hissettirdin d
No, no, solo tenían las manos en los bolsillos de sus sudaderas, y no quise pasar a su lado así que me cruzé de acera, y lo único que tenía que hacer era haber vuelto al bar y avisarles.
Hayır, hayır, onlar sadece elleri sweatshirtlerinin içinde duruyorlardı, ve benim onlarının yanından geçmek gibi bir niyetim yoktu. bu nedenle caddenin karşısına geçtim, halbuki tek yapmam gereken bara geri dönüp bir şeyler söylemekti.
Jamás me cruzé con siquiera un documento que pudiera al menos indirectamente estar conectado con ese Tigre Blanco.
Dolaylı yoldan ya da direkt olarak "White Tiger" ile alakalı Hiçbir belge görmedim.