English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Cónsul

Cónsul Çeviri Türkçe

577 parallel translation
Robert Imbrie, cónsul americano, quien poco después encontró la muerte en las calles de Teherán.
{ \ 1c00FFFF } Tahran sokaklarında ölmeden kısa bir süre önce { \ 1c00FFFF } Binbaşı Robert Imbrie'nin tanıklığıdır.
Robert W. IMBRIE Vice-cónsul de los Estados Unidos.
{ \ 1c00FFFF } Robert W. IMBRIE ABD Konsolos Vekili.
Reclamaré ante el cónsul.
Bu olayı konsolosluğuma şikayet edeceğim.
Puede que para el cónsul americano sí sea su asunto.
Belki Amerikan konsolosluğu meseleyi ele almak ister.
Rápido, dile a Bob... la brocha de afeitar en mi habitación... llevásela al Cónsul Británico... o a...
Çabuk Bob'a söyle. Fırçamı alıp hemen... İngiliz Konsolosluğu'na ya da Gibson'a götürün.
¿ Podría comunicarme con el Cónsul Británico?
Bana İngiliz Konsolosluğu'nu bağlar mısınız?
Primero debo hablar con el Cónsul.
Ona çok önemli bir şey söylemem gerek.
- ¿ El Cónsul Británico?
- İngiliz Konsolosu'na mı?
¿ No olvidará que quiero hablar con el Cónsul?
Konsolosluğu aramam gerektiğini unutmuyorsunuz, değil mi?
Disculpe, ¿ podría decirme si el Cónsul Británico está hoy en la ciudad?
Affedersiniz bir şey soracağım. İngiliz Konsolosu bugün kasabada mıydı acaba?
El Cónsul, el Cónsul Británico...
Konsolosluğu.
La próxima vez que esté en un país salvaje, contacte con el cónsul británico.
Bir daha böyle vahşi bir ülkedeyken, İngiliz Konsolosluğuyla teması kaybetmeyin.
Hablaré con el cónsul británico en cuanto- -
Buradan çıkar çıkmaz İngiltere Konsolosunu...
- Llévenme ante el cónsul alemán.
En yakın alman konsolosluğuna götürülmeyi talep ediyorum.
- ¡ No! Según sus leyes debe llevarme ante mi cónsul.
Amerika yasalarına göre, Beni konsolosluğa götürmek zorundasınız.
Según sus leyes deben llevarme ante mi cónsul.
- Yasalarınıza göre, beni konsolosluğa götürmelisiniz.
¡ Disculpe, quisiera hablar con el cónsul de la China!
Affedersiniz, Çin Konsolosu'yla görüsmek isterdim.
¡ Y dale! ¡ El cónsul más cercano está en Seattle!
Daha kaç kere En yakindaki konsolos Seattle'de!
Hasta tuve que ir a ver al cónsul y aquél no pudo hacer nada.
Konsolosa bile gittim, ama hiçbir şey yapamadı.
El cónsul yugoslavo.
Yugoslav konsolosu.
Dieron un paso ante el cónsul y le aseguraron que estaban preparados.
"Konsolosa doğru ilerlediler ve hazır olacakları konusunda, ona söz verdiler."
Un gran número fue hecho prisionero y llevado ante el cónsul.
" Büyük çoğunluk esir alındı ve konsülden önce getirildi.
¿ Sugiere que vea al cónsul americano para que me ayude a arreglarlo?
Amerikan konsolosunu göreyim mi? O belki bu işi halletmenize yardımcı olur.
Llama al cónsul americano y pide un informe de Blake.
Amerikan Konsolosluğunu arayıp Yüzbaşı Blake ile ilgili tam bir rapor iste.
EI cónsul lamenta que la documentación presentada no sea suficiente para autorizar su traslado a Argentina
Konsolos Bey, verdiğiniz bu belgenin Arjantin'e göç etmeniz için yeterli olmadığını söylüyor. - Anlıyorum.
¿ Está bien su hija, Cónsul?
Ya kızın? O nasıl?
Buenos días Cónsul, ¿ qué desea?
- İyi günler, Sayın Vekil. Sizin için ne yapabilirim?
Transmiten la idea de la perfección. ¿ No cree Cónsul?
Böylesine bir mükemmeliğe ne sıklıkta tanık olabiliriz ki, Sayın Vekil?
¿ El señor Cónsul quiere que haga la prueba de la línea recta?
Sana bunu kanıtlayabilirim.
No tengas miedo de hacer el ridículo, Cónsul.
Buraya gel, Otto. Sen de postun üstüne gel. Hadi.
Sargento, soy el Sr. Arrugio, el cónsul general de Brasil.
Çavuş, ben Senhor Araújo. Brezilya başkonsolosu.
Si me hubiera dicho antes que quería hablar con su cónsul...
Ama, mösyö, eğer bana en başında konsolosunuzla görüşmek istediğinizi söylemiş olsaydınız.
Démosle esa nota al cónsul y no nos impliquemos más, por favor.
Neden o notu alıp Amerikan Konsolosluğu'na verip bu işe daha fazla bulaşmaktan kurtulmuyorsun, lütfen.
¿ Por qué no fue a ver a su cónsul?
Neden Kazablanka'daki konsolosluğunuza gitmediniz?
Segundo, quizá le sea entregado al cónsul británico para su debido entierro.
İkincisi, İngiliz Konsolosluğuna teslim edilebilir ki normali de bu zaten.
Dígame, cónsul... ¿ Todas las ceremonias son conducidas así?
Söyler misiniz Sayın Konsolos, bütün törenler böyle mi oluyor burada?
Soy el cónsul Abraham Egerman, bienvenidos.
- Tabii ki. Ben konsolos Abraham Egerman, evime hoşgeldiniz.
- No quiero hacerlo, cónsul.
- Gitmek istemiyorum Konsolos.
EL CÓNSUL GENERAL DE EE UU... QUIEN, EN 1856, SE CONVIRTIÓ EN EL PRIMER DIPLOMÁTICO EXTRANJERO... EN ENTRAR EN EL IMPERIO PROHIBIDO.
1856'DA YASAK İMPARATORLUĞA GİREN İLK YABANCI DİPLOMAT OLAN AMERİKAN BAŞKONSOLOSU TOWNSEND HARRİS'İN HİKAYESİDİR.
Dile que soy el cónsul general de EE UU en Japón.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Japonya başkonsolosu olduğumu söyle ona.
¿ Está al tanto, Excelencia, de un acuerdo entre nuestros países... según el cual "un cónsul residirá en Shimoda... cuando cualquiera de los dos países lo exija"?
Ekselans ülkelerimiz arasındaki anlaşmada "İki ülkeden birinin ihtiyaç duyması halinde Konsolos Shimoda'da ikamet edecektir." şeklinde ifade edildiğinin farkında mı?
Tomo debida nota de su negativa... a reconocer mi estatus de cónsul estadounidense.
Konumumu Amerikan Konsolosu olarak tanımayı reddettiğiniz kayda alındı.
Y esperando que lleguen a verla, le hago entrega de una carta oficial... para que la transmita a Su Alteza el Shogun... exigiendo respetuosamente que se confirme mi posición como cónsul.
O mantıklı kişilerin okuyacağı umuduyla Ekselansları Shogun'a iletilmek üzere buradaki pozisyonumun konsolos olarak kabul edilmesi talebimi içeren bu resmi mektubu size veriyorum.
Supongo que ofrecida para celebrar su reconocimiento... como primer cónsul estadounidense.
Bu durumu ilk Amerikan Konsolosunu onaylamanızın kutlanması olarak kabul ediyorum.
Quiere saber si puede hacer unos juegos de magia... para el honorable cónsul.
Saygıdeğer Konsolos için küçük sihir numaraları yapabilir mi diye öğrenmek istiyor.
La bandera es una señal para que el barco sepa que hay un cónsul para servirle.
Bayrak şu gemiye burada hizmet vermeye hazır bir konsolosluk olduğunun işaretidir.
Aquí no hay ningún cónsul.
Burada konsolosluk yok.
¡ Harris, cónsul de EE UU!
Harris, Amerikan Konsolosu!
Los centuriones fueron llamados a la tienda del cónsul... donde él les habló... donde él les dijo que... que... en tanto que no fuera imposible... la estrategia podría... que ellos, sin embargo...
"Konsolosun çadırına, kumandan yardımcısı çağrılarak... "... ona... "... ona orada...
Ya ha oído al cónsul.
Konsolos Bey'i duydunuz.
¿ Comprende, señor Cónsul?
Böyle aşağıya, yukarıya...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]