Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Dado
Dado Çeviri Türkçe
36,662 parallel translation
Debería haberle dado el alta.
Kızı taburcu etmeliydi.
FIONA PRICE ME HA DADO TU NÚMERO.
Numaranı Fiona'dan aldım.
¿ No te has dado cuenta?
Fark etmedin mi?
Has perdido tu trabajo, tienes al chiflado de Dorian persiguiéndote, ¿ por qué le has dado todo tu dinero?
Kovuldun, o deli Dorian seni kovalıyor, neden tüm paranı ona verdin?
¿ Crees que se habrá dado cuenta de que hoy es el día que lo asesinan?
Sence bugünün öldürüldüğü gün olduğunun farkında mı?
Nunca antes me habían dado una sorpresa.
Daha önce kimse beni şaşırtmadı.
Te has dado cuenta de que me voy a llevar el coche.
Arabayı alacağımı fark ettiniz.
Incluso tú sigues diciendo que no eres mi amigo. Pero dado que eres lo más cercano que he tenido, apreciaría que dejaras de decir que eres un gilipollas.
Arkadaşım olmadığını söyleyip dursan bile sahip olduğum en yakın şey olduğundan beri kendine pislik demeyi kesersen gerçekten çok memnun olurum.
Tiene muchísimo sentido viéndolo a posteriori, me sorprende que no me haya dado cuenta, honestamente.
Çok sonradan mantıklı geldi, hayret, nasıl fark edemedim.
Pero en un momento dado, mientras te comes esos componentes el jefe de rango viene a la mesa, retira el fuego. Lo desmonta.
Bir noktada, siz diğer şeyleri yerken... başgarson geliyor, ateşi kenara alıyor... ve onu aralıyor.
Dicen : "Has cocinado delante de nosotros y no nos hemos dado cuenta".
İnsanlar "Önümüzde pişiriyormuşsunuz. Farkında değilmişiz" diyor.
Confirmaron el diagnóstico que me habían dado los demás.
Herkesin teşhisini teyit ettiler.
Señora Chair, pregunté eso dado el tiempo que dedicamos a investigar los reclamos del testigo.
Sayın Başkan, sadece tanık ifadesinin doğruluğunun araştırılmasını istiyorum.
Y me he dado cuenta de que cree que estoy muy ocupada y no quería molestarme y eso me ha despertado.
Birden anladım ki... çok meşgul olduğumu düşünüyor, beni rahatsız etmek istemiyor ve... bu beni uyandırdı.
En un momento dado, cambió toda su negatividad en coraje para motivarlo a perseguir sus sueños.
Onun bütün olumsuzluğunu cesarete çevirdi... ve onu düşlerinin peşinden gitmesi için yüreklendirdi.
Patrì, él te ha dado su confianza.
Patrizia, o sana güvendi.
Eres tú que todavía no lo sabes y que no te has dado cuenta de cuál es el precio de todo esto.
Bütün olanların nelere mâl olduğunu bilemezsin.
La verdad es que pensabais poder estar sin mí. Pero os habéis dado cuenta que no es posible.
Bensiz daha iyi olacağınızı sandınız, ama görüyorsunuz ki durumlar iyi değil.
Y dado que se usa en las cirugías dentales, sabe y huele a chicle.
Diş cerrahisinde kullanıldığı için de tadı sakıza benzer.
Fui al hospital, dijeron que te habían dado de alta.
Hastaneye gittim. Tabucu olduğunu söylediler.
Había sido un aprendiz por más de 200 años, y, finalmente, mi jefe me ha dado mi primer proyecto en solitario.
200 yıldan fazla süredir bu konuda çıraklık yapıyordum. Sonunda patronum bana ilk solo projemi verdi.
Jianyu es un espíritu hermoso, pero, literalmente, no habla, y dado que esta será una velada de animada conversación, y tú estarás ocupada trabajando, no quería que se sintiera incómodo.
Jianyu ruhu güzel bir insan ama adam resmen konuşmuyor. Bu açılış da sohbetin ön planda olacağı bir etkinlik olacağından senin de yoğun olacağını bildiğimden onu hiç rahatsız etmeyeyim dedim.
Debería haberlo detenido, debería haberme dado cuenta.
Onu durdurmalıydım, farkına varmalıydım.
Don Pietro, aún no le he dado las gracias por la casa nueva.
- Halen size yeni ev için teşekkür edemedim.
Me han llamado los chicos, se han dado la vuelta, Zingarello.
Geliyorlar mı? - Çocuklar haber verdi, geri dönüyorlarmış.
Porque el mundo no es sensato, ¿ no te has dado cuenta?
Neden böyle diyorsun? - Çünkü dünya mantıklı değil. Hiç fark etmedin mi?
Sí, me he dado cuenta.
Evet, fark ettim.
¡ Y es eso lo que te he dado!
Sana verdiğim de oydu! Beni zehirledin.
No me había dado cuenta...
ben fark etmemiştim.
No deberías haberle dado la opción.
Ona seçenek bırakmamalıydın.
Te he dado un don.
- Sana bir armağan verdim.
Te he dado vida con aquello que le traerá la muerte a tus enemigos.
Sana düşmanlarının ölümlerini hazırlayacak bir hayat verdim.
Te he dado una segunda oportunidad.
İkinci bir şans verdim.
Te he dado una causa.
Sana bir dava verdim. Çeviri : Burhan Guclu İyi seyirler.
Hemos dado nuestras vidas para proteger a las personas de la Tierra.
Dünya insanlarını korumak için hayatlarımızı feda ettik.
Alguien se ha dado cuenta de que nos... estábamos acercando y la ha silenciado.
Birisi, yaklaştığımızı fark edip onu susturmuş.
Especialmente dado el extraño momento de esos dos trillones.
Özellikle de iki trilyon dolarlık anlaşmanın zamanlamasını hesaba katarsak.
Gracias a que nos han dado estos SAI para las bajadas de tensión.
Ne şanslıyız ki güç dalgalanmalarına karşın bize bu güç kaynaklarını verdiler.
¡ Ya les he dado su dirección!
Adresini verdim size!
¿ Por qué? Me han dado una baja temporal.
- Geçici izne çıkardılar.
Le has dado dinero y le hiciste comprarte drogas.
Ona para verip, kendine uyuşturucu aldırdın.
Teniente, estaré encantada de hacerme cargo de esto, dado el conflicto de intereses del detective Ross. Gunther era el paisajista de los Hawthorne.
Dedektif Ross'un çıkar çatışmasını göz önüne alırsak, soruşturmayı yönettiğime sevindim Başkomiserim.
Como si me hubieran dado una paliza.
- Canıma okunmuş gibi.
Gunther Holzmann, ingresado el 18 de junio de 1999. Dado de alta seis días después.
18 Haziran 1999'da gözaltına alınmış ve altı gün sonra tahliye edilmiş.
Dana me ha dado noticias sobre el ADN.
Dana'dan bazı DNA haberleri aldım.
¿ Sophie te ha dado el dinero?
Sophie parayı ödedi mi?
¿ Se ha dado cuenta?
Olayı farketti mi?
Trevor Holden no le habría dado la hora a Grace...
Grace'le birlikte olmayı...
Debería haberme dado cuenta antes.
Daha önceden fark etmeliydim.
Os he dado Sette Palazzi, ¿ qué más queréis?
Sette Palazzi'yi sana verdim problemlerinin benimle ne ilgisi var?
- ¿ Así que alguien entró? - Sí. No me había dado cuenta hasta esta mañana.
- Demek, biri izinsiz girmiş?