Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Dover
Dover Çeviri Türkçe
760 parallel translation
Esta noche un coche le llevará a Dover un destructor le trasladará al otro lado del canal y allí se dirigirá usted a Suiza por tren.
Bu gece bir araba seni Dover'e götürecek. Oradan bir tekneyle Kanal'ı geçeceksin. Gizli bir rotayla oradan İsviçre'ye geçeceksin.
Ahora pasamos por Dover.
- Şu an Dover'ın üzerinden geçiyoruz.
De Londres a Dover y, a través del mar, a Francia.
Londra'dan Dover'a ve denizi aşıp Fransa'ya.
¿ Hemos llegado a Dover?
Bakın, henüz Dover'e gelmedik, öyle değil mi?
Dover en quince minutos. Dover en quince minutos.
Dover'a 15 dakika kaldı.
Dover en quince minutos.
Dover'a 15 dakika kaldı.
Llegamos a Dover.
Dover'e giriyor olmalıyız.
Puede que su cómplice, la señorita Naomi Drake, no consiguiera la perla en el barco de Ostende a Dover.
İşbirlikçisi Matmazel Naomi Drake Austin'den Dover'e giden gemide o inciyle ancak kıl payı kaçamadı
Stanton, Alford, Dover y Hoboken. ¡ Todos a bordo!
Binghamton, Alford, Dover ve Hoboken, hepsi trene.
Luego donde los Van Dover.
Sonra Van Dovers'a.
Dover... Calais.
Dover-Calais.
Y los acantilados de Dover Pero podemos decir
Dover Uçurumlarını gördük Ama rahatlıkla diyebiliriz ki
¡ Dover!
- Dover! Dover!
Me mantendré tan firme como las rocas de Dover.
Cebelitarık kayası gibi katı olacağım.
Como las rocas de Dover.
Cebelitarık kayasıymış!
- ¡ Sí, señor! - Haga transportar al niño a la abadía de Dover.
Çocuğun, Dover'daki manastıra götürülmesine eşlik edeceksin.
Si recuerdo correctamente, el tren para Dover... Sale de Londres esta noche a las 8 : 45.
Eğer yanlış hatırlamıyorsam, Dover'a giden tren Londra köprüsü istasyonundan bu gece 8 : 45'te ayrılıyordu.
Quizá un buen lenguado.
Dover pençesi, belki.
El barco atracará en Dover en 30 minutos.
Gemi 30 dakika içerisinde Dover limanına yanaşmış olacak.
Era Ia camarera de un hotel en new Dover.
New Dover'daki bir otelde garsonmuş.
Tenéis que partir a Dover esta noche.
Özür dilerim kaptan ama bu gece Dover'e gidiyorsunuz.
Empezamos en Dover.
Dover'e gidiyoruz.
- Aquí el vicealmirante Dover, Señor.
Bu, Dover'deki Tümamiral, efendim.
Vamos, Dover.
Hadi. Hadi Dover.
¡ Vamos, Dover!
Hadi Dover!
Después, lenguado de Dover salteado con champán y mantequilla.
Sonra şampanya ve tere yağında hafifçe sote edilmiş dil balığı.
Los puestos de observación en el canal reportan objetos voladores, que despiden fuego en sus colas estan cruzando el Dover y se dirigen a Londres.
Gözetleme noktası, kuyruğundan ateş çıkan uçan nesnelerin Dover'ı geçerek Londra'ya doğru geldiğini rapor ediyor.
¿ Porque no mueven los antiaereos hasta allá abajo formenlas en línea desde Beachy Head hasta Dover?
Neden avcıları Beachy Head'ten Dover'a bir çizgi halinde tutmuyoruz?
¿ Pega a su mujer a menudo?
Karınızı sık sık döver misiniz?
Sam, sólo soy una sencilla ama de casa americana y si pretendo ser otra cosa, ¡ dame una bofetada!
Neticede senin gibi yumuşak bir Amerikalıyım. Eğer ki beni, başka bir şey olmaya çalışırken yakalarsan döver misin?
Siempre digo, "No usar el cinto echa a perder al niño".
Her zaman söylerim "kızını dövmeyen dizini döver."
Mamá me zurraría si subo a casa de la Srta. Watling.
Bn. Watling'e gidersem, annem beni mısır sapıyla fena döver.
Sí si vienen uno por uno, peleo y los cuelgo de un árbol.
Hepsini döver, o ağacın altına yığarım.
¿ La maltrataba? - No a menudo.
Döver miydi?
Si no tienes planes mañana por la noche, me podrías pegar otra vez.
Yarın akşam bir işin yoksa, beni tekrar döver misin?
- ¿ De qué hablas? - La fregona le pega a su perrito.
- Bulaşıkçı kadın küçük köpeğini döver.
Verás, la fregona le pega a su perrito... porque la cocinera la trata mal.
Bulaşıkçı kadın küçük köpeğini döver çünkü aşçı ona kötü davranmaktadır.
Seguro que sí. Te he mimado.
Kızını dövmeyen dizini döver.
Otro me habría dado una paliza.
Tanıdığım diğer adamları beni döver ve kapı dışarı ederdi.
No sé si podría machacarte pero te diré algo que sí sé. - ¿ El qué?
Kim kimi döver bilemem ama tek bir şeyi biliyorum.
Es como tratar de golpear al viento.
Havanda su döver gibi.
No forja espadas, sino hoces y guadañas.
# Demirhanesine kılıç dövmez hiç Ama tırpan ve orak döver
Forja herramientas de paz... ¡ Profesora!
# Demirhanesinde tarım aletleri döver # #
Como una esclava huyó, Simón azota a todos los esclavos.
Bir esir kaçtı diye, Simon her bir esiri döver.
Si dejo de tocar, a lo mejor la Sra. Feeney me atiza.
Onu sen oku. Müziği kesersem, korkarım Bayan Feeney bu sefer beni döver.
¡ Si el Sr. Tavernier te ve se enloquecerá!
Bay Tavernier görse, döver seni.
Pero si es traviesa y vaga, dormirá en la cocina rodeada de cucarachas... y la Sra. Pearce le sacudirá con el palo de la escoba.
Ama eğer yaramazlık ve tembellik edersen... mutfakta karafatmalar arasında uyursun... ve Bayan Pearce seni süpürgeyle döver.
Se llama Dover.
Atın adı Dover.
Creado, forjado, habitado por marinos.
Denizcilerce demir döver gibi oluşturulmuş bir kent.
Disculpen... ¿ los acantilados blancos de Dover?
istediğim ekipmanı alamıyor... Afedersiniz... white cliffs of Dover?
Luego bate el agua con su cola cerca de la hembra que espera con lujuria paciente en la superficie del océano.
Arkasından suyun üstünde sabırla bekleyen dişinin yanında kuyruğuyla suyu döver.