Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Harán
Harán Çeviri Türkçe
10,355 parallel translation
Sus experiencias los harán únicos, pero su línea de partida es tu algoritmo, eres tú.
Deneyimleri onları eşsiz yapacak, ama temel hatları senin algoritman olacak, sen.
Harán una llamada a mantenimiento, la tomamos.
Bakım çağrısı yapacaklar, biz de onları yakalayacağız.
Lo harán si nos divorciamos.
Boşanırsak verecekler.
Pero lo harán.
- Evet, ama yapacaksınız.
¿ Harán un escaneo o algo?
Tarama falan yapacaklar mı?
Harán una lectura de masa corporal, pero es una chica grande.
Vücut kütlesi taraması yapıyorlar ama tabii kocaman bu.
Yo tampoco sé qué harán mis compañeros.
Dostlarımın neyi çözeceğini ben de bilmiyorum.
Nadie llamó para quejarse todavía, pero lo harán.
Henüz kimse arayıp şikayet etmedi ama arayacaklardır.
Sí, estaré un ratito, solo para asegurarme de que estás bien, pero mamá tiene una cita, y voy a estar por la esquina de los dibujos, porque los padres tienen prohibido ver lo que harán contigo ahí.
Evet, iyi olduğundan emin olana kadar bir süre kalacağız ama annenin bir randevusu var, ben de çizim yapacağım çünkü burada yaptıklarınızı izlemek ailelere yasak.
Glenn, Daryl, Abraham y Sasha también lo harán.
Glenn, Daryl, Abraham ve Sasha da dönecektir.
Ciertos informes policiales están saliendo que harán que las personas se pregunten acerca de ustedes.
Bazı polis raporları ortaya çıkıyor ve bunlar insanları sizin hakkınızda düşündürecek.
¡ Observación! ¡ Sabes lo que harán con él!
- Ona ne yapacaklarını çok iyi biliyorsun.
No sabemos lo que harán si son provocados.
Onları öfkelendirirsek ne yapacaklarını bilmiyoruz.
¿ Qué harán para hacerles frente?
Ne yapmayı planlıyorsunuz?
Los misterios seguirán desenredándose. Y lentamente, todos estos cuentos se harán realidad.
Gizemler çözülmeye devam edecek ve yavaşça tüm bunlar gerçek olacak.
Oh, en nuestro honor, harán disparos.
~ Bizim şerefimize toplar patlatılacak. ~
En nuestro honor, harán disparos.
~ Bizim şerefimize toplar patlatılacak. ~
A las 10 : 22, los rayos del sol harán un triángulo de 48 °. Y la gasolina hervirá en el motor.
Saat 10 : 22'de güneş ışınları 48 derecelik 3 açı oluşturacak ve benzin motorda kaynayacak.
No lo harán.
Yakalamayacaklar.
Nuestras tropas harán progresos, los protestantes ingleses se retirarán.
Birliklerimiz ilerleyecek İngilizlerin desteklerdiği Protestanlar geri çekilecek.
No nos harán sentir que somos inferiores porque somos más grandes que ellos!
Artık, kendimizi değersiz hisettmek yok. Çünkü, bizim değerimiz daha çok.
La gente a la que le prometí estos misiles... me harán pagar con mi vida, y yo te haré pagar con la tuya.
O roketler için anlaştığım insanlar beni gebertir, ben de sizi geberteceğim.
En que Lamborghini debería producir los autos que ellos quieran producir, no los que sus contadores crean que les harán ganar unos billetes.
Çünkü Lamborghini yapmak istediği arabaları yapmalı, muhasebecilerinin para kazandıracağını düşündüğü arabaları değil.
No me pueden demandar porque me harán enojar... y entonces no les diré como hacer el juego mejor.
Dava açmazsınız çünkü bu beni kızdırır ve oyunu nasıl daha iyi hale getireceğinizi söylemem.
Harán falta varios días para ventilar la simulación y hacer el aire respirable, así que si quieren entrar, van a necesitar llevar trajes espaciales.
Simülasyondaki havanın solunabilmesi için birkaç gün havalandırılması gerekir eğer içeri girmek istiyorsanız astronot kıyafeti giymeniz gerek.
No lo harán.
Yakalanmayacağız.
Si lo saben, ¿ qué harán?
Kariyer sahibi bürokratların küçük grubu "süper kariyer" grubu oluyor!
¡ El Kintokei-gumi irá tras ustedes, y harán enemigos a 25.000 policías, lo saben! ¡ Los dos morirán!
Kintokei çetesinden biri 20 yıl önceki bir davaya karışmışsa üstünü örtmek kolay olmuştur.
Luego ya harán lo que quieran, pero mientras vivan en mi casa son gays.
Belki büyüdüklerinde istediklerini yaparlar ama benim evimde oldukları sürece geyler.
Si descubren que estamos buscando, le harán daño.
Aradığımızı öğrenirlerse ona zarar verebilirler.
Vas a ir a la cárcel y te harán cosas terribles.
- Hak ettiğin şeyleri... -... göreceğin hapse gireceksin!
Y lo harán.
- Güvenecekler de.
Entonces, supongo que tú ya sabes lo que harás, y Carly sabe lo que hará, y todos saben lo que harán... excepto yo.
Sen ne yapacağını biliyorsun Carly ne yapacağını biliyor herkes ne yapacağını biliyor. Ben hariç.
Sabes, mamá. muchas personas dicen que harán cosas en la vida que nunca, nunca hacen.
Anne, herkes yapacakları şeyleri söyleyip duruyor ve hiç yapmıyorlar.
Lo harán indirectamente, si no vuelves.
Eğer dönmezsen, dolaysız olarak atmış olacaksın.
Harán que te pegues a él y luego ponerlo todo a tus pies.
Seni ona bağlayacaklar ve sonrasında hepsini sana yükleyecekler.
Lo verán en la computadora, y no se lo harán a una chica de verdad.
Onlar bunu bilgisayardan izliyorlar, ve dışarı çıkmıyor, ve bunu gerçek bi'kıza yapamıyorlar.
Me quedaré aquí y ayudaré a John Clarkson, encontraré a 1.000 personas que harán ese viaje aunque sea lo último que haga.
Burada kalıp John Clarkson'a yardım edeceğim. Bu beni öldürse de yolculuk için 1.000 kişiyi bulacağız.
Significa que no harán nada estúpido.
demek ki aptalca bir şey yapmayacaksınız.
No me harán daño.
Bana zarar vermezler.
Si descubren que eres de Jerusalén te harán pedazos.
Kudüs'ten geldiğini anlarlarsa seni lime lime ederler.
Nos harán pedazos. Las acciones de Simón son la prueba de ello.
- Simon'un davranışları da bunun örneği.
Sabes lo que harán.
Ne yapacaklarını biliyorsun.
Dios sabe qué me harán los mayores.
Kasaba mürverlerinin ne yapacaklarını Tanrı bilir.
Hulk, las Gemas. Han corrompido a Tony y le harán lo mismo a cualquiera que entre en contacto con ellas.
Hulk, bu taşlar onlar Tony'yi yozlaştırdı ve yanlarına kim yaklaşırsa aynısını ona da yapacaklar.
Estoy bastante seguro que sí lo harán.
Gideceğinize eminim.
Hazlo un día y tus estudiantes no lo harán.
Bir gün olacak ve senin öğrencilerin kullanmayacak.
Los padres harán preguntas.
Aileler de bir yığın soru soracak şimdi. Onlara gerçeği söylemeliyiz.
Los Honor Corps no te harán nada.
- Onur Kuvvetleri sana dokunmayacak?
No lo harán, porque todos temen perder sus trabajos.
Öyle, çünkü işlerini kaybetmekten korkuyorlar.
Seguro, lo harán.
İnanırlar tabii.