Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Plans
Plans Çeviri Türkçe
210 parallel translation
Impulso del momento.
- Evet. Plansız.
Ella lo planea todo.
Plansız hareket etmez o.
Al acabar el día mi anfitrión seguía intacto y yo seguía sin un plan.
Günün sonunda, evsahibim hâlâ tek parça ve ben de plansızdım.
Disculpas por el aterrizaje imprevisto, chocamos con una maldita turbulencia.
Plansız inişimizi bağışlayın, korkunç bir turbulans vardı.
Todos nos hemos mojado alguna vez, pero eran trabajillos sin preparación.
Bu güne kadar hepimizin sınırları zorladığı zamanlar oldu. Ama hepsi küçük, plansız işlerdi.
Y no puedo comportarme como si no me importara nada.
Ve bu konularda günlük kararlarla plansız, programsız işler yapamıyorum.
Unos malhechores se juntaron a ellos y cabalgaron juntos. Estaba claro lo que planeaban, la cuestión era cuándo.
Bazı suçlular onlara katıldı ve birlikte gittiler.plansız.
La multitud se ha conmovido y ahora se puede continuar.
Onları okşadı. Şimdi devam edebilir. Bu da plansız bir olay.
Deja que la dicha llegue sin pedirla, sin planearla.
Bırak neşe davetsizce, plansızca gelsin.
No tener un plan es absurdo.
Plansızlık saçmalık.
- ¿ Crees que lo hago con cualquiera?
- Sence bunu plansız mı yapıyorum?
No tenía planes ni objetivos ni deseos de nada.
Plansız, amaçsız... Beklentisiz...
Pues, Ziggy supone que es sólo una parada no programada.
Ziggy, bunun sadece plansız bir durak olduğunu hesapladı.
Por si no lo han notado, todas son paradas no programadas.
Senle Ziggy farketmeseniz, hepsi plansız olacak.
Strom nunca te habría mandado sin planear la fuga. Despistemos a los polis, ¿ entendido?
Strom seni kaçış plansız asla göndermezdi polisleri atlatacağız, anladın mı?
Sabes cuán pálida y deliberada y emocionante viene la muerte... en la extraña hora... sin anunciar, sin tenerlo planeado... como un invitado temido, amistoso que trajiste a la cama.
Korkunç, heyecanlı ve solgun yüzlü ölümün garip bir anda nasıl geldiğini biliyor musun? habersizce, plansız bir kabus gibi seni yatağında rahatsız eden
Lanzamiento no previsto en el hangar de trasbordadores 2.
Mekik güvertesi ikiden plansız bir kalkış var.
Pasó el resto de su vida sin planes, sin agenda, yendo de una asignación a otra, sin aprovechar las oportunidades que se le presentaban.
Kariyeri boyunca plansız, gündemsiz, bir atamadan diğerine sürüklenerek, kendisini gösteren fırsatlara asla yapışmadı.
¿ Celebran una reunión no programada con los rebeldes?
İsyancılarla biraz plansız bir görüşme oldu değil mi?
Si este tipo hace algo inesperado o repentino, tendremos que improvisar... y quizá no podamos protegerlo, Sr. Mullen.
Beklenmedik şeyler yapmaya başlarsa, plansız hareket etmemiz gerekir. Sizi koruyamayabiliriz.
Actually, my travel plans changed. I got some bad information.
Aslında seyahat planlarım değişti.
- Os gusta la carretera.
- Plansız gezmeyi, seviyorsunuz, ha?
- No puedes ir así.
- Ama plansız hareket edemezsin.
No habra ninguna injustificada.
Bunu plansız yapmayacağım.
Si los dos hubiesen fallado podría haber pasado cualquier cosa... incluso que hubiese volado un zapato sin querer.
Eğer iki dublörün tepkileri birbirlerine göre başarısız olursa, hiçbirşey olmuyor, dahil, bazen, plansız fırlayıp giden bir ayakkabı!
- ¿ No tener un plan? - O algo.
- Yani plansız olmayı mı?
" arriba y abajo, en arcadas de repente improvisadas en las calles,
Sokaklardaki plansız yapılmış, kemerleri örtüyorlar.
Mi milagrito no planeado.
Plansız mucize çocuğum.
- Todo el mérito es tuyo.
- Sen başlıbaşına plansın adamım!
No sobreviviremos sin un plan.
Plansız hareket edersek sağ kalamayız.
¿ Hay alguna portátiles que mostró que había planes... conspirar para cometer cualquier cosa en particular... otros que humillante Tsutomu Shimomura... Shimomura, que cualquier idiota que ha conocido podría haber dicho... este no era el tipo a meterse.
Are there any notebooks that showed he had plans... to conspire to commit any particular thing... other than humiliating Tsutomu Shimomura... which any idiot who's ever met Shimomura could have told him... this was not the guy to mess with.
Dame una razón por la qué no. tus actividades extracurriculares puesto a mi nave, mi equipo y mi misión en peligro.
Yapmamam için tek bir neden söyle. Plansız hareketlerin gemimi mürettebatımı ve görevimi tehlikeye atıyor.
y tener una plataforma ideal mientras planeaba mis actividades extracurriculares. pero entonces, bueno, algo pasó.
Plansız hareketlerimi planlamak için mükemmel bir yer olurdu. Fakat sonra bir şey oldu.
- El sentido de esto es la espontaneidad... es manejar y aparecer en algún lugar al que nunca fuiste ni pensabas ir.
- Bu plansız programsız bir yolculuk olacaktı. Daha önce hiç gitmediğimiz ve gitmeyi hiç beklemediğimiz bir yere gideceğiz
Activación extraterrestre no programada.
Plansız dünya dışı hareketlilik.
Tú te trepas a un autobús sin pensar en nada, y te conviertes en una carga.
Bi bok öğrenmeden plansız programsız kalkıp geliyorsunuz İstanbul'a.
Funcionan sin contención central.
Plansız operasyon yapıyorlar.
Sé que es de última hora, pero organizamos de repente una fiesta de recién nacida para Rachel, hoy.
- Son dakika oldu, ama bugün bebek için.. .. plansız bir kutlama yapmaya karar verdik.
Lo sé, mis hijas me lo dijeron cuando recibieron la invitación repentina hace un mes.
- Biliyorum. Kızım söyledi. - Bir ay önce kendi plansız kutlama davetiyelerini aldıkları zaman.
apuesta fuerte impulsivamente sin ningún patrón mi tipo de persona veámoslo mas de cerca es un rolex?
Hiç düşünmeden büyük paralar yatırıyor. - Plansız oynuyor. - Böylelerini çok seviyorum.
Tuvimos que serlo porque el naufragio puede ser muy desorientante.
Plansız dolaşırsak batığın içinde kaybolmamız işten bile değildi.
Eh, hay que ser espontáneo en la vida, no?
- Hayat plansız yaşanır.
¿ Tu falta de un plan es tan diferente a mi plan? - No tengo un plan.
Senin plansızlığın benim planımdan farklı mı yani?
- Tu plan es no tener un plan.
- Senin plansızlık planın var.
- ¡ Mi plan no es no tener un plan! ¡ Sí!
- Benim plansızlık planım falan yok.
Luchamos contra la expansión urbana.
Plansız yapılanmaya karşı mücadele ediyoruz.
¿ Qué es eso?
- Plansız yapılanma nedir?
Le habría venido bien en Sudán.
O, Sudan'da plansız yapılanmaya alışık olabilir.
Lo que sea que le dijo el hermano de Newell lo perturbó lo suficiente como para arriesgar su carrera con un vuelo no autorizado en el Cobra.
Kardeşinin telefonda söyledikleri, Newell'i öyle kızdırdı ki Kobra'yı plansız alarak, kariyerini bitirmeyi bile göze aldı.
Otro incidente inesperado, una petición.
Bu da plansız, kendi isteği ile veriyor çiçeği.
- Demasiado espontáneo
- Çok plansız.