S Çeviri Türkçe
2,160,128 parallel translation
Sigo siendo muy católica, pero he dejado de ir a la iglesia.
O sırada hâlâ koyu Katoliktim ama kiliseye gitmeyi kesmiştim.
Durante un par de visitas, él procedió a decirme que Magnus había muerto, pero que el padre Maskell era un pastor activo en la iglesia de la Santa Cruz.
Birkaç ziyaretimden sonra bana Magnus'ın öldüğünü söyledi. Ama Rahip Maskell, şehir merkezindeki Holy Cross'ta çalışan, faal bir papazmış.
En 1967, transfirieron a Maskell de la parroquia de San Clemente a Keough.
1967'de, Maskell, St. Clement's'tan Keough'ya tayin edilmiş.
En 1980, lo retiraron de su designación en la División de Escuelas.
1980'de, Okullar şubesi'ndeki görevinden çıkarılmış.
Lo enviaron a la parroquia de la Anunciación.
Annunciation diye bir kiliseye yollanmış.
Estaba ahí en 1992 cuando la estudiante desconocida hizo su denuncia.
1992'de gizli tanık ortaya çıktığında orada çalışıyormuş.
Miren quién es.
Bakın, kim varmış. Bakın.
Todas las putas son iguales'.
Siz orospular hep aynısınız'dedi.
Me acompañó a la puerta, dijo muy suavemente y muy despacio :
Beni kapıya kadar götürdü ve hafifçe fısıldadı :
Me pidieron que les ayudara a crear un programa de hospitalización para el tratamiento de profesionales discapacitados y angustiados, incluidos los sacerdotes católicos.
Benden bir hasta programı hazırlamalarına yardım etmemi istediler. Katolik rahipler de dâhil, sıkıntılı ve gergin çalışanların tedavisi içindi.
Yo seguía tratando de ser la niña buena y darles lo que querían.
Hâlâ iyi bir kız olup istedikleri şeyleri yapmaya çalışıyordum.
Perdiste dos horas.
İki saat boşa harcanmış.
Ahora me ha quitado toda la esperanza... de que esto sea algo en lo que nos entendemos y trabajamos juntos.
Bu konuda birlikte çalışıp aynı görüşte olmamız umudunu tamamen elimden almıştı.
Pero estaba tratando de organizar en su vida las cosas que necesitaba para superar esta época difícil.
Ama bu zor dönemini atlatmak için ihtiyacı olan şeyleri düzene sokmaya çalışıyordu.
Todo el tiempo es como si estuviera en una niebla, en una nube y es como si...
Bu sırada sanki bir sis içindeydim, bir boşluktaydım, sanki...
Al día siguiente, teníamos una reunión familiar.
Ertesi gün bir aile toplantısı yaptık.
Nos llamaron a una reunión.
Aile toplantısına çağrıldık.
Resulta que en algún momento durante nuestras visitas, mi tío llevaba a Jean a alguna parte y abusaba de ella.
Meğer ziyaretlerimiz sırasında bazen eniştem Jean'i bir yerlere götürüp taciz edermiş.
Jean se lo contó a la hermana, y la hermana termina muerta.
Jean sırrını rahibeye açıklamış, rahibe de ölü bulunmuş.
Empiezas a sentir que te arrancas máscaras de la cara. Mientras lo haces, te miras al espejo, y es muy doloroso porque ya no estás segura,
Sanki suratımdaki maskeleri çıkarıyorum ve bu sırada aynaya bakıyorum, bu çok acı verici.
Teníamos la vida exterior, en la que todo está bien, y teníamos teníamos una bomba estallando dentro de mi casa y todos están tratando de sobrevivir.
Dışarıdan bakıldığında her şey yolundaymış gibi gözüken hayatımız ve ayrıca... şey... Sanki evimizin içinde bir bomba patlamıştı ve herkes hayatta kalmaya çalışıyordu.
A veces llegábamos a casa y mi papá la encubría.
Bazen eve gittiğimizde babam bizi korumaya çalışırdı.
Cuando terminó... Cassie dijo : "Entonces tú tratabas de ayudarla, no de hacerle daño".
Seansımız bittiğinde Cassie dedi ki "Yani ona yardım etmeye çalışıyormuşsun, onu incitmemişsin."
No me creyeron porque en esa época del año no habría habido gusanos.
"Ya, tabii" dediler çünkü yılın o vakti kurtçuklar olmazmış.
Eso los obligó a hacer una investigación muy extensa de un caso que, en ese entonces, tenía más de 20 años.
O sırada 20 yıldan eski olan bir davanın çok geniş kapsamlı bir soruşturmasına başlamak zorunda kaldılar.
Y mi esposa dice : " Soy exalumna de Seton y quiero poder contactar a mucha gente para poder reunirnos y hacer un encuentro.
Eşim dedi ki " Ben Seton'dan mezun oldum ve birçok kişiye ulaşmaya çalışıyorum. Toplanıp mezunlar gecesi yapalım istiyorum.
En noveno grado era muy estudiosa.
Dokuzuncu sınıfta inektim.
Pero la última parte de décimo grado, iba a cafés en Gibbons.
Ama onuncu sınıfın sonlarına doğru, Gibbons'daki kafelere gitmeye başladım.
Yo estaba tratando de ser hippie. No quería seguir con las estudiosas, así que...
Hippi olmaya çalışıyordum, artık ineklerle takılmak istemiyordum.
Un día, mi mamá revisó mi bolso y encontró una parafernalia. Marihuana, una pipa.
Bir gün annem çantamı karıştırmış ve uyuşturucu gereçlerimi, esrarla pipomu bulmuş.
Maskell se paró afuera del auto, y dos policías me violaron.
Ve Maskell arabasının dışında beklerken iki polis memuru bana tecavüz etti.
Les hacía exámenes pélvicos a estas chicas en su oficina, lo que él llamaba revisiones de embarazo.
Bu kızlara ofisinde pelvis muayenesi yaparmış, bunlara hamilelik testi dermiş.
Había oficiales de policía, otros miembros del clero, propietarios de negocios locales, había políticos que formaban parte de esta red.
Polis memurları, başka din adamları, yerel esnaf ve politikacılar varmış, hepsi bu ağa dâhilmiş.
Lo realmente escandaloso es que una familia, niños y todo, se involucran, hacen esto, ¿ y dónde está la arquidiócesis que salga, saque a sus tropas y pregunte si sucedió algo ".
Esas can sıkan şey, çocuklu bir aile tüm bu işlerle uğraşırken başpiskoposluk neden bu işin peşine düşüp "Burada bir şeyler mi oldu?" demiyor?
Si no hubiéramos hecho eso, tal vez no habría despegado tanto.
Eğer bunu yapmasaydık, kim bilir? Bu kadar büyük bir yankısı olmayabilirdi.
Maskell empezó a llevar una camioneta llena de cajas envueltas en plástico.
Maskell, plastiğe sarılmış kutularla dolu bir kamyonet getirmiş.
Y mientras Maskell iba por más documentos, el señor Storey se metió al hueco, abrió una de las cajas y vio los documentos.
Ve Maskell diğer dosyaları getirirken, Bay Storey çukura girip, kutulardan birini açıp dosyalara bakmış.
Creo que mucha gente desearía que hablara, se parara ante la cámara y se lo contara al mundo.
Bence birçok kişi onun ortaya çıkıp, kameraların karşısına geçip hikayesini dünyaya anlatmasını istiyor.
Pero en este caso era : él dijo, ella dijo, ella dijo, ella dijo.
Ama bu davada, adamın ifadesi birçok kadının ifadesiyle çakışıyordu.
Dice que tenía cien mujeres que se presentaron en 1994 con quejas que decían saber o haber estado involucradas en abuso sexual.
"1994'te yüz kadın şikayetçi oldu" dediniz. Ya cinsel tacizden haberleri varmış ya da tacize uğramışlar.
Una linda pareja suburbana en la iglesia.
Şehir dışında yaşayan tatlı bir çift olarak kilisedeydik.
Bob y yo hablamos, cuando nos fuimos, y los dos pensamos que, si alguien acudiera al padre Maskell en un estado de molestia o agitación, él le hablaría con voz cálida.
Bob'la sonrasında canı sıkkın veya üzgünken Rahip Maskell'a giden birinin onun sesinden ne kadar hoşnut olacağını konuştuk.
Había cosas inusuales en él, pero yo las entendía.
Sıra dışı olduğunu düşündüğüm ama yine de anladığım şey...
Dijo que es un cementerio muy viejo que estaba descuidado.
Eski bir mezarlıkmış ve çok bakımsızmış.
Esto es al otro día de la excavación en el cementerio.
Bu, mezarlık kazısından sonraki gün.
Vayan allí a medianoche solos ".
" Gece yarısı orada olun.
Era medianoche.
Gece yarısıydı.
La asistente del fiscal del estado de Baltimore, Sharon A. H. May, jefa de la Unidad de Delitos Sexuales dirigió la excavación de ayer, pero se negó a hacer comentarios.
Baltimore Başsavcısı Yardımcısı ve Cinsel Suçlar Bürosu Başkanı Sharon A. H. May dünkü kazıyı yönetti ama operasyon hakkında yorumda bulunmadı. "
- Eran fotografías.
- Fotoğraflarmış. Orijinalleri...
Aparentemente estaba internado.
Anlaşılan, bir hastaneye yatırılmış.
¿ Qué hizo entre 1975 y 1980?
1975'ten 1980'e kadar ne yapmış?