English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / İspanyolca → Türkçe / Ál

Ál Çeviri Türkçe

1,160,118 parallel translation
Y ahora mi novio está poniéndole loción para el sol a su mujer en la espalda y yo tengo que llevar su perro con un bulto al veterinario.
Şimdi erkek arkadaşım eski eşinin sırtına güneş kremi sürüyor ve ben bu yumrulu köpeği veterinere götürüyorum.
Me estoy poniendo al día con "Friends".
Şimdilik sadece Friends'e yetişmeye çalışıyorum.
¿ Le has dado al perro mi hamburguesa?
Köpeğe hamburgerimi mi verdin?
Está respirando un poco raro.
Biraz garip nefes alıyor.
Está preocupada por su novio y está transfiriendo esa ansiedad al perro.
Erkek arkadaşın için endişeleniyorsun ve bu endişelerini köpeğe aktarıyorsun.
Solo que no veo por qué Christy se tiene que poner su capa de sobriedad e ir a salvar al mundo.
Sadece neden Christy'nin onun küçük ayık burnunu tokatlamak zorunda olmasını ve dünyayı kurtarmak istemesini anlamıyorum.
Espera, obviamente la has puesto al revés.
Bekle, büyük ihtimal beceremediniz.
Al parecer, el IRS interpuso un derecho de retención a mi cuenta.
Tamam. Vergi dairesi ipotek koymuş.
Estas contratada.
İşe alındın.
Lo que más preocupa al IRS es el hecho de que no declare impuestos desde 1996.
Daha kötüsü ise, 1996'dan beri vergi ödemediğin gerçeği.
Simplemente no me jacto al respecto.
Sadece bunlarla böbürlenmiyorum.
¿ Entonces, el dinero que no pagas al gobierno lo das a los pobres?
Yani sen parayı devlete vermeyip fakire mi verdin?
Iremos al IRS la próxima semana y trataremos de zanjar un acuerdo.
Vergi dairesine gelecek hafta gideceğiz ve anlaşma yapmaya çalışacağız.
De hecho, si no te toma otra empresa, tal vez podrías trabajar para mí.
Aslında, daha iyi bir firma tarafından işe alınmazsan, Gelip benim için çalışabilirsin.
Yo iría al balcón.
Tamam, belki biraz çocuk gibiler.
Mira, RRHH se equivocó.
500 dolara bilinmeyen gaz saldırısı alıyorum, Alex.
No vayas para allá... y se fue.
Nefes alın. Nefes verin. Aman tanrım.
Y ahora, démosle la bienvenida al único e inigualable...
Peki, şanslısın ki kesinlikle olacak olan... Eğer yaşamak istiyorsan cümleni tamamlama. Pekala millet bence oyunun amacını kaçırıyoruz.
¿ Asumo que lo arreglaste al cambiar el modo B.S.?
Emily buraya gelmeden önce nasıldı hatırlıyor musunuz?
La caja siete ahora está abierta, al igual que la vagina de Elsa Gardner.
Yedinci kasa şu an hizmete hazır. Tıpkı Elsa Gardner'ın vajinası gibi.
Obtendré un diez en biología, y tú solo un nueve.
Ben A alırken sen sadece A eksi alıyorsun.
Eso hice en la tienda de mascotas para comprar una tortuga.
Kaplumbağa alırken öyle yapmıştım.
Siempre has querido que volviera al grupo.
Yıllardır gruba gelmemi istiyordun.
Quiere decir que Sam ha tenido más éxito al usar comportamientos de reemplazo para responder a los estímulos del ambiente.
Sam çevresindekilere tepki olarak verdiği davranışlarda kendini daha iyi kontrol ediyor.
Necesitas sacarla al mundo, probarla ante lo inesperado, lanzarle algunas pelotas curvas.
Onu oradan çıkarmalı ve tepkisini ölçmelisin. Yani topu ona atmalısın.
Creo que, al menos, deberías considerar esta oportunidad.
Bence en azından bu fırsatı bir düşünmelisin.
Tenemos queso, sírvete, e higos.
İstersen peynir al. Keyfine bak. Ve incir.
Yo la recojo.
Ben alırım.
Al parecer, hago eso mucho.
Belli ki bunu çok yapıyorum.
Yo tampoco quiero que se vaya a tres ciudades de aquí, pero al menos entiendo que ella es muy buena para esto.
Yani ben de uzağa gitmesini istemiyorum ama en azından anlıyorum... O, burası için fazla iyi.
Solo mira al futuro, piensa que tienes mucha vida por delante.
Geleceğe bak ve önünde uzun bir hayat olduğunu bil.
Al final, contamos historias.
Nihayetinde, hikayeler anlatıyoruz.
PRODUCTOR EJECUTIVO Pero coges este material que trata sobre algo, te lo tomas en serio y de verdad esperas que comience el debate y que continúe.
Ama insanın eline konusu olan bir şey geçince işi ciddiye alıyor.
La foto que se toma de Hannah era inocente. Pero una foto poco favorecedora sacada de contexto, colgada por un chico con cierta reputación o diciendo algo, y si se da la vuelta a la historia, al final puede destruir a alguien.
Hannah'nın fotoğrafı, masumdu ama tek başına bakılırsa utandırıcıydı, belirli bir ünü olan bir adam yayınladı, bir şeyler söyledi ya da hikayeyi birine zarar verebilecek şekilde değiştirdi.
Y cuando Bryce coge la foto de Justin y la manda a toda la escuela, es el comienzo del fin para ella.
Ve Bryce, Justin'den fotoğrafı alıp okuldakilere gönderdiğinde, onun için sonun başlangıcı oldu.
Es definitivamente algo generacional. En mi escuela secundaria y mi instituto, al llegar a casa, solo navegábamos.
Bu kesinlikle bu nesle özgü bir şey çünkü bütün ortaokul ve lise boyunca, eve geldiğimizde, tek yaptığımız,
Y esta enorme cultura de humillarla como puta la afecta al final.
Ve bütün bu sürtük yakıştırması kültürü onu etkiliyor.
No creo que Clay sepa qué está pasando en ese momento, porque al principio él piensa que ha hecho algo mal.
Bence o an ne olduğuyla ilgili Clay'in fikri yok. Bence ilk önce merak ediyor. Yanlış yaptığını düşünüyor.
Pero en cierto sentido, prepara al Sr. Porter para fallar.
Ama bir şekilde, Bay Porter'ın başarısız olmasını sağlıyor.
Cuando llegamos al último día en la vida de Hannah, ella está completamente agotada.
Hannah'nın hayatının son gününe geldiğimizde, o tamamen tükenmiş durumda.
Hay estadísticas que dicen que por cada suicidio hay al menos seis personas impactadas de cerca.
Her intihardan yakın olarak etkilenen en az altı kişi olduğunu gösteren araştırmalar var.
Y parece contradictorio, y aun así, la persona que ha sobrevivido al suicidio de alguien a veces se siente culpable y se culpa a sí misma, y eso parece una parte importante de lo que le sucede a Alex.
Sezgilere aykırı görünse de, çevresinde bir intihar olayı yaşanan kişi, genellikle kendini suçlayıp sorumluluk hissediyor ve Alex'in yaşadağı şeyin büyük bir kısmı da bu.
Y cualquier señal de alarma o depresión debe ser tomada seriamente.
Ve her işaret, her depresyon belirtisi ciddiye alınmalı.
Más al sur ya no hay gente.
Buranın güneyinde hiç köy olmaması lazım.
De aquí al oeste no había nada distinto.
Batı yönünde hiçbir şey bulamadık.
Deberíamos, pero tanto nosotros como los caballos estamos al límite.
Onu da düşündük ama hem atlar hem de biz fena yorulduk.
Si al menos hubiera luz de luna...
Keşke Ay biraz aydınlatsa önümüzü...
¡ Suban al tejado de inmediato!
Hemen kuleye gidin! Hemen!
Vayamos al castillo Utgard.
Biz Utgard Kalesine gideceğiz.
Toma.
Al bakalım.
¡ Suban al tejado de inmediato!
Kuleye çıkın! Hemen!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]