English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Bouche

Bouche Çeviri Türkçe

14,659 parallel translation
Il t'a confondu avec une bouche d'incendie historique de Williamsburg?
Seni yangın musluğuna filan mı benzetti?
Elle arrivait pas à prédire que sa bouche allait s'ouvrir, encore moins ta vie.
Ağzını açacağını bile düşünemedi,... hayatını nasıl düşünsün?
Ce serait bien d'entendre des bonnes nouvelles sortir de ta triste bouche pour changer.
Hayırsız ağzından hayırlı bir haber duymak, hoş bir değişiklik olur.
Si tu ouvres ta bouche et dis un âge, n'importe quel âge, tu pourras pas te remettre de ça.
Bence... Eğer ağzını açıp bir yaş söylersen,... bir yaş söylersen, çok pişman olursun.
Yeux irrités, mousse au nez et à la bouche, convulsions, paralysie et mort en quelques minutes.
Gözler sulanır, ağız ve burunda köpürme başlar ve birkaç dakika içinde de kasılmalar, felç ve ölüm gelir.
Maintenant, mets ta bouche dessus.
- Şimdi onu ağzına koy.
Avec le bouche pleine de noble semence.
- Ağzı asil tohumlar dolu bir şekilde.
Votre femme a dit des choses remarquables pendant que j'attachais sa bouche.
Ağzını bağlarken karın akıl almaz şeyler söyledi.
C'est une bouche de moins à nourrir.
Besleyecek bir ağız eksilir.
Ce sera comme si ces mensonges n'étaient jamais sortis de votre bouche minuscule.
Minik ağzınızdan o yalanlar hiç dökülmemiş gibi olur.
Mais... ma langue... semble se délier... quand ma queue repose... dans une bouche si belle.
Ama dilim çözülür ne zaman sikim bir yakışıklının ağzına girdiğinde.
Ça fait un moment qu'il est mort, vous pourriez le ramener à la vie, grâce à un petit bouche-à-bouche.
Bir süredir kullanamıyorum, onu hayata döndürmeme... yardımcı olup olamayacağınızı merak ettim.
Je veux dire, tes mères... Elles ne t'aiment pas parce que tu es facile à gérer ou parce que tu gardes ta bouche fermée.
Annenler seni daha rahat anlaşıyorlar diye ya da çeneni kapalı tutuyorsun diye sevmiyorlar.
Et peut-être votre bouche, trop, alors que je suis à elle.
Hatta elim değmişken belki ağzını da dikmeliyim.
Ils font un confit de canard qui fond dans la bouche.
Onların yaptığı ördek konfisi kesinlikle ağzında eriyor.
Mettez un peu de tissu dans sa bouche.
Ağzına biraz bundan koy.
Je n'ai jamais oublié la vue de vous, étendue dans la forêt... la bouche tordue par la douleur, les jambes écartées pour l'accouchement, et vos yeux, aussi noirs que la nuit où je suis né.
Nemli orman toprağında uzandığın manzara aklımdan çıkmıyor. Ağzın acıdan açık kalmış, bacakların doğum için genişçe açılmış halde ve gözlerin de yaşadığım sonsuz gece gibi kapkaraydı.
Mais maintenant, je veux que tu fermes ta jolie petite bouche.
Ama şimdi, gerçekten o küçük bebek çeneni kapatman gerekiyor.
Regardez, c'est la fille qui ouvre ses jambes... ou sa bouche.
Bakın bacaklarını ya da ağzını kapatamayan kız gelmiş.
D'y mettre fin en l'embrassant à pleine bouche dans un bar?
Halka açık barda dudaklarını adama kilitleyerek mi bitiriyordu?
Mais Ken était trop occupé à lui enfoncer sa langue dans sa bouche pour qu'elle puisse dire "au fait, c'est fini"?
- Ama Ken dilini gırtlağına sokmakla öyle meşguldü ki "bitti" diyemedi mi? - İlişkiyi sormak zorundayız.
C'était comme fixer la bouche de l'enfer.
Cehennem'in ağzı gibiydi sanki.
Je ne t'ai pas demandé de fermer ta putain de bouche?
- Sana o lanet çeneni kapa demedim mi?
Je n'oublierai jamais le visage de ta mère après que... que ce mot me soit sorti de la bouche.
O kelime ağzımdan çıktıktan sonra annenin yüzündeki o ifadeyi unutamıyorum.
Si ça touche vos vêtements, ça va tâcher, et ça vous met dans un état de rage meurtrière si ça va dans vos yeux ou dans votre bouche.
Eğer giysilerine gelirse leke yapar ve gözüne veya ağzına gelirse öfke nöbetine girersin.
Ils fondent dans la bouche, Morty C'est délicieux.
Ağzında eriyorlar, Morty. Enfesler.
Hé, écoutez, Est-ce que votre bouche est petite et riquiqui?
Hey, bakın, ağzınız minik ve ufacık mı?
Vous pouvez la mettre dans la bouche et la manger.
Ağzına atıp yiyebiliyorsun.
Oh, sa bouche a été maintenue ouverte.
- Ağzı açılmaya zorlanmış.
Tais-toi, Lucien, ou je vais arracher ta langue de ta bouche.
Çeneni kapat Lucien, yoksa dilini boğazından keser alırım.
SEUL À LA MAISON? LA COURGE SPAGHETTI A LA MÊME TEXTURE QUE L'INTÉRIEUR DE LA BOUCHE.
Ve poşetimizin içine ince doğranmış büyük bir diş sarımsak katacağız.
J'ai renversé le bain de bouche.
Hayır. Gargarayı devirdim.
Ne perdez pas plus de sommeil sur les mots qui sortent de la bouche de cette pauvre fille.
O kızın ağzından çıkan sözlere bir daha inanma.
Dans la bouche.
İçimde.
Je te laisse la télécommande dans la bouche.
Yani gitmeden önce uzaktan kumandayı ağzına tıkacağım.
L'ouvre-boîte... dans la bouche.
Konserve açacağını da ağzına tıkıyoruz.
Je t'ai pris un bon magazine, en plus. Dans la bouche aussi.
Bir de okumak isteyebileceğini düşündüğüm bir dergi var.
J'aimerais bien aider davantage, mais tu as déjà la bouche pleine.
- Joe, keşke daha fazlasını yapabilseydik ama ağzının dolu olduğu ortada. - Ve muhtemelen Bonnie'yi hatırlatan şeyleri de evde istemezsin.
Motus et bouche cousue.
Hiçbir şey söylemeyeceğim. Güzel.
Et j'ai tenté de lui faire du bouche à bouche.
Sunî teneffüs yapmaya çalıştım.
- Ouvre la bouche.
- Aç ağzını.
Tu m'enlèves les mots de la bouche, mon garçon :
Tecrübelerime dayanarak söylüyorum, oğlum :
Respire un peu par la bouche.
- Ağzından azıcık nefes al.
Je l'apprendrais directement de sa bouche.
Direkt kendisinden duyacağım.
Que t'as dit Storri pour lui faire fermer sa bouche et, euh...
- Storri sana onun ağzını bağlattıracak ne dedi ve...
Qu'est-ce que ma bouche a à voir avec tout ça?
Ağzımın bununla ne alakası var?
OK, c'est bon, vous voulez voir ma bouche?
Aman, neyse, ağzıma mı bakmak istiyorsun?
En regardant dans ma bouche? Vous croyez ce gars-là?
- Ağzıma bakarak mı?
Dis-lui de garder sa bouche fermée et sa bite dans son pantalon.
Ona söyle ki ağzını sıkı, sikini de pantolonunda tutsun.
Ouvrez sa bouche, tenez le tube en place.
Ağzını aç, boruyu sabit tut.
Ouvrez-moi votre bouche.
- Ağzını açar mısın?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]