Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Cin
Cin Çeviri Türkçe
10,731 parallel translation
- J'ai amené du gin.
- Cin getirdim.
La dernière fois qu'on l'a vu, tu lui prenais son fric dans un tournoi de poker.
En son gördüğümde Cehennem Mutfağı'ndaki poker oyununda cin parasını alıyordun.
Je pensais bien avoir senti l'odeur du désespoir et du gin.
Bir an için çaresizlik ve cin kokusu aldığımı sanmıştım.
Pourquoi pensez-vous que Jeremy a été possédé?
Jeremy'i neden cin çarptı sanıyorsun?
Donnez-moi un gin tonic, alors.
Peki o zaman, bana bir cin tonik ver.
Elle commence une liaison avec Noah Solloway et le génie sort de la bouteille.
Noah Solloway ile bir ilişkiye başladı. ... ve sonrasında da cin şişeden çıktı.
Le mur des meilleurs buveurs?
Çin Seddi?
Pour des dim sun? Ton plat préféré.
- En sevdiğin Çin mantısı için mi?
Vos clients ont empoisonné ces animaux en contournant les normes en Chine.
Müvekkillerin, Çin'deki üretim açıklarını kullanarak hayvanlarını zehirledi.
Tu aimes le chinois. Viens.
Sen de Çin yemeğini seversin, haydi gidelim.
Je me suis souvenue que tu aimais la bouffe chinoise autant que l'italienne.
Çin yemeğini, İtalyan yemeğini sevdiğin kadar sevdiğini hatırladım.
On est à mi-chemin de la Chine. Vous avez oublié Pounds.
- Çin'e varmak üzere, Pounds'u unuttun.
A la Chine.
Çin'e.
Des informations proviennent des hôpitaux aussi loin qu'en Chine.
Çin'e kadar bir çok hastaneden bilgiler var.
De l'argenterie, de la porcelaine.
Gümüş çatal, Çin tabakları...
T'es mon partenaire.
- Evet, sen benim Çin'imsin.
Je suis entré dans un bar à Chinatown... le O'Toole's sur Nu'uanu.
Çin Mahallesi'nde bir bara daldım. Nu'uanu'daki O'Toole'un Yeri.
Cory nous a dit qu'il buvait à O'Toole, à Chinatown.
Cory az önce Çin Mahallesi'ndeki O'Toole'un Yeri'nde içtiğini söyledi.
Des affaires en Chine?
Çin'de işin mi var Phillip?
Avec nos nouveaux amis de Chine, nous développerons ce terrain.
Çin'deki yeni dostlarımızla bu alanları geliştireceğiz.
Place Ahmed à côté de l'ambassadeur de Chine.
Ahmed'i Çin elçisinin yanına oturt.
La femme en chine qui travaille 11 heures par jour à coudre des ballons, le gamin au Bangladesh qui respire du poison en fouillant une décharge, le mineur en Bolivie qui risque sa vie à chaque fois qu'il va travailler.
Çin'de günde 11 saat futbol topu dikiminde çalışan bir kadın. Bangladeş'te bir gemiyi hurda için parçalarken zehre maruz kalan bir çocuk. Bolivya'daki bir madenci her işe gittiğinde ölüm tehlikesiyle karşı karşıya.
C'est Dimanche et je suis à moitié juif, donc les restaurants chinois sont ma maison de famille que j'adore.
Bugün pazar ve ben de yarı Yahudiyim, yani Çin lokantaları ailemin ibadethanesidir.
Clang, bang, meringue.
- Çan, çin, çon falan.
Comme un Chinatown dans l'espace.
"Çin Mahallesi" nin uzay versiyonu gibi.
Que s'est-il passé en Chine?
Çin'de neler oldu?
Quelqu'un a commandé chinois?
Biri Çin mutfağından mı sipariş verdi?
Dans la culture chinoise, le 4 porte malheur.
Çin kültüründe dört numara kötü şanstır.
Hum... Cooper est rentré de Chine et m'a fait la surprise au milieu de la nuit.
Cooper Çin'den geri döndü ve gecenin bir yarısı süpriz yaptı.
Cooper de China?
Çin'den Cooper?
Comme tu sais, je suis censée repartir en Chine ce soir?
Bu gece Çin'e geri dönmem gerekiyordu biliyorsun.
Bref, j'ai calculé que pendant Josh serait en lune de miel, tu pourrais passer trois semaines avec moi en Chine!
Neyse farkettim ki Josh balayındayken benimle Çin'de 3 hafta geçirebilirsin.
Je vais demander à Josh si je peux aller en Chine avec Cooper, et s'il me laisse y aller, alors ça voudra dire qu'il ne m'aime pas.
Josh'tan Cooper'la Çin'e gidebilmek için izin alacağm eğer izin verirse, bana karşı bir şey hissetmiyor demektir.
Prendre 3 semaines de vacances et partir en Chine avec Cooper?
- Cooper'la 3 haftalığına Çin'e gitmeme?
A propos... de la Chine1 Comme Cooper
Çin'le ilgili, Cooper'ın yaptığı gibi.
J'adore la Chine.
Çin'i severim.
Va en Chine.
Çin'e git.
Il fait froid en Chine.
Çin soğuk olur.
J'ai demandé à Josh si je pouvais aller en Chine avec Cooper, et il a dis oui, ce qui signifie qu'il ne ressent rien pour moi.
Cooper'la Çin'e gidebilir miyim diye Josh'a sordum. Sorun olmayacağını söyledi. Bu da bana bir şey hissetmediği anlamına geliyor.
On va en Chine?
Çin'e gidiyor muyuz?
- A plus, salut.
- Görüşürüz! - Çin!
Chine.
Çin.
Je peux pas croire que je suis en Chine.
Çin'de olduğuma inanamıyorum.
Tu sais, en Chine ils s'embrassent toujours deux fois.
Biliyor musun, Çin'de her zaman iki kez öpüşürler.
En Chine.
- Çin'de.
Toujours en Chine.
Hâlâ Çin'de yani.
En Chine, c'est une insulte de refuser l'offre de son hôte.
Çin'de ev sahibinin yiyecek ya da içecek teklifini reddetmek hakarettir.
Mais ce n'est pas la Chine, Dieu merci.
Neyse ki Çin'de değiliz.
C'est un pirate né sur un navire à opium Anglais
Adam korsan. Askeri hizmette kullanmak için Güney Çin Denizindeki İngiliz afyon gemisine el koymuş.
La Chine aussi.
Çin de öyle.
Les douleurs d'estomac ne renvoient pas les jaunes en Chine.
Kazınan mide, sarı adamları Çin'e yollamayacak.