English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Ciél

Ciél Çeviri Türkçe

14,550 parallel translation
Ce sont des personnes, Pour l'amour du ciel.
Tanrı aşkına, insan onlar.
C'est pourquoi tu dessines partout sur les cartes du ciel.
Demek o yüzden yıldız haritalarının üzerini devamlı çiziyordun.
"Je voudrais une muse de feu, qui s'élèverait... au ciel le plus radieux de l'invention."
"Ah, bir ilham ateşiyle bu, en parlak hayal cennetine yükselmek gibi olurdu."
Oh, et mes "parents distants"? Ils sont certains que j'ai mis la Lune dans le ciel.
Şu "Uzaklaşmış aile." vardı ya, benden iyi kimsenin olmadığını düşünüyorlar.
Parce que Nolan remuerait ciel et terre pour trouver le flic ripou qui a vu la scène de meurtre de ton père.
Nolan, olay mahalline intikal eden devriye polisini bulmak için her şeyi yaptı.
Ça y est! Il revient à lui! Le Ciel soit loué!
Kendine geliyor, şükürler olsun.
Oui, c'est vrai, on à un œil ( caméra ) au ciel, on l'a mis après avoir eu qques jolis folles mains qui sont sortie.
Evet, bazı çılgınca eller açılınca biz de kamera koyduk. - Yani düzgün oyna.
C'est moi, le jeu a un oeil dans le ciel.
- Selam. - Benim. Oyunu izleyen kamera var.
Je sais que tu as l'impression que le ciel te tombe dessus.
Nasıl hissettirdiğini anlıyorum herşey üstüne geliyor.
Ciel partiellement dégagé ce soir avec une minimale de 23 degrés.
Bu gece hava 23 dereceye düşerek parçalı bulutlu geçecek.
Ils disent que quand ils s'approchent, les oiseaux tombent du ciel.
Yakında olduklarında kuşlar gökyüzünden düşermiş.
Cela fait 6 mois que Flash a sauvé Central City d'un trou noir qui est apparu dans le ciel.
Flash'ın, Central City'i, göğü yaran korkunç kara delikten kurtarmasının üzerinden 6 ay geçmiş bulunmakta.
Je ne crois pas qu'il y ait un Dieu dans le ciel et je ne crois pas non plus qu'il y ait un Diable en enfer.
Ben ne cennette bir Tanrı olduğuna ne de cehennemde bir şeytan olduğuna inanırım.
La grande rivière touche le ciel.
Büyük nehir gökyüzüne dokunuyor.
♪ Bâtiments spéciaux, ciel spécial ♪
♪ Ayrıcalıklı gökyüzü ve ayrıcalıklı binalarla ♪
Pour l'amour du ciel, inscrivez-vous à un club de gym!
!
Il n'y a pas un nuage dans le ciel.
Havada bulut da yok.
Donc tout n'est pas pas soleil et arcs-en-ciel.
Bu yüzden her şey günlük güneşlik değil.
Non. Juste ciel.
Olamaz, amanın.
Juste ciel, Non
- Tanrım, hayır, hayır, hayır.
Quand le ciel tombera sur la terre... La paix règnera.
Cennet dünyaya indiğinde barış hüküm sürecek!
Quand le ciel tombera sur la terre, la paix règnera.
Cennet dünyaya indiğinde, barış hüküm sürecek.
Tu es super sexy, et j'aime les têtes que tu fais quand je suis en train de t'emmener au 7e ciel.
Çok seksisin ve seni cennete götürürken, yaptığın mimiklere bayılıyorum.
Shondell, si tu m'entends dans le parking de Best Buy dans le ciel, je suis désolée de t'avoir éjectée de la voiture et d'être partie en hurlant.
Shondell, eğer beni duyabiliyorsan... Best Buy'ın otoparkında, gökyüzünde... Seni arabamdan itip korkarak kaçtığım için, çok üzgünüm.
Un ange tombé du ciel!
- Bir melek, yeryüzüne inmiş!
Cette femme c'est Lidia, et Lidia était comme un ange descendu du ciel.
O kadın, Lidia'ydı. Ve Lidia, gökten inen bir melek gibiydi.
Un ange tombé du ciel.
Talih kuşu.
Ah, bonté du ciel!
Toprak aşkına!
Juste ciel.
Aman be.
Je me rappelle que ma mère m'a dit une fois que lorsqu'on meurt, on va au ciel.
Annem bana bir keresinde öldükten sonra cennete gideceğimi söylemişti.
Ciel.
Tanrım...
Pour l'amour du ciel, déposez-moi au Mexique!
Tanrı aşkına, beni Meksika'ya götür.
Le ciel était en vie avec cette beauté, chatoyante, et sorties de nulle part, des sorcières attaquèrent, et quand je me suis réveillée, elles étaient parties.
Gökyüzü muhteşem renklerle parıl parıl parlıyordu. Birden bire cadılar üzerime saldırdı. Uyandığımda gitmişlerdi.
Cette nuit, le ciel dansait encore avec ces couleurs, et depuis, c'est comme ça chaque nuit.
O gece gökyüzü ışıklarla dans ediyordu ve o geceden beri her gece aynısı oluyor.
Au nom du ciel, que faites-vous ici?
Burada ne arıyorsunuz?
Dans le ciel
# Evet, gökyüzünde #
Au fait que je peux mordre une canette à pleines dents en faire jaillir le soda sans me faire mal, et dans la bonne lumière, on y voit un arc-en-ciel?
Ağzıma bir kutu kola sığdırarak ısırıp dişeti ve dişlerime zarar vermeden her tarafa kola püskürtebileceğimi ve uygun ışıkta gökkuşağı görüneceğini söylemiştim, o mu?
Qui s'élève dans le ciel
# Gökyüzüne yükseldikçe #
Sur terre et dans le ciel.
Cennette ve yeryüzünde.
Oui, c'est le pire fléau que le Ciel dans son courroux est envoyé sur notre pays.
Evet, o Tanrı'nın ülkemize gönderdiği en büyük lanet.
Si vous lui demandez où ils se sont rencontrés, elle dira dans un jardin sous un double arc-en-ciel avec une licorne.
Nerede tanıştıklarını sorunca da Sophie çifte gökkuşağının altında unicorn'lu bir bahçede olduğunu söylerdi.
Ça peut faire exploser un avion dans le ciel, ou détruire un train.
Havadaki bir uçağı patlatabilir ve bir trenin büyük bir kısmını mahvedebilir.
A quelle vitesse pouvez-vous lancer un missile dans le ciel?
Gökyüzüne bir roketi ne kadar hızlı fırlattırabilirsin?
- Dieu du ciel, je...
- Tanrım, ben...
Le ciel le préserve de quelque bonne fortune sans vérifier avec la Sainte Famille.
Aklıma bir fikir geldi de. O kadar. Önemli bir şey değil.
- Dieu du ciel!
- Yüce Tanrım!
Ciel, il se fait tard!
Tanrım, sırası mı şimdi bunun?
- T'en veux? - C'est tout à toi, M. Arc-en-ciel.
- Hepsi senin olsun gökkuşağı.
Il a remué ciel et terre pour faire sortir Pete de prison.
Pete'i hapisten kurtarmak için her yolu denedi.
On peut y voir tout le ciel.
Oradan tüm gökyüzünü görebilirsin.
Oh, juste ciel.
Tanrım!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]