Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Défend
Défend Çeviri Türkçe
825 parallel translation
La Garde Nationale des ouvriers défend la ville
Milli Muhafız işçileri şehri savunur.
On l'accuse du meurtre parce qu'elle ne se défend pas.
Sırf inkar etmedi diye, Bayan Moore'u öldürmekle suçlandı.
Quelqu'un vous défend-il?
Avukatınız var mı?
- On se défend?
- Duralım mı?
Il ne se défend pas lui-même. Quelqu'un le fait pour lui.
Biri onu savunmalı!
- On ne se défend pas contre un faux!
- Sahtekarliga karsi bir delilim yok!
J'ai un jeune médecin ici qui me défend de fumer.
Acaba kaliteli bir puronuz var mıdır? Burada sigarayı bırakacağımı sanan genç bir doktorum var.
Moi aussi. Mais défend-elle à l'homme de se battre pour la bonne cause?
Ben de inanıyorum peki İncil, bir erkeğe doğru olduğuna inandığı şeyler için savaşmaması gerektiğini mi söylüyor sence?
La genèse du premier gouvernement déclarant que la communauté défend l'individu et l'individu la communauté.
Onların biraraya gelişlerinin, bir hükümet kuruşlarının birimiz hepimiz için, hepimiz birimiz için diye yemin edişlerinin hikâyesi.
La communauté défend l'individu, et l'individu la communauté :
"Hepimiz birimiz içindi..." "... birimiz de hepimiz için. "
M. Cutler défend le capitaine Stuart, pas lui.
İtiraz ediyorum. Bay Cutler, Kaptan Stuart'ı kendini için savunmuyor.
Mais on défend notre propriété.
Ama biz özel mülkümüzü savunuruz.
Un moment, ça se défend, Analysons la situation calmement...
- Bir dakika ya! Her olayın iki yönü vardır. Bunu sakin ve mantıklı ele alalım.
Il défend le nom d'une dame.
Adam kızın adını koruyor.
Sur le sable, on se défend mieux!
Orada savunma hattı kurmak daha kolay olur.
Dora te défend.
O görevini yaptı.
La société! Monsieur défend la société.
Beyefendi toplumu korumak istiyor.
Le colonel me défend de vous parler.
Albay seninle konuşmamı yasakladı, Bayan Thursday.
Ça se défend.
Bu şekilde düşününce sanırım haklısın.
Bel état de choses, quand le marshal défend des hors-la-loi devant un juge.
Ne hoş, şerif yargıcın karşısında kanun kaçaklarını savunuyor.
3 ) Qui la défend?
Üç : Kim ilgileniyor öğren.
Si, puisqu il défend le whisky.
Bizimle viski arasında duran herkes düşmandır.
Cela défend-il votre mutinerie?
Peki bu ayaklanma suçunu temizler mi? Lütfen efendim!
- Caldwell se défend bien. - Il est fameux!
- Bay Caldwell'in keyfi yerinde.
Le règlement défend de risquer la vie des enfants.
Şirket çocukların hayatını riske atamaz.
Dites donc, il se défend, mon petit pote, non?
Çok iyi dans ediyor.
Rien, elle se défend.
Hayır. İdare etmeye çalışıyor.
Le médecin vous défend de parler.
Ama doktorun ifade vermene izin vermiyor.
Rien ne m'effraie dans tes menaces, ma loyauté me défend, elles passent au-dessus de moi, tel un vent faible et dédaigné.
Korkutmaların boşuna Cassius, korkmam. Dürüstlüğüm öyle bir zırh ki benim savurduğun şimşekler yumuşak yeller gibi geçer üstümden, duymam bile.
Alors, il se défend et tente de les tuer.
İnsanların ona komplo düzenlediğine inanıyor bu yüzden tepki gösterip onları öldürmeye çalışıyor.
Voyez qui défend la veuve et l'orphelin.
Mesleğinin kurallarına ne kadarda bağlısın böyle.
On se défend pas mal, tous les deux.
Bayağı iyi idare ediyoruz galiba.
Il se défend quand on l'attaque.
Saldırıya uğradığında kendisini savunur.
Sa carapace le défend de toutes attaques comme un chevalier en armure et bien plus gros qu'un tank!
Saldırılardan kalkanlarla korunuyordu. Zırhlı bir şovalye gibi olmuştu! Bir tanktan daha büyüktü!
Il défend les Allemands!
Almanları korumasından bıktım.
- Le jaune se défend pas mal.
Nelerin? Anlamazlıktan gelme.
Tu crois qu'il défend ses convictions... qu'on peut lui faire confiance.
Sen, onun iyi olduğuna inanmak istiyorsun. Ona güvenebileceğine.
Et de ne pas boire. Le Dr Summers le défend.
Ve içki içmemeye söz verdin.
Un des personnages de Jules Verne, à la fois enthousiaste et rêveur, défend l'idée d'une fusée pour aller sur la Lune,
Jules Verne'in fanatik ve hayalperest karakterlerinden biri Ay'a gönderilecek bir roket hakkında tartışıyordu.
Nous allons montrer à l'Europe comment la Russie se défend...
Avrupa'ya Rusya'nın nasıl savunulduğunu göstereceğiz...
Elle défend les intérêts de son fils.
Oğlunun çıkarlarını gözetiyor, benimkini değil.
Savez-vous que la loi britannique vous défend de témoigner pour nuire à votre mari?
Fikriniz ne olursa olsun, İngiliz yasalarına göre kocanızın aleyhinde ifade vermeye zorlanamayacağınızı biliyorsunuzdur, değil mi?
- Grand-mère me le défend.
- Büyükannem izin vermiyor.
S'Il est revenu de plus de 30 missions, Il se défend.
30'dan fazla göreve katılmış. Çok kötü olsaydı ölmüş olurdu.
Il se défend sans panique.
Dövüşürken panik yapmıyor.
Mais il se défend comme un lion.
Aslanlar gibi mücadele ediyor.
Ben, il se défend bien.
- Hala yıkılmadı.
Nous avons perdu Okinawa mais notre armée défend fortement le pays.
Okinawa düştü, ama büyük ada bizde. 2.5 milyon asker orada bekliyor...
Il se défend contre le procureur qui dit qu'il est fou.
O Noel Baba olduğunu, savcı ise kaçık olduğunu iddia ediyor.
La société se défend.
Bu işi yapan aptal şansına küssün. Toplum kendini korumak zorunda.
- C'est ca! Mais elle s'en defend! - Pourquoi?
Bu aşk evet, ama o araya kasten mesafe koyuyor.