Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Espoir
Espoir Çeviri Türkçe
11,572 parallel translation
Et cet espoir cause un désaccord indésirable.
Ve bu umut istenmeyen anlaşmazlıkları doğuruyor.
Je veux juste une nuit tranquille avec vous et l'espoir, notre famille, et je ne me soucie pas si leur maison est en feu.
Sadece senle ve Hope'la sessiz bir gece geçirmek istiyorum ailemizle ve evleri yansa bile umurumda değil.
Je croyais que nous étions amis, sœurs près, mais la dernière fois, nous avons parlé, vous avez décidé de prendre espoir loin de cette famille pour toujours, Alors, où vous situez-vous, Hayley?
Dost olduğumuza inanmıştım neredeyse kardeş olduğumuza ama son konuşmamızda Hope'u sonsuza dek bizim ailemizden uzaklaştırmayı planlıyormuşsun ne durumdasın, Hayley?
Freya elle-même, l'espoir?
Freya mı, Hope mu?
Vous savez, il aime avoir commis moi de temps en temps, dans l'espoir de guérir mes prédispositions les plus excentriques.
Bilirsin arada bir beni bir yerlere hapsetmekten hoşlanır. Bunun aykırı eğilimlerimi geçireceğini umar.
Ils sont la famille de l'espoir.
Onlar Hope'un ailesi.
Ton âme est noire Ton coeur, d'espoir
Ayı gibi şişkosun Ama şüphesizdir ki değilsin
Peut-être dans l'espoir qu'il pourrait traverser l'Est-Anglie pour ensuite envahir le Wessex.
- Belki de Wessex'i işgal etmeye giderken Doğu Anglia'dan sadece geçeceğini ümit etmeliyiz.
oui, monseigneur, si c'est bien son espoir.
- Gerçekten umudu buysa haklısınız Lordum.
Peut-être dans l'espoir qu'il pourrait traverser l'Est-Anglie pour ensuite envahir le Wessex.
- En kibar deyişiyle Lordum. - Reddetmek niyetindeyim.
oui, monseigneur, si c'est bien son espoir.
Çok acımasız Genç Odda.
- Je suis le meilleur espoir pour une France prospère, pour protéger ma famille.
- En büyük umudumuz evliliğimiz. - İstikrarlı bir Fransa ve ailemi korumak için en büyük umut benim.
parce que si c'est plus lectures Sur l'espoir, les bonnes mœurs et la rédemption, Je peux t'éviter ça, j'ai déjà tout lu.
Çünkü umut, ahlak ve pişmanlık üzerine ders vermeye devam edeceksen yine kendini boşuna yorma, bunları yeni duymuyorum.
Donc contre nos meilleurs instincts, nous avons encore de l'espoir pour toi.
Tüm içgüdülerimize rağmen senin için hâlâ umut besliyoruz. O yüzden...
Notre seul espoir... Le seul espoir de Defiance est de leur servir le Boucher de Yosémite sur un plateau en argent.
Tek umudumuz, Defiance'ın tek umudu onları gümüş bir tepside Yosemite Kasabı'na teslim etmek.
J'étais dans ce bus avec le film de Trudy car je pensais que c'était un espoir pour l'avenir.
Trudy'nin filmiyle o otobüse bindim çünkü gelecek için bir umut olduğunu düşünüyordum.
I n'y a pas d'espoir.
Bir umut yok.
Je t'ai rien dit car tu étais pleine d'espoir.
Sana söylemedim çünkü çok fazla umut doluydun.
Ces marques indiquent que Sarah a probablement donné de la moelle osseuse dans l'espoir de la sauver.
Bu izler Sarah'ın kardeşinini kurtarmak için ilik bağışı yaptığını gösteriyor.
Mais avec votre amnésie, mon espoir est que la nature éthérée de ces images pourrait provoquer un autre souvenir.
Ama hafıza kaybını düşünürsek, görsellerin ruhani doğasının, sende başka anılar canlandırabileceğini umuyorum.
C'est une version bordélique, idiote, incohérente et pleine d'espoir de comment nous nous sentons en phase avec nos vies.
Kendimizi evimizde hissetmek için kullandığımız ama aslında hayatlarımızın berbat, tutarsız, saçma ve umut dolu versiyonu olan şey.
Avec le roi vivant et bien, il ya espoir pour Wessex.
Kralın sağ ve iyi olması Wessex için umut demekti.
Les gens ne veulent plus de ton pessimisme, Leslie. Ils veulent de l'optimisme, de l'espoir, de la positivité.
İnsanlar artık negatifliğini istemiyor, Leslie.
L'espoir fait vivre, pas vrai?
Umabiliriz, değil mi?
Tu es mon espoir.
- Sen tek umudumsun.
Mais de l'optimisme, de l'espoir.
- İyimserlik, umut, pozitiflik istiyor.
De l'espoir au lieu de la peur?
Korku yerine umut?
A moins que de savoir où elle est, on est le seul espoir de votre père.
Eğer nerede olduğunu bilmiyorsan babanın tek şansı biziz.
Vous leur avez donné de l'espoir aujourd'hui.
Bugün onlara umudu siz verdiniz.
Je ne veux pas vivre sans aucun espoir.
Kaçınılmaz, ızdıraplı sonla yaşamak istemiyorum.
Pourquoi lui donner des médicaments pour se tuer au lieu de lui donner de l'espoir?
Ona umut vermek yerine neden kendini öldürmesi için ilaç verdiler?
- Mais vous aviez un espoir? Objection.
- Daha sonra umudu mu buldunuz?
Alexa n'avait plus d'espoir.
- Reddedildi. Alexa iflah olmazdı.
L'Église Luthérienne de l'Espoir, j'y ai été éduquée.
Lutheran Umut Kilisesi, doğdu ve yükseldi.
- Donc Alexa savait que ce traitement existait, mais elle a décidé que ce petit espoir n'en valait pas la peine.
- O halde, Alexa potansiyel tedaviyi biliyordu ve çok küçük başarı oranı buna değmeyeceği için yine de kararını verdi.
Mais, oui, je peux offrir de l'espoir - à ceux qui souffrent.
Ama evet acı çeken kişilere umut verebilirim.
Je lui faisais sa chimio, mais en fait... il n'y avait aucun espoir.
Ona kemoterapi uyguluyordum, ama gerçek şu ki hiç umut yoktu.
Je suis sur qu'il y a toujours de l'espoir pour tous ces amoureux injustement persécutés.
Öyle ama... Eminim haksız yere acı çeken tüm aşıklar için bir umut vardır.
Tu as raison Dean, l'affaire est sans espoir.
Tamam haklısın Dean.Umutsuz bir dava.
Peut-être pour ça qu'on se tourne vers moi pour l'inspiration et l'espoir.
Belki de insanlara ilham verdiğim için bana güveniyorlar ve umut ediyorlar.
L'espoir?
Umut?
L'espoir.
Umut.
Grâce à vous, il y a de l'espoir.
Sayende artık umudumuz var.
Le reste de votre vie dans une boite, sécurité max, sans visiteurs, sans espoir.
Hayatının kalanını kutuda geçireceksin. Süper güvenlikli. Ziyaretçi yok, umut yok.
On a besoin d'espoir.
Bir umudun olduğunu bilmeye ihtiyacımız var.
Leur seul espoir est qu'ils entrent dans un bon gang.
Yani, tek umutları iyi bir çeteye girebilmek.
Parce qu'ils n'ont plus d'espoir.
Çünkü onlar umutsuz.
Il y a quelques débats sur la vie des canards. Mais je dois dire, que vivre avec cette sorte d'espoir et d'optimisme, ça déteint sur toi.
Ördek yavrularının yaşayıp yaşamadıklarına dair bir tartışmamız mevcut fakat böylesine inançlı ve iyimser biriyle yaşamakla sana da bulaştığını görüyorsun.
[Espoir pleurer] Ne vous inquiétez pas.
Üzülmece yok.
Je aussi ne veux vraiment pas en parler, de sorte que l'on vous aura espoir.
Ayrıca bu konu hakkında konuşmayı cidden istemiyorum.
J'ai bon espoir que tout revienne à la normale.
- Öyleyim.