English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Fiancée

Fiancée Çeviri Türkçe

4,544 parallel translation
Tu t'es fiancée?
Nişanlandın mı?
J'ai suivi ma fiancée à Taïwan.
Bende nişanlımı Tayvan'a kadar takip ettim.
Mon travail, ma fiancée, ma liberté.
İşimi, nişanlımı, özgürlüğümü.
"De la famille?" Je suis quand même ta fiancée, Richard!
Ben senin nişanlınım. Richard!
Oh, tu vas te marier alors, si tu as une fiancée.
- Nişanlın var. Nişanlısın.
Je sais pas si j'ai une fiancée.
- Bilmiyorum. Nişanlı değilim.
- Tu ne sais pas si tu as une fiancée?
Nişanlı olup olmadığını bilmiyor musun?
Ta fiancée n'avait pas envie de sortir ce soir? Oui, non...
- Nişanlın bu gece çıkmak istemedi mi?
Tu vois, tu vis avec ta maman, tu as une fiancée sans le savoir, d'ailleurs, non?
Annenle yaşıyorsun. İstemediğin bir nişanlın var değil mi?
- Non, même pas fiancée il me semble...
Hatta erkek arkadaşı bile olmadı.
Elle est fiancée.
Kız nişanlandı.
Une héroïne d'Austen est fiancée à la fin du roman, donc c'est ce que je vais faire.
Austen kadını kitabın sonunda nişanlanır, ben de bunu yapacağım.
C'est une lettre de ma fiancée.
Nişanlımdan gelecek.
La mère de la fiancée de son neveu.
Yeğeni Georgie'nin nişanlandığı kızın annesi vefat etmiş.
Le Christ aimait sa fiancée, l'Église, et s'est offert pour elle.
İsa kendi gelini, kiliseyi, sevdi. Ve kendisini feda etti.
Depuis combien de temps êtes-vous fiancée?
Ne zamandır nişanlısınız?
Je ne suis plus inspecteur et je ne suis plus fiancée.
Dedektif ve nişanlı değilim.
C'était à ce moment clé que Gob réalisa qu'il avait perdu sa fiancée, sa carrière, sa famille et son entourage.
Bu önemli anda Gob nişanlısını, kariyerini ailesini ve arkadaş grubunu kaybettiğini anlamıştı.
Peut-être pourriez-vous plutôt parler à votre fiancée.
Belki müstakbel gelininle konuşsan daha iyi olur.
"Vincent Kruger et sa fiancée Manon Fontaines aperçus aux environs " de Cannes en train de préparer la cérémonie. "
Vincent Kruger ve nişanlısı Manon Fontaine Cannes sahilinde büyük güne hazırlanırken görüldüler.
On la verra quand, sa fiancée?
Kız arkadaşıyla ne zaman tanışacağız?
C'est quoi ça? Ta fiancée?
bu da ne, fahişe kılıcın mı!
Je me suis envoyé en l'air avec toi. quand je devrais être à la maison avec ma fiancée.
Nişanlımla olmam gerekirken seninle işi pişiriyordum.
Fiancée?
Nişanlın mı?
Tu as une fiancée et tu t'envoie en l'air avec moi?
Nişanlın olmasına rağmen benimle takıIıyor muydun?
Depuis que tu es revenue dans ma vie, tu as menti sur qui tu es tu as passez la partie où ça pouvait me tuer et puis tu as détruit le souvenir de ma fiancée.
Hayatıma girdiğinden beri kim olduğun hakkında yalan söyledin öldüğün kısmı söylemeyi de atladın sonra da nişanlımın anısını mahvettin.
Mais vous... ce regard de joie qui était sur ​ ​ le visage de sa fiancée après avoir parlé avec elle... bien, je... Je donnerais n'importe quoi pour avoir ce don.
Ama sen sen konuştuktan sonraki nişanlısının yüzündeki o mutlu ifade her neyse.. bu yetenek için her şeyimi verirdim.
Demande à ta fiancée.
- Nişanlına sor.
Et en plus, tes amies et... petite amie, fiancée, Je t'aime bien plus que plus que la plupart des humains dans ma vie.
Ayrıca arkadaşlarını sevgilini yani nişanlını hayatımdaki çoğu insandan daha çok seviyorum.
J'ai quitté ma fiancée à l'autel pour toi...
Senin için kendi düğünümden kaçtım...
"J'ai quitté ma fiancée à l'autel pour toi..."
"Senin için kendi düğünümden kaçtım..."
- Je n'ai aucune preuve, mais je crois qu'il avait une fiancée en Angleterre qu'elle n'approuvait pas.
Elimde kayda değer bir şey yok. Fakat bence, İngiltere'de onaylamadıkları bir sevgilisi oldu.
Je me suis fiancée.
Nişanlandım falan.
Tu t'es fiancée au premier type que tu as rencontré?
Tanıştığın ilk adamla nişan yapılır mı?
Quand j'ai rencontré Puja, elle était fiancée au fils d'un maçon qui était devenu millionnaire par Internet.
Poojah ile tanıştığımda, mason bir milyonerin oğluyla nişanlıydı.
Je ne t'aurais jamais vue fiancée.
Nişanlanacağını hiç düşünmezdim.
Je me suis fiancée, elle a paniqué, car je venais juste de le rencontrer, la journée même.
Nişanlandım ama sonra o kendini kaybetti... çünkü nişanlımla o gün tanışmıştım.
Tu t'es fiancée à quelqu'un que tu venais de rencontrer?
O gün tanıştığın biriyle mi nişanlandın?
Tu t'es fiancée à quelqu'un que tu venais de rencontrer?
O gün tanıştığın biriyle nişanlandığını mı söylüyorsun?
Elle est déjà fiancée, d'accord?
O başkasıyla nişanlı, tamam mı?
Elle est fiancée Elle n'est pas encore mariée
Onun "nişan" dediği sadece bir bahane
Parce qu'il semblait dire que sa fiancée l'aidé pour beaucoup.
Çünkü nişanlısının çok yardımcı olduğunu söyler gibi oldu.
J'ai attendu trop longtemps. et j'épouse ma fiancée demain.
Çok uzun süredir bekliyorum ve nişanlımla yarın evleneceğim.
Jésus de Nazareth, où est ma fiancée?
Nasıralı İsa aşkına, nişanlım nerede?
Ouais, ce qui veut dire que ma fiancée est toujours porté disparue.
Aynen, demek ki, nişanlın hala kayıp.
L'ancienne fiancée de Swagerty.
- Swagerty'nin son nişanlısı.
C'est Abby Sheldon, l'ex-fiancée de Swagerty.
Bu Abby Sheldon. Swagerty'nin eski nişanlısı.
Autre chose à laquelle vous n'aviez pas fait attention c'est que la personne succédant Channing au poste de maire est le même mec n'étant pas convaincu que la mort accidentelle de sa fiancée soit un accident...
Hesaba katmadığın diğer şey belediye başkanı olarak Channing'in halefi olan adamla nişanlısının kazayla öldüğüne bir türlü ikna olmayan adam aynı kişiydi.
Alors Paris, le matin de son marriage Viendras retrouvée sa fiançée, morte et mûre pour l'enterrement dans le caveau où les Capulets reposent.
Paris, düğün sabahında gelinini ölü ve Capuletlerin yattığı mahzene göümmeye hazır bulacak
Allons, est-ce que ma fiançée est prête à aller à l'église?
Hadi, gelinim kliseye gitmeye hazır mı?
J'étais fiancée avec lui.
- Onunla nişanlıydım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]