Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Grand
Grand Çeviri Türkçe
95,032 parallel translation
C'est bien, mon grand.
Aferin sana.
- Pas grand-chose, et toi?
- Sadece takılıyorum. Neler oluyor?
Quatre cadavres dans le bureau du plus grand criminel de Seattle...
Seattle'ın en büyük suç baronunun ofisinde dört ceset var...
Bien, tu n'as pas fait grand chose pour le cacher.
Pek gizlemeye çalışmıyorsun.
Ça, ça, et un grand américain, s'il vous plait.
Şundan ve bir büyük americano lütfen.
Un Grand Américain!
Büyük americano!
À quoi dois-je ce grand honneur?
Bu büyük onuru neye borçluyum?
Pas grand chose à dire?
Söyleyecek pek bir şeyin yok mu?
Elle a dit que le nom de jeune fille de ta grand-mère était Malraux.
Büyükannenin kızlık soyadının Malraux olduğunu söyledi.
Ce serait... mon plus grand honneur.
Bu benim için büyük bir onur.
Et jamais, au grand jamais, vous ne me questionnerez.
Ve beni asla ve asla sorgulamayacaksınız.
Ils ne peuvent plus faire grand chose maintenant, sans leur armée.
Ama pek yapacakları bir şey yok, değil mi? Orduları da yokken.
Fais honneur à la couronne de ton grand-père.
Dedenin tacını onurlandır.
Viens tenir compagnie à ton grand-père.
Dedene eşlik et.
Va avec ton grand-père.
Dedenle git haydi.
- La morve, c'est pas grand-chose.
- Sanırım sümük epey düşüktür.
Le ballet, ça ne paie pas grand-chose.
Bale şirketleri size servet ödemiyor.
C'était le prénom de ton arrière-grand-mère.
Biliyorsun "Ellen" büyük büyükannenin adıydı.
Tu n'as... plus grand-chose à perdre.
Senden... Geriye kaybedecek pek bir şey kalmamış. Bunu biliyor musun?
Mon grand-père est mort jeune de complications dues au diabète et mon grand-père et ma grand-mère sont morts d'un cancer.
Büyükbabam diyabet komplikasyonları yüzünden erken yaşta öldü ve diğer büyükbabam ile büyükannem kanserden öldüler.
Je me suis toujours préoccupé du cancer parce que mes grand-parents en sont morts tous les deux.
Kanser hakkında her zaman endişelenmiştim çünkü hem büyükannem hem de büyükbabam kanserden vefat etti.
Leur environnement les a exposés à une certaine façon de manger et de vivre qu'ils reproduisent une fois adultes et qu'ils passent à leurs enfants, c'est pour ça qu'ils développeront les mêmes maladies que leurs parents et grand-parents ont pu avoir.
Çevresel olarak, yetişkinlliklerine taşıdıkları, çocuklarına aktardıkları kesin bir yeme ve içme şekline maruz kalıyorlar. Bundan dolayı kendileri de ebeveynlerinin, dedelerinin ve ninelerinin daha önce yaşadıkları hastalıklarla uğraşıyorlar.
J'ai toujours cru que j'aurais jeune une maladie cardiaque, parce que mon père et mon grand-père en ont eue.
Hep genç bir yaşta kalp hastalığına yakalanacağımı düşünmüştüm. Çünkü hem babam hem de büyükbabam kalp krizleri geçirmişti.
Il y a un grand lien entre les produits laitiers et les maladies auto-immunes.
Süt ürünleriyle otoimmün hastalıklar arasında güçlü bir ilişki var.
Des chercheurs d'Harvard ont étudié un grand groupe de femmes âgées pendant plus de 18 ans, celles qui boivent du lait n'étaient pas résistantes aux fractures.
Harvardlı araştırmacılar büyük bir yaşlı kadın grubunu 18 yıl boyunca gözlemledi. Süt içenlerin çatlaklardan herhangi bir koruması görülmedi.
Ma grand-mère est là, mes sœurs, mes frères.
Büyükannem, kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim oradalar.
On avait prévu de filmer un entretien avec un grand chirurgien.
Önde gelen bir cerrahla, bir görüşme filmi planlamıştık.
Le pouvoir des lobbys sur l'industrie est si grand qu'ils peuvent même créer des lois qui ne profitent d'aucune façon aux Américains, par exemple les lois de secret professionnel qui criminalisent la divulgation ou le fait de photographier les abus de l'industrie.
Sektörün lobicilik gücü o kadar yüksek ki kanun çıkartıp mevzuatlara geçirebiliyorlar. Bunu Amerika'nın faydasına olmayan bir yolla yapabiliyorlar. Örneğin bilgi uçurmayı yasaklama veya fotoğrafla taciz gibi tarımdaki susturma kanunları bu sektörce çıkarılabiliyor.
Si je m'y intéresse autant, c'est parce que ma grand-mère était diabétique et je ne savais pas ce que je sais là sur la manière de guérir le corps.
Benim bu konuya bu denli eğilmemin nedeni ninemin diyabetinin olması ve bedeni tedavi etme konusunda şimdi bildiklerimi daha önce bilmemem.
Vous avez l'air grand et fort de l'extérieur un grand gars, mais non, votre cœur crie à l'aide, à l'intérieur vous mourez. CHAMPION DE COURSE, NINJA
Bu gerçekten zayıflık çünkü dışarıdan büyük ve güçlü görünüyorsun, evet büyük adam ama kalbin yardım için çırpınıyor, içten içe ölüyorsun.
Les Contremaîtres parlent sur combien de temps ce grand gaillard... ironiquement nommé Souris, mettre pour les tuer.
Nezaretçiler bahis konusu, bu insanların garip bir şekilde adı fare olan ve onları öldürecek şu iri kıyım adamla karşılaşmadan ne kadar dayanacaklarıdır.
Et ceux qu'il nous reste désertent en grand nombre.
Sahip olduğumuz işçiler de hızla firar ediyor.
C'est ça, le grand prix?
Büyük ödül bu mu?
Et si on ne croit pas à votre grand rêve?
Büyük hayalinizi benimsemezsek ne olur?
"Il n'y a pas de plus grand amour que de donner sa vie pour ses amis."
"İnsanın dostları için hayatını feda etmesinden daha büyük bir aşk yoktur."
C'est le plus grand collectionneur d'objets du groupe Queen au monde.
O adam, dünyadaki en büyük Queen koleksiyoncusu.
Tu es comme un frère pour moi, comme un grand frère.
Sen benim için kardeş gibisin, daha çok abi gibi.
On te dit Kaniel Outis, grand terroriste international.
Seni Kaniel Outis yaptık, büyük uluslararası terörist.
Faire un grand détour pendant que ton pote venait récupérer les armes en premier.
Arkadaşın silahları almaya gelsin diye bizi uzun yoldan götürüyorsun.
- Pas grand-chose.
- Pek bir şey demedi.
J'en sais rien... mais le grand frère entend des choses que j'aimerais entendre.
Bilmiyorum ama abiciğimiz, benim de duymak istediğim şeyler duyuyor. Burada kalamayız.
Je suis grand, je peux encaisser.
Kocaman adamım ben, kaldırabilirim.
Ça a été le plus grand scandale qu'on ait caché.
Kendi içimizde sakladığımız en büyük skandaldı.
Abu Ramal était un grand visionnaire.
Ebu Ramal büyük vizyon sahibiydi.
"Si" est un grand mot dans cette phrase.
"Eğer" bu cümlede büyük bir kelime.
Tiens, c'était à ma grand-mère.
Alın, bu büyükannemindi.
Où est la bague de ta grand-mère?
Büyükannenin yüzüğüne ne oldu?
Maman va venir me chercher? Oui, mon grand.
- Annem beni almaya gelecek mi?
Salut, mon grand.
Selam, dostum.
Ça va, mon grand?
- Nasılsın, dostum?
Si je pouvais sauver la grand-mère, la tante, le père de quelqu'un d'autre.
Eğer birilerinin büyükannesini, teyzesini, amcasını, babasını ondan kurtarabilmek için.