Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Gâté
Gâté Çeviri Türkçe
780 parallel translation
Tu es un enfant gâté, Tommy.
Sen simarik bir çocuksun Tommy.
Il n'y a pas plus gâté au monde.
Sen zaten en baştasın babacığım.
Je suis gâté...
Lütfen bekle. Teşekkür ederim.
Je suis vraiment gâté!
Her şeyi duydum.
Tu as bien fait de lui dire que j'étais malade, il m'a gâté!
İyi ki ona üşüttüğümü söyledin. Beni bir güzel giydirdi.
C'est un enfant gâté qui démonte ses jouets, mais s'en désintéresse dès qu'il en a un autre.
O eline verilen şeyi son parçasına kadar ayıran şımarık bir çocuk gibidir. Fakat eline bir başka oyuncak verildiğinde elindekine olan ilgisini kaybeder.
Il est piqué comme un fruit gâté.
Kokuşmuştu. Çürük bir meyve gibi.
Que penseriez-vous d'un homme vraiment gâté refusant de rencontrer un homme pauvre et peu important?
Böylesi nimetler sahip, ancak fakir ve sıradan bir insandan... selamını dahi esirgeyen... bir erkek hakkında ne düşünürdünüz?
Vous étiez un enfant gâté.
Seni çocukken fazla şımarttık.
Et la vie l'avait gâté.
- Yaşamak için her şeyi de vardı.
J'aurais gâté son plaisir.
Charlie'nin eğlenmesini istedim. Benimle olsaydı...
Il est trop gâté!
Evet, iyice şımardı.
Et ici, je ne suis pas gâté. Tenez, asseyez-vous.
Sohbeti severim burada da bu zevk nadir bulunuyor.
Un seul! Mais gâté comme dix!
Sadece bir tane ama bir vagon dolusu çocuğa yetecek kadar şımarık!
Nous t'avons trop gâté, mon garçon
Çocukluğunda hepimiz seni çok şımarttık.
- Lightcap va être gâté.
- Evinde bir yerel dava var.
Oui, Albert a été gâté.
- Duyduğuma göre Strable ailesi -
L'enfant gâté.
Şımarık olan.
Imaginez que vous êtes un garçon étourdi et impétueux, gâté depuis l'enfance.
Çocukluğundan beri şımartılan... düşüncesiz ve tez canlı bir çocuk olduğunu farzet
Je suis gâté-pourri.
Şımarığım.
Tu as gâté Lewt et je t'ai laissé faire.
Lewt'u sen şımarttın. Ben de öyle.
Il est à espérer qu'il ne sera pas gâté.
Ama umarım bu yüzden şımarmaz.
Si tu sais, parle. La roulette ne m'a pas gâté, ce soir.
Bu gece rulette şanssızdım.
Un épi gâté, fratricide de l'épi nain.
Bu da şimdiki kocan. Bozuk bir kara tohum gibi, kardeşinin sağlığını kemirip yok etmiş.
C'est un enfant gâté, et l'armée constitue sa seule chance!
O şımarık bir çocuk, ve ordu onun tek şansı!
Je t'ai trop gâté!
Tek oğulu şımartınca böyle oluyor!
Moi, gâté?
Beni mi şımartıyorsun?
Certainement pas. Je t'ai gâté.
Kızını dövmeyen dizini döver.
J'ai déjà été gâté, mais là, c'est le gros lot!
Şimdiye dek birkaç acayip hücre arkadaşım olmuştu ama bu en acayibi gibi duruyor.
Vous savez, le type arrogant, gâté, cynique et complètement décadent.
O tipleri bilirsiniz efendim küstah, şımarık, alaycı ve tümüyle yozlaşmış.
C'est mon seul fils, je n'ai pas été assez ferme je l'ai trop gâté.
O benim tek oğlum. Çok üzerine düştüm ve onu şımarttım.
Voilà ce qui arrive quand on les gâte trop, avec toutes ces robes, ces chapeaux et ces ombrelles.
Onu şımartırsak, olacağı buydu onca kıyafet, şapka, eldiven ve güneş şemsiyesi.
Tu as peur que je gâte ta chance?
- Şansını döndürmemden mi korkuyorsun?
On dit que le génie ne se transmet pas. Tout le monde le gâte.
Kimse onu eleştirmiyor bile, daha iyi olamamasının sebebi de bu işte.
Bien qu'il ne sache pas jouer, il est populaire et on le gâte, à cause de la réputation de la famille.
Popüler olmasının tek sebebi de bu. Babasının şanını yürütüyor demek. Doğru söylemiyor muyum?
Ce soir tu seras gâté, comme tu en avais l'habitude.
Tabii ki karşılayabiliriz çünkü çok mutluyuz.
Mais si ça se gâte, je te remise un moment.
Yalnız unutma... eğer işler karışırsa, bir süreliğine seni bir yere bırakırım.
Et c'est moi qui, selon toi, gâte les enfants.
Beni hep çocukları şımartmakla suçluyorsun.
- Je t'ai gâté.
- Sanırım baya cömert oldum.
- Voilà pourquoi je gâte Veda.
- Onun için Veda'yı memnun ediyorum.
- Ne va pas dire que je te gâte pas
- Senin için hiç bir şey yapmadığımı söyleme. - Ne, pasta yok mu?
Il est gâté.
Şımartılmış.
Le temps se gâte.
Hava bayağı bozuyor.
A-t-il de la reconnaissance quand tout se gâte?
İşler zorlaşınca beni hatırladı mı?
Ce n'est rien d'autre, mais elle gâte le plaisir de la fête.
Bir şey değil aslında. Keyfimizi bozuyor yalnız, o kadar.
Je la gâte.
Onu hoş görüyorum.
Le temps se gâte.
Dışarısı kötü görünüyor, değil mi? - Evet.
la moindre contrariété le gâte.
Her şeyden alt üst oluyor.
Et si on pleure, ça gâte les couleurs.
Ağlarsam, boyalarım akacak.
L'Amérique gâte les femmes!
Amerika'nın tek sorunu kadınları fazla şımartması!
Pour moi? On me gâte!
Birisi çok düşünceli, değil mi?