English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Incomplète

Incomplète Çeviri Türkçe

189 parallel translation
La présentation de Danny était incomplète :
Ah, bir de şu tanıştırmadaki hatanın ne olduğunu anladım. Danny size söylemedi, değil mi?
Si je devais raconter l'histoire de Stig et Martha, à partir de leur première rencontre, il y a 4 ans, l'image serait fausse et incomplète.
4 yıl önce, daha yeni tanışmışken Stig ile Marta'nın tasvirini yapmaya kalksaydım bu tümden yanlış ve eksik bir tasvir olurdu.
La formule que le Dr Machin chose m'a apportée est incomplète.
Doktor Thingamabob'un bana getirdiği formül tamamlanmamıştı.
Non. Cette mallette est incomplète mais elle fera l'affaire.
Hayır, bu eksik bir set ama şimdilik işine yarar.
Mais ma liste de vos agents est incomplète.
Senin ajanlarının olduğu listem tam değil.
Vous êtes incomplète.
Sen eksik kalmışsın.
L'installation est incomplète.
Kurulumu henüz tamamlanmamış.
En tout cas, c'est une description incomplète des sucreries.
Zaten bu da tatlının yetersiz bir tanımı.
Voilà une liste incomplète de quelques-uns de nos projets de recherches que nous soutenons, avec leur argent.
Gösterdiğim kısmi bir liste. Diğer araştırma projelerinin kısmi listesi. Ayrıca bunları kendi paramızla değil, onlarınkiyle finanse ediyoruz.
L'équipe du village est incomplète : vous serez marqueur.
- Kasaba bir takım çıkartamadı, yani sen puan kaydedicisin.
En plus, la description est très incomplète.
Her neyse bu çikolata yetersiz tanımlanmış.
Fâcheux que tu te sois précipité vers lui bien qu'incomplète ait été ta formation.
Onunla karşılaşmak için acele etmen eğitimini yarım bırakman kötü oldu.
Son inscription est incomplète sans ce dossier.
Bu kayıtlar olmadan başvurusunu tamamlayamaz.
L'unique série en Pologne, incomplète...
"Polonya'da bu türün tek serisi. Tamamlanmamış."
Peu importe la complexité d'une philosophie, en fin de compte, elle doit être incomplète.
Düşünüyorum da, insan geliştirmeye çalıştığı bir felsefi sistem üzerinde, ne kadar ayrıntılı bir çalışma yaparsa yapsın mutlaka eksik birşeyler kalıyor.
Elle prouve que l'histoire est vraie. Vous l'avez dit, elle est incomplète.
Şövalyenin öyküsünün doğru olduğunu kanıtlıyor ama eksik.
Même si on a déjà été à la campagne, quand on s'imagine ce que ce serait d'y retourner, l'image est incomplète.
Daha önce kırsalda yaşamış bile olsan,... geri dönmenin nasıl bir şey olacağını hayalinde canlandırdığında sonuç yanıltıcı olacaktır!
L'image mentale est toujours incomplète.
Hayal gücü daima yanıltıcıdır!
Là, je me sens incomplète.
Yarım kalmış olurum.
Ma leçon serait donc incomplète?
Belki de dersimiz daha sona ermemiştir.
- Que l'autopsie est incomplète.
- Otopsinin tamamlanmadığını.
- Réponse incomplète.
- Eksik cevap!
- Je suis incomplète.
Tam değilim.
Le QG a tenté de recenser les pertes, mais l'information est incomplète.
Komuta kayıpların listesini yapmayı denedi ama ellerinde yeterince bilgi yok.
- Bon. Trace incomplète.
Tam yerini bulamamışlar.
Évacuation incomplète.
Boşaltma tamamlanmadı.
Sans lesquelles je n'aurais peut-être jamais été si forte maintenant alors que je te regarde, incomplète, espérant que tu me pardonneras pour ne pas faire le reste du voyage avec toi.
Şu anda seninle yüzyüze gelemediğim ve yüzüne bakacak cesareti kendimde bulamayacak kadar güçsüz olduğum, ve yolculuğumuzun kalanında seninle birlikte olamayacağım için beni affedeceğini umuyorum.
Je vois une phrase incomplète.
Bu cümlede bir bozukluk var.
Incomplète, oui.
Eksik duruyor. Haklısın.
Mais elle est incomplète. Vous voyez...
Ama tıka basa dolu değil.
Ça dit juste, "Ils viennent de- -" mais la phrase est incomplète.
- " Geldikleri yer... Cümle yarım kalmış.
Elle est incomplète, mais on va voir.
İzin çoğu silinmişti, ama bakacağız.
Benjamin, la séquence du passage en mode vocal est incomplète!
Benjamin, ses komutu onaylama aşaması tamamlanmadı!
Seulement là, l'équation est incomplète.
Ama bu sefer, denklemde eksikler var.
Un petit cadeau, pour une fille, qui serait incomplète sans ça. Qu'y a-t-il?
Küçük bir hediye, bir kız için, bunsuz tamamlanmamış olan.
L'onde est encore incomplète.
Dalga tamamlanmış değil.
C'est important d'avoir l'amour des aînés dans une maison... ou bien une famille se sentira toujours incomplète...
Evde bir büyüğün sıcaklığını hissetmek önemlidir... Aksi takdirde aile hep eksik kalır... Öyle değil mi?
Ton père ne crachait jamais sur une quinte incomplète.
Baban hiç eksik bir seriyi tamamlayamadı.
Il ne crachait jamais sur une quinte incomplète.
Ayrıca hiçbir zaman elindeki eksik bir seriyi tamamlayamadı.
Alors, j'ai vraiment... honte d'être aussi incomplète.
Ve şimdi bu kadar eksik oluşumdan utanıyorum.
- Fausse couche incomplète.
Bu tamamlanmamış bir düşük.
Votre petite amie a eu une fausse couche incomplète.
Kız arkadaşınız düşük yaptı. Ama henüz tamamlanmamış.
- La bibliothèque des langues morte de Moya est incomplète!
- Moya'nın yitmiş dil kütüphanesi eksik!
C'est une réponse incomplète.
Hayır, bu kısmen doğru bir yanıt.
T'es incomplète?
Ya tamamlanamazsan?
"... ma vie est incomplète. "
Ben ne işe yararım.
Notre recherche est incomplète sans cette ampoule.
O sıvı olmadan Rambaldi araştırmamız eksik demektir.
Incomplète, mais j'ai réussi avec moins que ça. Génial.
Kısmî parmak izi var ama daha azından da bir şey çıkardığım olmuştu.
La transaction est incomplète.
Denemeye devam et.
- Incomplète.
Şifrenin tamamı Rambaldi'nin iki skecinin arkasında yazıyordu. Şifre eksik.
L'empreinte était incomplète.
Çok azdı gerçi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]