English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Kova

Kova Çeviri Türkçe

947 parallel translation
Je pourrais laisser tomber Ie seau et en remonter.
Sonra bu kovayı aşağı sarkıtıp bir kova dolusu yıldız çekebileceğimi düşünürüm.
On les lave, on les met là et le seau plein, dans le baquet.
Önce bir güzel yıkayıp, şuraya koyuyoruz. Kova dolunca götürüp fıçılara boşaltıyoruz.
Un seau d'eau vivement Me disant gentiment Es-tu plus heureux maintenant?
Eşiğinden bir kova dolusu su dökerek sordu "Hala yanıyor musun?"
Si ça recommence, jetez-lui un seau d'eau sur la tête.
Sanırım tekrarlayacak Bir dahakine bir kova su dökün
En économisant, j'espêre avoir, un jour, le mien.
Para biriktirip ileride kendi dükkanımı açacağım. Bu benim hayalim. Bir kova makine yağı, ingiliz anahtarı ve çatlak bir silindir.
Où est le seau?
Kova nerede?
Ma sœur, Angharad, devait apporter les seaux d'eau chaude et froide, et je m'occupais des petites tâches alors que les hommes se frottaient le dos couvert de poussière de charbon.
Kova kova sıcak ve soğuk su taşımak Ablam Angharad'ın göreviydi. Ben elimin yettiği küçük işleri yaparken, babam ve ağabeylerim sırtlarındaki kömür isini temizlerdi.
- Donne-moi le seau.
- Bana bir kova su getir, George.
J'aimerais tremper mes pieds dans un grand seau d'eau.
Keşke ayaklarımı koca bir kova suyun içine sokabilsem.
Nous aurons besoin d'un seau d'eau Joe.
Bir kova su lazım Joe.
Si ça tangue, voici le seau!
Yolculuk seni zorluyorsa, arkada bir kova var.
Tu me vends de la glace?
Sana bir kova dolusu buz için dört dolar vereceğim...
Un verre d'or.
Bir kova altın.
Papa, j'ai vu un cerf au bord de la riviére. J'ai vu son...
Baba, bugün bir büyük kova dolusu suyu dereden taşıdım.
Pouvoir en utiliser un plein seau juste pour me rafraîchir.
Güzel bir kova soğuk suyun hepsi boşa gidebilir Biraz ılıtayım.
- Quand j'ai peur, je transpire des genoux.
Sahne korkusundan kova kova terledim, iç çamaşırlarım sırılsıklam.
La seule chose que j'ai vu d'elle... Un seau de savon, un balai et ses vieilles chaussures dans le placard.
Onunla ilgili tek bildiğim dolaptaki bir kova sabun ve paspas ile eski ve harap ayakkabılarıydı.
- Quoi? Porteur d'eau?
- Kova veya havlu taşımamı mı?
C'est propre, ce sont des restes.
Ama kova temiz. Sadece artıklar var içinde.
Stoker lui en a mis dans tous les coins!
Stoker ona kova dışında her şey ile vurdu.
- Voilà un seau.
- Burada bir kova var.
Il m'a jeté un pot de peinture dessus!
Üzerime bir kova boya döktü!
- Vous le savez, il n'y a pas de bains au village et Annarella est très propre.
Neyi? Kova kova su getirtti..
Des harengs marinés, deux gros bols de soupe aux pois... un steak de la taille d'un tapis de porte... quatre légumes plus des tomates, un seau de salade... du fromage et une coupe glacée au chocolat avec des noix.
koca bir marine edilmiş ringa... iki büyük kase bezelye çorbası... paspas büyüklüğünde bir biftek... sebze, domates... bir kova salata... biraz peynir ve çukulatalı fındıklı dondurma.
Cette histoire se déroule ä la fin de la 2e guerre mondiale ä bord d'un cargo en mission dans une zone reculée du Pacifique.
Bu film, 2.Dünya Savaşı'nın son günlerinde geçmektedir. Orduda Gönülsüz ismiyle kayıtlı olan, ama mürettebatın Kova dediği askeri bir kargo gemisi Pasifik'in uçlarında gezmektedir.
Que ça te plaise ou non, notre pauvre rafiot est très utile.
Beğensen de beğenmesen de bu zavallı, yaşlı kova gerekli bir iş yapıyor.
Saute dans le prochain chariot qui arrivera.
Bir sonraki kova geldiğinde içine atla.
Joey, trouve un seau et commence à transporter de l'eau.
Pekala, Joey. Bir kova al ve su taşımaya başla.
Un seau, ça suffit, M. Brennan.
Galiba bu kova ona yetecek, Bay Brennan.
Apporte-moi un seau à glace.
Bir kova buz alabilir miyim?
C'est un ordre. Bon, première leçon.
Ackerman, kendine bir kova bul.
Passez les seaux!
Kova ekibi!
Tu n'auras qu'à lui lancer un seau d'eau.
Haddini bilmeyecek olursa başından aşağı bir kova su dök.
Pour une double ration d'avoine?
Fazladan bir kova yulafa ne dersin?
Seau, serpillière et balai, faites le ménage.
İş başına kova, tahta bezi, süpürge. Flora, odayı temizlemenizi söylüyor.
Tant de poubelles?
Ne çok kova var.
Je faisais sauter la pierre à l'explosif, quand un matin, j'ai tiré un seau du puits, il était plein de cailloux.
Ben hiç sabanla tarla sürmedim. O işi genelde barutla hallederim. Sonra bir sabah kuyudan bir kova su çektim bir de ne göreyim, kovanın içi taşla doluydu.
Comme je disais, je suis resté devant mon seau de cailloux, regardant une époque révolue et j'ai fait un vœu :
Nerede kalmıştık, bayım! Orada hâlâ, elimde taş dolu bir kova ile dikiliyor ve kara talihime bakıyordum. O anda kendime bir söz verdim.
Vassiliev? Deux seaux d'eau chaude, tu m'apportes ça ici.
Vassiliev, hemen iki kova sıcak su getir.
Je refuse de porter le seau et la pelle.
Kova ve kürek taşımamak kaydıyla ama.
- Le seau est à nous.
- Bu kova bizim.
Vous êtes née sous le signe du Verseau comme bien des vedettes.
Kova burcusunuz, değil mi? Bu burçtan doğan çok önemli kişiler vardır.
Tu as rendu notre père contre de l'or.
Babam için bir kova altın almıştın.
C'était plein.
Kova doluydu.
NOUVELLE EVASION VERS BERLIN-OUEST
DOĞU BERLİN'DEN KOVA YARDIMIYLA ÇARPICI BİR KAÇIŞ
La semaine dernière, un pianiste s'est envolé!
Geçen hafta da şu piyanist kova yardımıyla üzerinden atladı...
Tantôt il ressemblait à une cloche, tantôt à une cuillère.
Bu şapkanın tepesi, bir sezon kova gibi olurdu sonraki sezonsa kaşık gibi.
Descendez un seau.
Bir kova yollayın!
J'apporte de la bière, pour Clay.
Ben Clay için bir kova bira getirmiştim.
- Elle va s'en sortir?
Lambayı biraz yaklaştır... şimdi, lambayı koy ve bana bir kova getir. Atlatacak mı?
De l'eau.
Bir kova su getirin.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]