Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Limite
Limite Çeviri Türkçe
5,246 parallel translation
Tu étais à la limite du coma éthylique.
Zil zurna sarhoştun.
Et mes rêves n'avaient pas de limite... Et ces rêves me rendaient fou.
've rüyalarımın hiç sınırı yok..' '.. ve rüyalarımın beni çıldırttığından eminim.'
J'ai perdu ma limite.
Üstünlüğümü kaybettim.
Et si HuffPost poste un lien de mon blog, le ciel est la limite.
Eğer blogum Huffpo'da yayınlanırsa beni kimse tutamaz.
Je crée un monde sans limite, et le maintiens par des règles.
Kurallarla bağlanmış sınırsız bir dünya yarattım.
C'est limite. - Mais je ne dépasserai pas les bornes.
- İnce bir çizgi ama doğru tarafında kalırım.
Nos élèves sont très pris par leurs révisions, alors je m'impose une limite : deux heures de devoirs par jour.
Öğrencilerimizin SAT sınavlarıyla meşgul olduklarının farkındayım o yüzden çoğunlukla iki saatlik ev ödevi veriyorum.
N'y a-t-il pas de limite à ta défiance?
Senin şu meydan okumalarının bir sonu yok mu?
Montrez la limite, mesdames et messieurs.
Tepkinizi gösterin millet!
Je pose une limite, ok?
Kesin konuşuyorum, tamam mı?
Lorsqu'il achèvera ce sort, son pouvoir sera sans limite.
Büyüyü tamamladığında gücü durdurulamaz hale gelecek.
Je lui ai donné cette date limite.
Bitiş tarihini ona ben verdim.
Une fois que ce genre de limite professionnelle a été franchie, vous ne pouvez pas juste claquer des doigts et la faire disparaître.
Profesyonel sınırlar bir kez aşıldıktan sonra parmaklarını şıklatıp olanları geri alamazsın.
Pile à la limite théorique.
Tam teorik sınırda.
C'est la limite de la réserve.
Burası maymun bölgesinin kenarı.
Ou, si j'ignore toutes les limites de vitesse entre ici et Santa Monica, je peux te ramener au centre des vétérans juste avant la limite.
Ya da burası ve Santa Monica arasındaki bütün hız limiti tabelalarını aşar ve seni Yeni Yönler'e ucu ucuna yetiştirebilirim.
Mais tu ne peux pas encore franchir cette limite.
Ama o sınırı bir daha geçemezsin.
Il a choisi de devenir une bête, ce qui veut dire qu'au moins Cat sait ou est la limite.
Canavar olmayı seçti bu da Cat'in sınırını çektiği yerdi.
Patterson, notre capacité à vous financer dans tout autre domaine, est... virtuellement sans limite.
Hatta Dr. Patterson, bir başka araştırma konusu için size ayırabileceğimiz ödenek miktarı neredeyse sınırsız.
Savez-vous que Mme Riggs avait dépassé sa limite de deux bagages à main et confié son sac à M. Lampe pour le voyage?
Bayan Riggs'in kendi taşıma limitini doldurduğunu ve taşıması için onu Bay Lampe'ye verdiğinin farkında mısınız?
Le fondement en est une couche de roches sous la surface de la Terre qui montre une abondance de métaux rares habituels dans les comètes et astéroïdes, appelée la limite Crétacé-Tertiaire.
Bu inancın temeline göre ise, dünya yüzeyi bir kaya tabaka ve altındaki katmanlarda kuyruklu yıldız ve asteroitlerde görülen nadir metallerin yaygın olarak görülmesiydi. Buna da "KT Sınırı" denir.
On ne trouve des dinosaures que sous cette limite K-T, c'est ça?
Dinozor fosillerini sadece KT Sınırının altında buldular, değil mi?
si les dinosaures avaient été tués par la comète ayant créé la limite K-T, vous ne pourriez pas trouver leurs os au-dessus d'elle, non?
Eğer dinozorların yok oluş nedeni KT sınırını oluşturan kuyruklu yıldızlar ise kemikleri daha üst katmanlarda bulamazsın, değil mi?
Gay a confirmé qu'elle semble posséder des caractèristiques géologiques suggérant qu'elle était enfouie au-dessus de la limite K-T.
Gay'in doğruladığına göre jeolojik özelliklere göre bu örnek kesinlikle KT sınırı üzerinde yer alıyor.
Vous serez ravis d'apprendre que nous avons récemment trouvé un squelette de Nanotyrannus apparemment enfoui bien au-dessus de la limite K-T.
Son zamanlarda KT sınırının üzerinde tam bir nanotyrannus iskeleti bulmamız ilginizi çekebilir.
Venons-en au but : si les dinosaures avaient été tués par la comète ayant créé la limite K-T, vous ne pourriez pas trouver leurs os au-dessus d'elle, non?
Eğer dinozorların yok oluş nedeni KT sınırını oluşturan kuyruklu yıldızlar ise kemikleri daha üst katmanlarda bulamazsın, değil mi?
Voilà pourquoi on limite à 45 ans, mesdames.
İşte bu yüzden 45 yaşından sonra işten çıkarıyoruz hanımlar.
C'est bien au dessus du voltage limite autorisé.
Yasal voltaj limitinin üstünde.
Désolé, mais mon espagnol se limite à ça.
Pardon, bütün bildiğim İspanyolca bu kadar.
C'est une entreprise, et on n'a aucune limite et pas de protocole.
Burası bir şirket ama ne sınırlarımız var ne de protokolümüz.
La guerre nous a pousser jusqu'à nos limite.
Savaş hepimizi geriyor.
Ok, donc on a 1 heure environ avant la limite, et on est à environ 5 minutes de la maison de Balfour.
Süremizin dolmasına bir saat var ve biz Balfour'un evinden beş dakika uzaklıktayız.
Après des années passées à travailler dans un atelier de reliure, Faraday à 21 ans aspirait à un monde sans limite.
Ciltçide yıllarca çalıştıktan sonra artık 21 yaşına gelen Faraday daha geniş bir dünyaya açılmak istedi.
Avec de gros télescopes, on peut les voir dans des galaxies très éloignées, près de la limite de l'univers observable.
Onları büyük teleskoplarla gözlemlenebilir evreninin kıyısının dışında çok uzaktaki galaksilerde görebiliriz.
Mais tu as tout de même... dépassé la limite.
Ama yine de sınırı aştın.
Ça limite tes options.
Bu senin seçeneklerini sınırlar.
D'accord, écoutez, je mettrai une caméra juste à la limite.
Pekala bak, sınıra bir kamera koyacağım.
Il n'y a pas de limite, Carrie?
Bunun bir sınırı yok mu Carrie?
Il n'y a pas de putain de limite?
Bu işin bir sınırı yok mu?
Au départ de Norfolk, le virus était en phase 2, limité à quelques cas en Asie et en Afrique.
Norfolk'tan ayrılırken virüs ikinci evresindeydi. Sadece Asya ve Afrika'nın bazı küçük bölgelerinde görülüyordu.
Et les immunosuppresseurs avaient un effet limité.
Ve immunosüpresifin sınırlı etkisi olur.
Les cellules souches avaient un effet limité.
Kök hücrelerinin sınırlı bir etkisi var.
Juste envie qu'on se rapproche maintenant qu'on a un temps limité.
Kisitli zamanimiz oldugu için yakinlasalim istiyorum.
On n'a pas un temps limité.
Kisitli zamanimiz falan yok!
On n'a pas un temps limité.
- Zamanimiz kisitli falan degil.
L'accès au marché est limité aux V-4 et supérieurs.
Pazar girişi V-4 ve üstü için yasaklandı.
À la campagne, le choix est limité.
Burada pek seçeneğimiz yok.
Montant des gains limité ou illimité?
Büyük kazançlarda sorumluluğu sınırlayalım mı?
L'administration de la sécurité du transport a limité la taille et la quantité des objets pouvant être portés lors du contrôle de sécurité.
Nakliye Güvenlik Yönetimi, güvenlik kontrol noktası boyunca geçirilebilen eşyaların büyüklüğünü ve miktarını sınırladı.
Les civilisations, comme toutes choses vivantes, ont un temps de vie limité avant de mourir de causes naturelles, ou de violence, ou de blessures auto-infligées.
Canlılar gibi uygarlıklar da doğal afet savaş ve kendi kendilerini yok etme tehlikesi olmadığı takdirde uzun süre yaşayabilir.
Toute ma vie, J'ai pensé que le Christ était la réponse, mais maintenant je sais que je ne faisais que répéter une vérité limité de la notion de spiritualité.
Hayatım boyunca cevabın İsa'da saklı olduğunu düşündüm. Ama artık biliyorum ki tek yaptığım tamamen kısıtlayıcı olan bir ruhani öğretiyi papağan gibi tekrarlayıp durmakmış.