Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Nadir
Nadir Çeviri Türkçe
3,133 parallel translation
Violette, on peut dire que t'es en forme comme jamais aujourd'hui.
- Bugün çok nadir görülen bir formdasın Vi.
il y a rarement des recrutements de majordome, car la plupart exercent pendant 30 ans ou plus.
Kâhya pozisyonu şu anda boş, kâhyalar en az 30 yıl görevde kaldıkları için nadir açılır.
Son sourire était l'un de ces sourires peu communs que l'on ne rencontre que 4 ou 5 fois.
Gülüşü hayatta 4 ya da 5 kere karşılaşabileceğiniz o nadir gülüşlerden biriydi.
Et, c'était dans ce type d'événements que nous cherchions l'une des plus rares particules qui soient. Celle qu'on appelle le Higgs.
Ve bu tür olaylarda şimdiye kadar yapılan en nadir parçacıklardan birini arıyoruz ve biz buna Higgs parçacığı diyoruz.
Monsieur, nous voyons là une prodigieuse occasion de transformer ce portable ordinaire...
Efendim, Ethion'da sıradan telefonlara karşı nadir bir fırsat görüyoruz...
Et de la belladone des Carpates, mortelle au toucher et très rare.
Ve Karpat itüzümü,... nadir bulunan, ölümcül.
Je vais te faire un honneur très rare en Enfer.
Cehennem'deki nadir mevkilerden biriyle ödüllendirilmek üzeresin.
C'est très dur à trouver.
Çok nadir bulunur.
C'est si rare de recevoir des visiteurs venant... de notre chère Gatlin.
Sevgili Gatlin'imizden misafir almamız çok nadir olur.
Nous, mes amis, sommes le vrai "un pourcent" ( des "meilleurs" ).
Bizler, dostlarım, nadir bulunan insanlarız.
C'est rare de voir dans une même ville un public aussi divisé.
İki şampiyon için şehrin ikiye bölünmesi nadir görülen bir olaydır.
Richard, Charlie, Jonathan dans un rare moment de tranquillité
Richard ( 17 ) Charlie ( 8 ) Jonathan ( 2 ) Küçük canavarların uslu durdukları nadir anlardan 1988
OK, Chantelle, j'ai un problème de peau très rare dans le haut des cuisses, alors, si tu pouvais - éviter cette région.
Not olarak, kalçamın üst kısmında nadir deri problemi var o kısmı es geçerseniz...
C'est une femme instruite, d'une génération où c'était rare.
- O eğitimli bir kadın. Bunun nadir görüldüğü bir kuşaktan.
Ce qui est très rare pour l'époque.
... çok tarz, günümüzde çok nadir bir eser.
Ils m'ont laissé... un patrimoine... de grande valeur, en somme.
Antika şeyler... çok önemli... çok değerli... çok nadir parçalar.
Mais d'où tirez-vous ces bizarreries?
Ama nerede buldun bu nadir parçaları?
Rare miroir vénitien.
Çok nadir bir Venedik aynası.
Un A +, plus les semestres passent, c'est plus que rare, ça tient presque du mythe.
Dönem notu olarak A artı nadir bir not olmasının ötesinde mitolojiktir.
C'est une maladie rare du tissu conjonctif.
Bağ dokularında nadir görülen bir hastalık.
et du peu que j'ai respecté.
Hatta saygi duydugum nadir insanlardandi.
Je dois dire, plus je vieillis et plus ces perles... deviennent de plus en plus rares pour moi.
Söylemeliyim, yaşlandikça bu inciler bana artarak daha fazla nadir geliyor..
Bigelow, c'est un nom rare.
Bigelow nadir rastlanan bir isim.
Qu'est-ce qui t'amène?
Nadir bir ziyaretçi. Bu şerefi neye borçluyuz?
Une succube est rare en effet... et une succube non alignée...
Bir Succubus, nadir doğrusu... ve tarafsız bir Succubus...
Des Fae extrêmement rare d'Amérique du Nord. avec des sens olfactifs très développés.
Çok nadir bir Kuzey Amerika Fae'si hisleri aşırı geliştirilmiştir.
Il a jamais rien vu de rare.
Hiç nadir rastlanan bir şey görmezdi.
Nous sommes peu d'élus à exprimer la voix de Dieu.
Tanrı'nın sesiyle konuşabilme yeteneğine sahip çok nadir kişiler vardır.
Un oiseau rare.
Bir kuş. Nadir bulunanlardan.
C'est rare.
Çok nadir bulunuyorlar.
Les seules fois où vous voyez cet aspect sont les rares occasions où vous jetez un regard rapide au miroir, et vous y rencontrez un regard étranger répondant au vôtre.
Bu gizli kısımlarını çok nadir görüyorsun. Aynada kendine bir an baktığın zaman ve bir yabancıyı da sana bakarken gördüğün zamanlar gibi.
Ça fait six mois que quelqu'un m'a vue ainsi. Ce n'est pas rare que ça arrive.
Çünkü bayağı bir düşündüm de... beni son altı aydır kimse o hâlimle görmedi, tamam pek nadir değil ama...
Je pleure sans cesse mais de préférence pas en public.
Pek nadir olan bir şey değil, yani sürekli yaparım, sürekli ağlarım. Gerçi artık herkesten uzak ağlıyorum.
Ils sont rare de ce côté de l'Adriatique.
Adriyatik'in bu tarafında nadir görülürler.
- L'honneur est rare de nos jours.
Onur bu günlerde nadir bulunan bir özellik. Evet.
Presque aussi rare que les gens de confiance.
Güvenebileceğim insanlar kadar nadir.
C'est une école spécialisée qui donne aux Faes rares et marginaux de l'Ombre un toit et une éducation.
Bu nadir ve serseri Karanlık Fae'lere ev ve eğitim sağlama konusunda uzmanlaşmış bir okuldur.
Une douche froide.
İnsan hali hayalet halinden daha garip olan tanıdığım nadir insanlardansın. Soğuk bir banyo.
Mais sache que... aujourd'hui... peu de gens achètent les livres rares.
Bugünlerde, sadece nadir insanlar nadir kitaplar alıyor.
C'était vraiment, vraiment très rare.
Bu çok ama çok nadir uygulanıyor.
Le Super Saiyan God est apparu il y a longtemps afin de s'opposer aux Saiyan maléfiques, ce sauveur fut créé par les Saiyan pacifistes, en voie de disparition.
Tanrı Süper Saiyan Saiyan arkadaşlarının içindeki karanlığı hissedince ortaya çıktı. O içlerinde iyilik olan nadir Saiyanlar tarafından yaratılan bir kurtarıcıydı.
Il est rare pour un Saiyan de s'accrocher à de telles choses.
Böyle bir takıntısı olan Saiyan nadir görülür.
Le produit parfait d'un gène récessif rare.
Nadir bulunan çekinik bir genin ürünü.
Un ours noir avec un gène récessif rare.
Nadir bulunan çekinik genli bir tür siyah ayı.
Tu bosses au bar et à l'hôtel pour arrondir les fins de mois.
Şu anda ek gelir kazanmak için nadir müşterisi olan bir otelde yarı zamanlı bir barmensin.
Tu n'as pas idée à quel point c'est rare.
Bu ne kadar nadir bilemezsin.
Un exemple rare de quelqu'un qui a la tête sur les épaules au lieu de dans le cul.
Aklı menfaatlerinde değil, işinde olan nadir insanlardan biri.
- En fait, je bois rarement.
- Zaten ben çok nadir içerim.
Vous les avez énervé, Monsieur... un événement digne et unique, je vous en assure.
Espheni'nin sinirini bozdunuz efendim. Sizi temin ederim çok önemli ve nadir görülen bir başarıdır.
Exacte.
Bu kadar nadir evlenme teklifi alacağımı bilseydim teklifini kabul ederdim. Eyvallah, haklısın.
C'est rare les filles dans ton genre.
Senin gibiler burada nadir bulunur.