Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Obligé
Obligé Çeviri Türkçe
10,546 parallel translation
Et j'ai obligé la grenouille à regarder.
Kurbağaya da izlettim.
Si tu ne sors pas, je vais être obligé de le faire.
Sen çıkmazsan ben öpeceğim.
J'étais obligé, pour payer mes... Leçons de danse moderne qui n'étaient pas gratuites.
Sen de pişirme, temizlik, çamaşır, alışveriş ve yatak hazırlığı hizmetleri.
Salut, Elaine. Um, j'espère que tu ne te sent pas obligé, comme Maggie de vous mettre la dedans..
Hey Elaine, umarım bunun için Maggie gibi kendini zorunda hissetmiyorsundur.
- J'étais obligé.
Hiçbir seçeneğim yoktu.
Ecoute, je sais que tu n'est pas obligé de faire ça, Hal, mais crois-moi, tu veux le faire, d'accord?
Bunu yapmak zorunda olmadığını biliyorum Hal ama güven bana, bunu yapmak isteyeceksin. Tamam mı?
Tu sais, tu n'es pas obligé de rester ici ce soir.
Bu gece burada kalmana gerek yoktu.
C'est obligé.
Başka yolu yok.
Tu n'es pas obligé de te justifier.
Bana açıklama yapmak zorunda değilsin.
Je ne veux pas vous contrarier, ou vous inquiéter, mais quand on nous contacte avec de nouvelles informations, on est obligé de revoir l'affaire.
Sizi üzmek veya endişelendirmek istemiyorum ama birisi bize yeni bir bilgi ile geldiği zaman davayı gözden geçirme mecburiyetimiz var.
- Vos informations sont mauvaises, et je ne suis pas obligé de vous parler.
- O bellekte ne vardı? - Aldığınız bilgi yanlış ve ben bu konuyu konuşmak için yetkili değilim dedektif.
Nous pensons que Mathis a obligé Ana a monté dans la limousine à l'opéra, et a volé son sac à main avec la clé USB dedans.
Mathis'in Ana'yı operada zorla limuzine bindirdiğini ve çantasını içindeki USB ile çaldığını sanıyoruz.
La police s'est aussi pointée quand tu as obligé Leonard à se déshabiller puis rempli le salon de lézards.
Leonard'a giysilerini çıkarttırıp odayı kertenkelelerle doldurduğunda da polis gelmişti.
C'était vraiment obligé d'utiliser ces trucs pour faire notre réunion?
Bu toplantı için, bunları kullanmamız gerekli miydi?
Ce n'est pas obligé, mais beaucoup le savent.
Bilmen şart değil tabi de, çoğu kişi bilir yani.
Je sais que vous n'êtes pas forcément d'accord, mais j'étais obligé de le faire.
Biliyorum, kararımı sorguluyorsunuz ama yapmam gereken bir şeydi bu.
Tu n'es pas obligé de rester si tu n'as pas envie.
İstemiyorsan burada olmak zorunda değilsin.
D'accord, mon frère. Toi aussi tu vas être obligé de me promettre quelque chose.
Peki, abi.
On n'est pas obligé d'être malheureux toute notre putain de vie, tu sais.
Hepimiz hayatı acınası şekilde yaşamak zorunda değiliz.
M. Finney n'est pas sous serment et n'est pas obligé de répondre.
Bay Finney yeminli ifade vermiyor ve hiçbir soruya cevap vermek zorunda değil.
C'est Harry qui m'a obligé à écrire cette fin.
Ama bana o sonu Harry yazdırdı.
Tu es obligé de demander?
Sormak zorunda mısın?
FBI rendez leur leur bague sur le champ, ou je serai obligé de vous tirer dessus.
FBI yüzüklerini hemen geri ver yoksa seni vurmak zorunda kalacağım.
T'étais obligé?
- Zorunda mıydın?
Désolé, j'étais obligé.
Sana vurduğum için özür dilerim.
T'es pas obligé de le dire.
Söylemek zorunda değilsin.
Comme ça, tu seras obligé de bosser.
Bu yöntemle ineklemekten başka çaren yok.
- Il n'est pas obligé.
- Eh, belki de okumak zorunda değildir.
Ce n'est pas obligé.
Yine de öyle olması gerekmiyor.
Je me rappelle du marché que l'on a conclu avec Victor, le marché que tu m'as obligé à faire, disant que nous avons accès à la voiture d'Alex, son téléphone,
Beni Victor'la yapmaya zorladığın ve Alex'in evini, arabasını, telefonunu bilgisayarını dinleyeceğimizi söylediğin anlaşmayı hatırlıyorum.
- Oh, non. Tu n'es pas obligé.
- Hayır, bunu yapmak zorunda değilsin.
J'étais obligé.
Yapmak zorundaydım.
Donnie, est-ce qu'on.. est obligé de faire cet auto-surveillance maintenant?
Donnie, şu gözlem işini şimdi yapmak zorunda mıyız?
Mais je suis obligé.
- Ama mecburum.
Tout ce que je sais est que le lendemain on m'a obligé à changer l'histoire.
Tek bildiğim ertesi gün gazetedeki haberi değiştirmem için baskı yediğim.
Qui vous y a obligé?
- Dur biraz.
Ce n'était pas suffisant pour faire un procès contre Russel, mais il a été obligé de démissionner.
Russell'ı mahkemeye çıkarmaya yetmemiş ama istifaya zorlamış.
Tu réalises que ta question m'oblige à te donner des consignes en plus de m'occuper d'elle?
- Bu sorunun beni onunla uğraşırken seni de meşgul edecek bir şey bulmak... -... zorunda bıraktığının farkındasın değil mi?
Ne m'oblige pas à faire ça.
Anne, bana bunu yaptırma.
Rien ne m'oblige à t'écouter!
- Seni dinlemek zorunda değilim.
Il ne t'oblige déjà pas à réciter un "Salut Marie"
Bal gibi kumpas! Ave Maria okumaya çağırmamıştır herhalde! ?
- Parle-moi. - Rien ne m'y oblige.
- Bana anlatabilirsin.
Personne ne t'oblige à faire ça.
Kimse sana bunu zorla yaptırmıyor.
Qu'il ait acheté les billets ne les oblige pas à y aller.
Sırf biletleri aldı diye neden gitmek zorundalar anlamıyorum.
M'oblige pas à le regretter.
Beni pişman etme.
Ne nous protège plus, maman. Ne t'oblige plus.
Bizi koruyamazsin artik anne.
Si ma conscience m'y oblige.
Vicdanım uygun bulursa.
! Ne m'oblige pas à te casser le bras!
Kolunu kırdırma, Alec!
Parce que ma mère dirait ça 80 décibels plus fort. et les phrases "avant que" et "ne m'oblige pas"
Çünkü benim annem olsaydı yaklaşık 80 desibel daha sesli olurdu "oraya getirtmeyin''beni bu zorlamayın" gibi ifadeler olurdu.
On a un protocole qui oblige à désarmer les nouveaux arrivants avant le débriefing par le commandant de base
Tüm yeni gelenler için uyguladığımız,... standart bir protokolümüz var, sorgulamadan önce... silahları bırakacaksınız.
Dieu m'oblige à vous rappeler que la damnation vous attend...
Sizi büyük bir yıkımın beklediğini hatırlatmakla yükümlüyüm, Dr. Ma...