English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Prestige

Prestige Çeviri Türkçe

343 parallel translation
Aucune sensation forte, aucun prestige, et aussi enthousiasmant que la rentrée scolaire!
Korku yok... Cazibesi yok ve okula dönmek kadar heyecanlı.
Cela vous donnera du prestige.
Sana saygınlık kazandıracaktır.
Et il la refuse. Que devient mon prestige?
Benim prestijim ne olacak peki?
" Et le prestige bolchevique?
"Bolşeviklerin prestiji sana bir şey ifade etmiyor mu?"
Cet achat est pour moi une question de prestige.
Bu işe sadece sağlayacağı prestij için girişiyoruz.
Nous devons maintenir le prestige de notre pays.
Ne de olsa, Rusya'nın saygınlığını korumamız gerek.
Le prestige de votre nom vaut plus pour vous que la santé de votre fils?
Aile isminizin prestiji oğlunuzun sağlığından daha mı önemli? Saçmalık.
Quel prestige!
Tepene tüy dikmiş olursun.
Pour répondre à la clameur Qui réclame le prestige à toute heure
Yaygarayı bastırmak için Cazibe ve çekiciliğe karşı
Le prestige est l'affaire d'une femme
Çekicilik kadının işidir
J'en ai les armes : argent, relations, prestige, presse...
Her türlü silaha sahibim. Para, bağlantılar, itibar.
Il est vrai que dans ce pays, les intellectuels n'ont guère de prestige.
Çoğu kişi karşısında bir parça komik ve eğitimli biri gibi kaldığımı kabul ediyorum.
Profitez de cette minute de prestige...
Konuşmanı ne zaman yapacaksın?
Excellent pour notre prestige ici.
Buradaki prestijimiz açısından çok iyi oldu.
J'en viens à me demander si la jeunesse mérite un tel prestige.
Acaba genç olmak bu kadar istenecek bir şey mi?
Cette nuit, en changeant d'écriture, je jetterai par ses fenêtres, multipliés, des messages élogieux pour le prestige de son nom dans Rome.
Bu gece değişik mektuplar atacağım Brutus'un evine başka başka yurttaşlardan geliyormuş gibi. Hepsinde Roma'nın neler beklediği belirtilecek onun ünlü adından.
Son prestige et sa grandeur. Et la civilisation qu'elle a créée siècle après siècle.
Prestijini ihtişamını, yüzyıllar boyunca oluşturduğu medeniyetini.
Cette nuit-là, les animaux avaient convenu à l'unanimité... de tenir une réunion secrète dans la grange, dès que M. Jones aurait regagné ses pénates, conduite par Sage l'Ancien, un verrat primé qui, compte tenu de son âge avancé, jouissait d'un prestige mérité.
O gece, tüm hayvanlar, Bay Jermans yattığında yaşadığı yıllar göz önünde tutulursa hayvanların en akıllısı olarak takdir edilen... İhtiyar Önder'in... büyük ahırda düzenleyeceği gizli toplantıya katılmaya karar vermişlerdi.
Le prestige de nos forces armées est sérieusement affecté.
Silahlı kuvvetlerimizin... bütün dünyada ki itibarı zedelenmektedir.
Rien ne remplace la sécurité du prestige, n'est-ce pas?
Saygınlığın güvenilirliği gibi başka bir şey yok, değil mi, Şerif?
Désolé, Madame Egerman, je n'ai rien à cacher, aucun prestige à défendre.
Kusura bakmayın Bayan Egerman. Ne saklayacak bir şeyim var ne de sürdürecek prestijim.
Mon prestige en dépend.
İtibarıma gölge düşüremem.
Ben avait besoin de prestige pour la dominer.
Ben Nicholson, gururlu bir insandı.
Si nous nous retirons sous la contrainte, notre prestige risque d'être entamé.
Eğer baskı altında geri çekilirsek tüm dünyadaki prestijimiz zedelenir.
Le Vatican n'a-t-il pas une part de responsabilité, lui qui, en 1933, a signé avec Hitler un concordat l'auréolant du prestige qui lui faisait défaut?
1933'te Hitler'le sözleşme imzalayan ve ona çok büyük bir ayrıcalık veren..... Vatikan'ın sorumluluğu nerede?
Ça ne peut que remonter notre prestige.
Prestijimize hiç zarar vermez.
Un nom illustre par son ancienneté, par le prestige personnel de celui qui le porte... par ses mérites... scientifiques... par son attitude digne et libérale dans les récents événements.
Eski çağlara dayanan geçmişiyle sağladığı itibarla bilimsel meziyetleriyle ve son olaylar sırasındaki ağırbaşlı ve liberal tutumuyla bilinen bir isim.
Plus que ce que vous appelez prestige, il a le pouvoir.
Sizin itibar dediğinizden çok daha fazlasına sahip.
Je déplore donc, je déplore les agissements du conseiller De Vita lequel, par ses indiscrétions, et par l'agitation qu'il a entretenue dans les journaux, a rabaissé, déprécié, l'action et le prestige même de notre commission.
Bu vesile ile Vekil De Vita'nın faaliyetlerine karşı duyduğum sonsuz teessüfü belirtmek isterim. Yersiz davranışları ve medyayı ayağa kaldırması sonucu kent meclisinin icraatlarını ve prestijini kötülemiş ve küçük düşürmüştür. Evet, evet.
Un homme doué d'un certain prestige surgit. La foule en fait un dieu.
Arada sırada, beyaz atıyla bir adam geliyor... ve biz O'nu, o süreç için kişisel Tanrımız olarak görevlendiriyoruz.
Et le prestige de la guerre?
Sağladığı prestij?
Tant que tu seras mon mari, la société bénéficiera du prestige de ton nom. Que tu continues la course automobile ou pas.
Benim kocam olduğun sürece şirket senin adının prestijini taşımaya devam edecek ya da bu şeylere bir daha binmeyeceksin.
Il ne pense qu'au prestige de son bataillon, au point d'en oublier l'embarras et l'inquiétude des tiens.
Seni ya da aileni düşünmüyor. Sadece dışarıya nasıl gözüktüğü ve insanları nasıl etkilediği umurunda.
Ne faillis pas ou cela affectera mon prestige.
Ve sakın başarısız olayım deme. Anlıyorsun değil mi?
Mais l'affaire est devenue publique et compromet notre prestige.
- Ama halk için, prestijimiz için, anlaştık. -
C'est peut-être la perte du prestige conféré au capitaine qui vous pose problème.
Belki de bir yıldız gemisi kaptanı olmanın prestijini kaybetmeye karşısınızdır.
Ai-je peur de perdre le prestige qui va de pair avec le rang de capitaine?
Olay yıldız gemisi kaptanı olmanın prestijini kaybetmekten korkmak mı?
maintenir l'unité et le prestige de notre maison.
Şirketimizin birliğini ve saygınlığını sürdürmek.
Notre devoir de vassal, c'est de maintenir le prestige des Sabai.
Yaptığımız her şey Sabai'nin prestijini korumak içindi.
- Une question de prestige, c'est ça?
- Prestij meselesi, değil mi?
Oui, une question de prestige.
Evet, prestij meselesi.
Car son prestige demeure inaltéré.
Çünkü, kendi itibarında bir değişiklik olmadı.
Pour protéger la réputation et le prestige de l'armée américaine.
Günbatımından şafağa kadar Amerikan ordusunun prestijini korumak için kesin emir aldık.
Je t'aiderai à protéger le prestige de l'armée américaine.
Prestij her zaman çok önemlidir.
- Le prestige essentiellement
- İtibar istiyorlar.
Je veux ce prix. Et le prestige.
O ödülü kazanmak niyetindeyim Emmanuel ve onunla gelen itibarı da.
A l'époque, il s'affichait avec une chanteuse de variétés. Je m'en souviens. Son prestige le rendait imbuvable.
Johan bir pop şarkıcısıyla epeyce tartışılan bir ilişki yaşıyordu..... ve bu ilişki ona belirli bir imaj vermiş ve onu katlanılmaz kılmıştı.
Ça peut ruiner mon prestige.
Böyle birşey imajımı mahvedebilir.
Le prestige de l'uniforme!
- Al bakalım küçük kız. - Küçük yaştan üniformalılarla ilgilenmeye başlıyorlar, değil mi?
Donc, j'ai décidé d'ouvrir un cabaret haut de gamme à Biggleswade, avec cuisine internationale, numéros de prestige, pas un cabaret de passe.
Halına balgam düştü. Nerede oturacaksınız? Ninemde.
je ne veux pas arrêter Wagner mais le prier humblement de m'honorer de sa visite convaincu que la présence d'un tel artiste peut servir de façon inestimable notre prestige.
Ama ben onay bekliyorum. Kimden? Diğer polis ajanlarından mı?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]