Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Slam
Slam Çeviri Türkçe
430 parallel translation
Rassurez vos chefs que je ne pense qu'à l'opération Grand Schlem.
Bay Ling, şeflerinize Grand Slam Operasyonunda çok dikkatli olacağımı lütfen anlatın...
L'opération Grand Schlem.
Grand Slam Operasyonu, örneğin.
Au Grand Schlem.
Grand Slam Operasyonu başlıyor.
Je l'ai appelé Opération Grand Schlem.
Buna Grand Slam Operasyonu diyorum.
Opération Grand Schlem.
Grand Slam Operasyonu.
Votre part du Grand Schlem fera de vous une femme très riche.
Grand Slam Operasyonundan alacağın payla zengin bir kadın olacaksın hayatım.
Grand Schlem ne marchera pas.
Grand Slam Operasyonu olanaksız, biliyorsun.
Grand Schlem réussira.
Grand Slam Operasyonu başarılı olacak.
Champagne à Grand Schlem.
Şampanya liderinden Grand Slam ekip liderine.
Au cabaret du tonnerre de Gros Sam
Şişko Sam'in lokali Grand Slam'de
Slam,
Slam,
"Oû est-il?" siffla la sorcière.
"Nerede o?" diye tıslamış cadı.
Pow! Slam!
Pav!
Du terrifiant j'en ai. Tu sais danser le Slam?
Korkutucu deneyimlerden söz açılmışken, hiç çarpışma dansı yapmış mıydın?
Mon salaud.
Slade! Seni orospu çocuğu. Slam, nasılsın?
- T'as tout compris, Slam.
- İyi bildin, Slam.
Tu as fait celle qui pardonnait, mais moi, je sais.
Bağışlamış rolü oynadın ama beni kandıramazsın.
Les gens par ici m'ont accepté malgré mes années de prison.
- Karşılığını fazlasıyla görmüş gibisiniz. - Bir şikayetim yok. Buradaki insanlar, iş çevresi yani... hapiste yattığımı biliyor, ama bundan dolayı beni dışlamıyorlar.
Il vous a abandonnée.
Eminim seni bağışlamıştır.
Donnez plutôt une pièce aux bonnes oeuvres?
Neden davaya 5 dolar bağışlamıyorsun?
Les Hanna ont donné beaucoup, à sa mort.
- Gus'ın ailesi kiliseye ne bağışlamış?
Les garçons détestent les timides, et c'était le cas avec moi.
Erkek çocuklar utangaç ve sessiz olanlardan nefret ederlerdi ve beni de tamamen dışlamışlardı.
Chaque sœur doit savoir qu'en entrant au couvent, elle doit faire un sacrifice, donner sa vie à Dieu,
Her rahibe bilir ki ; Manastıra girince... hayatını Tanrı'ya bağışlamıştır.
Les nazis ont pu lui laisser la vie sauve pour utiliser son cerveau. Mais qui sait?
Ve Naziler, beynini kullanmak için canını bağışlamış olabilirler, ama kim bilir?
II a applaudi parce que ta danse lui a plu.
Oyununu beğendiği için alkışlamış.
"Le roi a donné au gouverneur de Rome la somme d'un million de lire."
Majestelerinin İmparatorluğu Roma hükümetine 1 milyon liret yardım fonu bağışlamıştır "' - Kim, Papa mı?
Ce qui lui a fait plus mal que de devoir payer, c'est le fait que j'aie reversé la somme à une association appelée Union des Libertés Civiles Américaines.
Onu paradan daha çok yaralayan, bence... parayı bir örgüte bağışlamış olmamdı ; Amerikan Sivil Özgürlükler Birliği'ne ( ACLU ).
Vous applaudissiez.
Hepiniz alkışlamıştınız.
Je ne peux pas te pardonner.
Bağışlamıyorum.
Elle n'applaudit pas.
Elsa alkışlamıyor.
- Ta femme a dû le donner.
- Karın bağışlamış olmalı.
L'Eglise Evangélique Fraternelle a offert 34 recueils de cantiques à la 4 077ème unité MASH.
Dikkat. Birleşik Protestan Kardeşlik Kilisesi, 4077. MASH birliğine 34 ilahi kitabı bağışlamıştır.
Libre pour ta nouvelle vie?
Yeni hayatın için özgürlüğünü bağışlamış oldum mu?
Y m'acclamaient pas.
Onlar beni alkışlamıyorlardı.
Y m'acclamaient pas du tout!
Beni alkışlamıyorlardı!
Y m'acclamaient pas!
Beni alkışlamıyorlardı!
Y m'acclamaient pas!
Beni alkışlamıyor...
Le mois dernier, il a donné la mine à la ville.
Geçen ay madeni kasabaya bağışlamıştı.
Il a donné son ego à l'Ecole Médicale de Harvard, pour qu'on l'étudie.
Harvard Tıp Fakültesi'ne incelemeleri için egosunu bağışlamıltı.
" Juste ce qu'il faut pour disparaître.
" Kimseyi bağışlamıyorum ve kimseden bağışlama beklemiyorum.
Je l'ai vue jouer lady Macbeth.
Onu 2 kez Lady Macbeth'te alkışlamıştım.
- Pourquoi? Parce que le clan des Rocks ne fait jamais de quartier.
Çünkü Anka çetesi kimseyi bağışlamıyor
Lorsque j'ai une dette, je trouve toujours moyen de m'en acquitter. Qui t'a prévenu?
Hayatımı bana bağışlamıştın... ben de borcumu bu şekilde ödedim
- Au moins faire semblant.
Bağışlamış gibi yapalım.
Je te défonce...
I'll slam you against the wall.
Et il a transformé la pauvre Maggie en une triste maîtresse de maison.
Ve zavallı Maggie'i nedensiz yere dışlamıştı ama o olup biteni anlamayan bir ev kadınıydı.
- De la part de nous tous.
- Tamam, hepimiz adına bağışlamış olalım.
C'est bon signe, hein?
Slam Willie, nasıl gidiyor?
Vous avez reçu pas mal de coups.
Herkes seni dışlamış.
Vous avez donné beaucoup de meubles à la charité. Très généreux.
Bir hayır kurumuna bütün mobilyalarınızı bağışlamışsınız.
Un comptable qui a piqué des millions à un mec pour les reverser à des œuvres.
Muhasebeci. Vegas'lı bir heriften milyonlarca doları zimmetine geçirmiş ve hayır kurumuna bağışlamıştı.