Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Soufflé
Soufflé Çeviri Türkçe
5,648 parallel translation
- Qui a soufflé dans sa coquille?
Kim deniz kabuğunu üfledi?
Le loup a soufflé sur la maison pour la faire tomber et les petits cochons ont décidé de se bâtir des maisons différentes.
Daha sonra kurt, domuzcukların evini üfleyip durmuş. Domuzcuklar da farklı evler yapmaya devam edip durmuşlar.
C'est toi qui m'as soufflé le dernier couplet!
Bana son dörtlüğü söyleyen sendin.
La dernière maison reste dans l'état de nounou de l'Amérique pour ceux succulente mais les bits chimique dangereuse du ciel soufflé appelés...
Amerika'nin asiri korumaci yönetiminde bu enfes ama kimyasal açidan zararli, kabarik cennet parçalari için kalan bu son yuva.
Le chiffre que tu as soufflé sur les lieux était limite.
Olay mahallindeki alkol değeri sınırdaymış.
Le chiffre que tu as soufflé au poste était en-dessous.
Ama polis merkezindeki değer altındaymış.
C'est du maïs soufflé incroyable.
Bu patlamış mısırlar bir harika.
la deuxième meilleure pour faire du maïs soufflé.
Ben bu dünyadaki en iyi ikinci mısır patlatıcısıyım.
D'où ta tête de soufflé retombé.
Mahkeme duvarı gibi suratla gezmenin sebebi.
Mon coeur, souffle pour la chance.
İyi şans için üfle bakalım.
- Comme quoi? - Un courant d'air, comme un souffle chaud, humide et nauséabond derrière moi.
Mesela, boynumda sıcak, rutubetli, kötü kokan bir nefes hissediyorum
ton nom a été son dernier souffle.
Ölmeden hemen önce senin adını söylüyordu.
Alcides le Prince... trahit son roi... mais le fils de Zeus prend son premier souffle de vie ce soir... et remplit sa promesse à son père.
Prens Alcides, kralınıza ihanet etmişti. Ama Zeus'un oğlu bu gece onun ölümüne tanık olacaktır. Ve babasına verdiği sözü yerine getirecek.
Ce qui veut dire : "Les amants attendent le moment où leurs âmes se rejoignent en un seul souffle."
"Aşıkların kaynaşması uzun sürer ama ruhları tek fısıltıyla hemen kaynaşabilir." demek.
"Jusqu'à mon dernier souffle, je ne veux vivre rien que pour toi."
"Nefes aldığım sürece, sadece senin için yaşamak istiyorum."
Unis ton souffle au mien comme si c'était le dernier.
Her nefesini benimle al, son nefesinmiş gibi.
Voir mon ami rendre son dernier souffle?
Dostumun son nefesine tanık olmaktan?
Le mur de boucliers doit rester intact jusqu'à votre dernier souffle.
Vücudunuzdaki son nefes çıkmayana kadar, kalkan duvarı düzeninin bozulduğunu görmek istemiyorum.
Elles étaient allumées mais le vent souffle fort.
Aslında yanıyorlardı ama, rüzgâr falan çok güçlüydü.
J'ai comme un deuxième souffle.
İkinci enerji dalgam geldi.
Et qu'est-ce que cesser de respirer sinon libérer le souffle de ses marées tempétueuses... afin qu'il s'élève et s'amplifie et recherche Dieu sans entraves?
Ve nefes almayı bırakmak, onu azgın dalgalardan özgür bırakmak değil de nedir? Yükselebilir, genişleyebilir ve engelsiz bir şekilde Allah'ı arayabilir.
De son souffle glacé, ce superbe géant a bâti notre nid.
Bu ağırbaşlı dev, yuvamızı buzdan nefesiyle inşa etti.
Souffle! ( en anglais, même verbe que'sucer')
- Üfle!
Ne souffle pas dans mon didgeridoo!
Aborjin çalgıma üflemeyi kes!
Tresse-la. Souffle dedans.
Onun saçını ör.
À l'expiration, pour reprendre souffle.
Anlamsız sözcükler nefesini yavaşlatmak için söyleyiverirsin.
Nous sommes criminels recherchés qui va être en cavale le reste de nos vies, toujours sentir le souffle chaud de la loi Johnny sur nos cous?
Hayati boyunca kanundan kaçmaya mecbur suçlulariz. Aynasizlarin nefesini daima ensemizde hissedecegiz.
- Souffle, il est parti.
- Ah, inanamiyorum, gitmis!
Quand tu mourras, le souffle viendra de devant.
Oldugunde kan onden gelir.
Mais le souffle du Créateur a troublé le vide quand il a murmuré :
Ancak Yaradan'ın nefesi dünyaya doğru geldi, fısıldayarak ;
He- - Il a juste dit Il ne pouvait apos ; t souffle.
Nefes alamadığını söyledi!
- Il peut juste et apos ; t souffle.
Efendim. Derin bir nefes alın.
Allez, Tom, le souffle!
Hadi, Tom.
- Aah! - Souffle!
- İşte böyle.
Reprenez votre souffle. Quand vous serez prêt à relever le défi 5, suivez cet individu sans domicile fixe dont la tenue jure avec la saison.
Derin bir nefes alın ve 13 yarışmadan beşincisine hazır olduğunuzda sokağın karşısındaki mevsime uygun giyinmemiş evsiz kişiyi takip edin.
Avant de rendre le dernier souffle, je vous livrerai le président. Vous virerez l'argent comme prévu.
Son nefesimi vermeden önce, seni Başkana götüreceğim sen de planlandığı gibi paranı alacaksın.
Économie du souffle, sérénité.
Nefes ekonomisi. Dinginlik.
C'était comme un souffle.
Tekleyen bir sese benziyor.
T'as l'air d'avoir le souffle coupé.
Evet. Nefessiz kalmışsın.
J'ai eu le souffle coupé, aussi.
Nefessiz kalmıştım.
Je sais, d'accord, mais pompé par le souffle.
- Biliyorum. - İki kelime ama içine emiliyor gibiydiniz.
Emmenez le gros ici, il va perdre le souffle avant de s'extirper de l'auto!
Daha o arabadan çıkamadan nefesi kesilecektir.
"Beau quand le vent souffle" "J'aime mon arbre en automne"
# Rüzgar esince güzeldir #
"Avec l'odeur de ton souffle que j'aime"
# Sevdiğim nefesinin kokusuyla #
On n'a pas de plages, ni de soleil, de chaleur, ni de température douce, ni de beautés à couper le souffle en patins à roulettes.
Plajlarımız, güzel bir havamız, parlak güneşimiz ve etrafımızda paten yapan ateşli kızlarımız yok.
- Allez, un cinq. Souffle.
Tamam, hadi beş, bebek.
Garde ton souffle...
Nefesini boşa harcama.
[Souffle] Je ne sais pas.
Bilemiyorum.
- C'à © tait à couper le souffle.
Evet, evet adamım! Muhteşem, dostum!
Le gros monstre a trouvà © un second souffle!
Koca, kırmızı canavar dirildi.
Prends ton souffle, concentre-toi... et frappe.
Derin nefes al. Odaklan. Ve vur.