Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Tik
Tik Çeviri Türkçe
734 parallel translation
Elle a un tic! Chut!
Buy bir tik mi?
Mon cœur est si tic-toc-tic-able
Kalbim tik tak tik tak atıyor
Comme le tic, tac De l'horloge imposante
Tik tak Tik tak çalıyor
Tic-tac.
Tik, tak, tik.
Ll bat.
Bak, tik tak!
Désolé, mais je suis déjà abonné à Jardins,
- Üniversitede okurken çalışıyorsunuz. Üzgünüm ama ben zaten Klik, Pik, Hik, Tik Gaf, Staf, Laf ve Çaf'a üyeyim.
Du teck sculpté... des éteignoirs en étain...
Tik ağacından yapılmış oymalar, kurşun kalay karışımı mum söndürücüler ve...
Le teck et l'étain laissent des traces et il y a des gouttes de cire.
Tik ağacı belirgin bir iz bırakır. Kurşun kalay karışımı kolaylıkla aşındırır ve bir de mum damlası izleri var.
Voici le salon. Portes et plancher en chêne, toutes les pièces sont lambrissées.
Oturma odası, kapılar ve zemin meşe, lambriler tik ağacıdır.
C'est un tic-tac d'horloge, un battement de cœur. Et vous êtes là à gaspiller vos vies... parce que certains d'entre nous ne sont pas à l'heure.
Saatin tik tak sesi kalbin bir vuruşudur ama siz oturmuş, hayatınızı boşa harcıyorsunuz.
Tic-tac, tic-tac.
Tik tak, tik tak.
Ecoute le tic-tac.
Tik tak sesini dinle bakayım.
Tchik tchak tchik boum tchak boum
Tiki tak bum tik tak
Tchik tchak tchik boum tchak boum c'est la muse de la Trinité
Tiki tak bum tik tak İşte kalbinizdeki Trinidad Güzeli
Dès qu'il approche, il vous prévient, comme qui dirait... avec son tic-tac...
Ama şimdi yaklaştığında, sizi uyarıyor, şu şekilde tik-tak, tik-tak, tik-tak.
"Ha, ha!" dit l'Ogre. "Je sens la chair fraîche!"
Şunu biliyorsundur, " Tik, tuk, tak, tum, Bir İngiliz'in kokusunu alıyorum.
On a essayé de les joindre toute la soirée.
Bütün akºam onlara ulaºmaya çaliºtik.
- Nous nous sommes engueulés.
- Bayagi tartiºtik.
- J'ai ce tic-tac dans la tête!
- Saat gibi tik tak sesi geliyor!
J'ai un bruit de pendule dans la tête!
Kafamın içinde tik tak yapan bir ses var!
On devait le faire si l'autre moyen ne marchait pas.
Ama diger yol I § e yaramazsa bunu yapmaya karar vermi § tik.
Ce sont les mêmes.
Bak. Bak bak, ikisinde de aynı tik var.
Une ruse?
Rus-tik mi?
- Tic tac, tic tac...
Tik tak, tik tak.
Tic-tac, tic-tac, tic-tac.
Tik, tik, tik.
Pendant que l'horloge du destin tourne, la danse du destin continue!
Kaderin saatinin tik takları arasında dans devam ediyor.
Le noir est plus gros. Et il fait tic-tac.
Siyah olanı daha büyük ve de tik tak yapıyor.
- Tic, tac...
- Tik, tak...
Qu'est-ce tic-tac que j'entends?
Duydugum bu tik tak sesi ne?
" Ce tic-tac est une bombe qui sautera dans 30 secondes.
" O tik tak sesi 30 saniye sonra patlayacak bir bomba.
On entendait le tic-tac des trois pendules.
Üç farklı saatin'tik tak'larını duyabilirdim.
- Pin ou osier?
Gül ağacı, maun, tik ağacı?
– C'est un tic nerveux.
- Bence o bir tik.
- Marché conclu.
- Anlaºtik.
- Nous sommes juste passés dire bonjour.
- Biz de geçerken ugramiºtik.
On est quittes, commandant.
Artik ödeºtik Binbaºi.
Marché conclu.
Anlaºtik çocuklar.
- Ce sera terrible pour lui.
- Çok melodrama tik bir şey.
Tu sais, à sa mort, tu étais du genre godiche, toujours plongée dans un livre, et affligée d'un affreux tic du visage.
Tatlım, baban öldüğünde sen hala burnunu kitaplarından dışarı çıkarmayan yüzünde iğrenç bir tik olan utangaç bir kızdın.
Je mesure le temps.
Tik tak tik tak tik tak...
Comme ça on est sûr. On n'a plus qu'à pointer.
ınince karşılarına tik atarsın kontrol için.
Depuis que papa est en voyage d'affaires, tout le monde est tendu. Grand-père, maman et tous ceux qui viennent chez nous hochent la tête comme une horloge.
Babam iş gezisine gittiğinden beri herkes ; dedem, annem evimize gelen herkes tik-tak saat gibi başlarını sallayıp duruyor.
J'ai une pleine boîte de Tic Tac dans ma poche.
Hey, hey, hey! Cebimde bir sürü Tik Tak var.
Tic-tac.
Tik-tak.
Tu sais qu'avant, on hypnotisait les gens avec le tic-tac?
Tik tak sesi ile insanları hipnoz ettiklerini biliyor musun?
Non, c'est le président de Tic Tac Tiles, pourquoi?
Baban alüminyum doğrama mı satıyor? Hayır, Tik Tak Seramik'in Başkanı.
Tik-tak, tik-tak.
Çık-çık, çık-çık...
Puis seulement. Tik-tak, tik-tak.
- Sonra, sadece çık-çık, çık-çık, çık-çık.
Elles sont peut-être chez la voisine.
- ( STANLEY KAPIYI TIK-TIKLAR ) - # Senin o esmer tenine, öyle hayranım ki.
C'étaient des pélagorniums rouges.
Her yerde kırmızı sardunyalar vardı, saatlerin tik takları duyulurdu.
C'est un tic.
Sinirsel bir tik.