Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Vain
Vain Çeviri Türkçe
1,590 parallel translation
Je t'ai vu au temple implorer les dieux en vain.
Seni tapınakta gördüm tanrılara çaresizce yalvarıyordun.
J'étais tout près de lui et j'ai crié de lever la porte. En vain!
Aramızda 5 cm vardı, sana kapıyı kaldır dedim ve sen kaldırmadın!
Je l'ai attendue en vain.
Okuldan sonra bekledim ama hiç gözükmedi.
Le lendemain de mon retour, il attendait Becky, en vain.
Yolculuktan döndükten sonra Becky kardeşini almaya gelmedi.
Vous espérez en vain une discussion que des choses que vous êtes tenu de croire.
İnanmak zorunda olduğunuz şeylerin tartışılmasını boşuna bekliyorsunuz.
J'ai vraiment cherché quand tu m'as appelé, mais en vain.
İlk telefonundan sonra kaseti iyice aradım ama bulamadım.
Cet homme est mort. Il sera mort en vain... si tu ne te fais rien pour emmener ton peuple au Cameroun!
Eğer ölümü anlamsız olsun istemiyorsan bir yetişkin ol ve halkını Kamerun'a götür!
J'ai appelé le Seigneur deux fois en vain.
- Tanrının adını iki kez boş yere azıma aldım.
Pourquoi tu t'accroches a un truc si vain?
Neden bu kadar anlamsız bir şey için uğraşıyorsun?
Aux temps des découvertes, les Portugais ont essayé en vain de conquérir la ville plusieurs fois.
Fetihler çağında, Portekizliler bu şehri defalarca almaya çalıştı.
Mais tu ne vas pas trouver le "pourquoi?" si tu fais ça 15 ans de curiosité perdues en vain Alors ça te va comme ça?
Ama bunu yaparsan, 15 yıl merak ettiğin sorunun... "Neden" ini bulamayacaksın. Tüm çabaların boşa gidecek, istediğin bu mu?
En vain.
Hiçbir şey bulamadı.
Mais tu penses à lui maintenant et tu espères que... C'est en vain.
Fakat şimdi onun durumunu düşünüp bunu ümit etmek... boş.
Laisse-moi en faire partie. Comme ça, le sang qu'ils ont versé ne l'aura pas été en vain.
Eğer benim de katılmama izin verirsen dökülen kanlar boşa gitmemiş olur.
J'essayais de rester droit, de garder la corde immobile, j'essayais de faire des nœuds, en vain.
Halatın yerinden çıkmaması için kendimi dik tutmaya çalışıyordum. Ardından düğümü atmak için uğraşıp durdum. Lanet halat...
Mais si nous nous battons aussi durement qu'ils l'auraient fait pour notre mission, ils ne seront pas morts en vain, n'est-ce pas, Maître?
Ama, eğer görevimizi ifşa etmek için, onlar kadar inançlı olursak ölümleri boşa gitmemiş olacak, değil mi, Usta?
Si tu te mesures aux autres, tu seras vain et amer car on trouve toujours plus fort et moins fort que soi.
Eğer kendini onlarla karşılaştırırsan, gururlu ve kızgın olursun... çünkü daima senden güçlü ve zayıf insanlar olacaktır.
- C'est si... vain.
- Fazla kibirlenme...
Anya a contacté d'anciennes connaissances, en vain.
Hiçbirşey işe yaramıyor. Araştırmalar, Anya'nın kaynakları.
La dernière fois que ce journaliste l'a vu, il marchait seul sur les routes, guettant un signe de Dieu qui lui dirait que son travail n'était pas vain.
Bu anlatıcı onu son gördüğünde, o dışarıda bir yerde, tek başına yürüyor, ve Tanrı'dan çabalarının boşuna olmadığını gösteren bir işaret bekliyordu.
Je tourne le problème dans tous les sens, en vain.
Sorunu daha iyi görmeye çalışıyorum, ama başaramıyorum.
Je prononçais votre nom en vain pour être technique, désolé.
Teknik anlamda. Üzgünüm.
Pendant que nos amis s'évertuent en vain à trouver ma bombe, allons voir comment se porte l'économie locale.
Onlar etrafta dolanıp bombamı bulmaya çalışırken bakalım yerel ekonomi ne durumdaymış.
Ils essaient d'avoir Lionel depuis des mois. En vain.
Aylardır Lionel'ı yakalamaya çalışıyorlarmış.
J'essayais en vain de cloisonner cette partie de ma vie.
Hayatımın o dönemini bir kenara koymak için çok çaba harcadım ama bunu yapamıyorsun.
Ne dis pas le nom de Dieu en vain.
Oh, lütfen Tanrının adını boşuna kullanmayalım.
On a essayé toutes les combinaisons, mais en vain.
Her adresi denedik, ama kilitlenemiyoruz.
Nick l'a cherché des années, en vain.
Bulmak için onlarca yıl araştırdı, ama araştırması boşa çıktı.
Ils ont envoyé des hommes à l'endroit où on les a vus pour la dernière fois. En vain.
Son görüldükleri yere adam göndermişler, ama birşey bulamamışlar.
Tu disais qu'Anubis avait en partie fait son ascension, que les Anciens avaient en vain voulu le renvoyer dans notre monde et qu'il était coincé entre deux mondes.
Sen dedin ki, Anubis kısmen yükselmiş biri, ki, Eskiler onu bizim varoluş seviyemize geri göndermeye çalışmışlar, fakat başaramamışlar, ve şimdi o iki arada bir yerde sıkışmış.
Et chaque fois qu'ils pensaient avoir détecté une base d'Al-Qaida, ou un groupe taliban, il s'y rendaient, mais en vain! Au mieux, ils tombaient sur des bergers apeurés.
Sözde El Kaide veya Taliban'a ait bir üsse her seferinde baskına gidildiğinde ya hiç kimse olmazdı ya da bir kaç çoban olurdu.
II est vain de vouloir m'apaiser
Beni boşuna yatıştırmaya çalışmayın.
Comment continuer En se demandant en vain
Güneş yeniden parlayacak mı diye Merak etmeden duramazsan
Je l'entends bien qui coule avec un long murmure, mais je me tâte en vain pour trouver la blessure. "
"... boyunca akışını, uğultu sesini... " "... açıkça duyabiliyorum, ama yarayı bulmak için boşuna vücuduma dokunuyorum... "
Vous savez ce que ça fait de chercher son fils de 3 ans, en vain, parce qu'il a été pulvérisé?
3 yaşındaki oğlunuz aramak ve havaya uçtuğu için bulamamak, ne demektir bilir misiniz?
j'ai essayé tout ce à quoi tu peux penser, mais en vain.
Her yolu denedim.
Est-ce vain d'espérer un changement?
Kimse dikkat ediyor mu? Denemek ve birşeyleri değiştirmeye çalışmak umutsuz bir şey mi?
- Le conflit est vain...
- Uyuşmazlık bir ilüzyondur.
Il essaya de la retrouver, mais en vain.
Onu bulmaya çalıştılar ve başaramadılar.
- On a essayé de rompre. En vain.
- Ayrı kalmayı denedik ama başaramadık.
Pour que cela n'ait pas été en vain. Qu'on ne soit pas oubliés.
Böylece hiç bir şey boşa gitmeyecek, unutulmayacak.
Il est bête et vain.
O çok yararsız.
Ils sont morts pour une juste cause, pour avoir défendu la liberté... et ils ne seront pas morts en vain.
Doğru bir amaç için özgürlüğü savunurken öldürler ve boş yere ölmüş olamayacaklar.
C'est totalement vain.
Bu yararsız bir deneme.
J'ai essayé de téléphoner, en vain.
Aramayı denedim ama ulaşamadım.
mais en vain.
Başaramadım.
"Mais tu insiste, tu es différent. Alors pourquoi es-tu si vain?"
"Ama hala bir örneğin olmadığını söyleyip duruyorsun, çok inatçısın."
"Contre l'ennui, les dieux eux-mêmes luttent en vain."
- "Can sıkıntısına karşı Tanrılar'ın savaşı boşuna..."
J'ai essayé en vain de te contacter.
Seninle Barcelona'da kontak kurmaya çalıştım ; ama sen izini kaybettirdin.
en vain.
Boşuna.
Lutter serait vain
Çırpınmanın anlamı yok.