Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Ái
Ái Çeviri Türkçe
1,431,108 parallel translation
Elle était insolente, et j'ai pris une décision.
Ne karar verdiğin hiç umurumda değil.
J'en ai rien à foutre. Elle travaillait pour moi sur Delta Sécurities,
Delta Güvenlik için birlikte çalışıyorduk onu geri istiyorum.
Et la dernière fois que je t'ai vue, tu étais furieuse contre lui.
O yüzden Stephanie'yi geri almayacağını söyleyene kadar git de değerli biricik Harvey'ne şunu söyle.
- Tu le sais. Harvey, j'ai laissé l'affaire, car tu me l'as demandé.
Harvey davayı bırakmamın sebebi bunu benden istemiş olman.
- entre toi et Alex. - J'ai aucun problème
Alex'le bir sorunumuz yok Harvey.
Car je n'ai pas demandé de vote après qu'on m'ait sapé à cette réunion?
Bunun nedeni toplantıda sen beni baltalarken kararı oylamaya sunmamam mı?
- Tu as l'air. J'ai l'air relaxée.
Dinlenmiş görünüyorum.
J'ai un problème au bureau.
Şirkette bazı sıkıntılar var.
Que crois-tu que j'ai fait?
Ne yaptığımı sanıyorsun?
J'ai eu un accord avec Mike pour qu'il revienne.
Mike'la geri dönmesi için anlaşma yaptım.
J'ai fais de Donna une associée sans y réfléchir.
Üzerine düşünmeden Donna'yı ortak yaptım.
J'ai recruté quelqu'un sans l'approbation de Louis.
Louis'in isteklerini hiçe sayarak birini işe aldım.
J'ai bossé comme un fou pour avoir Trotter.
- Trotter'ı alacağız diye canım çıkmıştı. - Biliyorum.
Mais je n'ai que peu de minutes.
Adliyeye yetişmem gerek.
Puisque c'est au Plaza, j'ai pris rendez-vous avec les organisateurs du mariage pour qu'on puisse examiner les options du menu.
Bir düğün organizatöründen seçenekleri değerlendirmek için randevu aldım. Bir dakika.
Attends, attends. Tu as pris un rendez-vous entre le moment où j'ai dit oui et maintenant?
Randevuyu ben az önce olur dedikten sonraki kısacık aralıkta mı aldın?
Rachel, j'ai une réunion ce soir avec ma pro Bono, et je ne peux pas repousser.
Rachel bu akşam aldığım ücretsiz davanın müvekkiliyle buluşacağım. İptal edemem.
Je ne t'ai pas demandé de faire ça.
Senden bunu istemedim.
Sans oublier que j'ai d'autres affaires. Le témoignage du gardien ne correspond pas avec leur version,
Gardiyanların ifadeleriyle olayların yaşanma şekli örtüşmüyor ama bunu kanıtlayamıyorum.
J'ai demandé la vidéo surveillance pour voir s'il était déjà là.
Gerçekten orada mıydı öğrenmek için güvenlik kayıtlarını istedim.
Et si je n'ai rien, je ne peux pas avancer ce dossier.
Eğer bir şeyler bulamazsam davayı daha fazla sürdüremem.
[MUSIQUE ANTICIPÉE] Ecoute Oliver, comme je t'ai dit, je ne peux pas en parler.
Dinle Oliver dediğim gibi bu davayı seninle konuşamam.
Je comprends... si je les convaincs que j'ai le badge du docteur, et qu'il n'était pas dans le secteur,
Anladım onları doktorun zaman çizelgesinin elimde olduğuna ve o zaman diliminde orada bulunmadığını bildiğime ikna edip anlaşmaya oturtacağım.
- Comme je l'ai dit, je ne peux pas t'aider.
Dediğim gibi sana yardımcı olamam.
- ce que j'ai à te dire.
Bundan böyle seni dinlemeyi düşünmüyorum.
- J'en ai assez de t'écouter. Tu veux pousser ce cabinet dans le mur?
Bu şirketi yerin dibine gömmeyi planlıyorsan durma devam et.
Alors c'est le bon chemin. Mais quand tes conneries poussent un de mes plus gros clients sur le côté, j'en ai assez d'être le bon petit soldat.
Ama senin saçmalıkların yüzünden en büyük müvekkilim riske girecekse işte orada uslu çocuk olmayı bırakırım.
- Je passe! Je l'ai...
Bak anlıyorum Harvey'e kızgın olduğun için onun yardımını istemiyorsun.
- Je n'ai pas besoin de leur stratégie. Et il est la raison pour laquelle ils en ont après nous.
Başta peşimize düşmüş olmalarının sebebi o zaten.
Mais tu as intérêt à être bon et prêt, car Bratton en savait assez pour venir après un client que tu as failli perdre un an plus tôt et attaquer un des miens pour une chose dont je n'ai pas la moindre idée.
Çünkü Bratton bir sene önce neredeyse kaybedeceğini bildiği müvekkilinin peşinde. Benimkine ne için dava açacak hiçbir fikrim yok.
- Mais j'ai quelque chose...
- Ama mama yok Alex.
Juste pour préciser, j'ai sauvé tes fesses l'an dernier.
Geçen sene kıçını kurtardığımı saymıyorum bile. O zamanlar öyleydi.
Et c'était comme ça. Et j'ai l'impression que je ne peux plus te joindre au téléphone.
Şimdilerde size telefondan bile ulaşamazmışım gibi geliyor.
- À ce propos, j'ai repris le travail depuis trois semaines.
Nakitten bahsetmişken işe geri döneli tam üç hafta oldu.
Je pense qu'il est temps que j'ai une augmentation.
- Sanırım zam konuşmanın vakti geldi.
Donna m'a dit que tu avais besoin de mon aide, donc... je te l'ai apporté.
Öyleydim de ama Donna yardımıma ihtiyacın olduğunu söyledi, ben de geldim.
J'ai l'impression qu'on l'est.
Sanırım öyleyiz.
Tu sais, j'ai pensé quitter Pearson Hardman à un certain moment.
Biliyor musun bir dönem Pearson Hardman'ı bırakmayı düşünmüştüm. - Hadi canım.
J'ai même eu un chasseur de tête et tout.
Başka yerlerde iş bakınmaya bile başlamıştım.
J'ai du mal à y croire Tous le monde pouvais vous négliger.
Birisinin sana tepeden bakacağı fikrine inanması biraz güç.
- J'ai besoin de toi.
Olur tabii.
Sans parler du fait que j'ai une réunion ce soir
Ki zaten bu akşam düğün organizatörüyle randevum var bundan dolayı...
Il a pris un risque, et j'ai été promue à un poste dont les gens pensent que je ne suis pas prête pour.
Bir risk aldı ve artık insanların hazır olmadığımı düşündüğü bir pozisyondayım.
Mais si l'une des premières choses que j'ai faite fini par donner à Bratton une carte routière pour faire effondrer ce cabinet, je ne me le pardonnerai jamais.
Ama yaptığım ilk şey Bratton'a şirketimizi dağıtması için yolu göstermekse bunun için kendimi asla affedemem.
Ne lui dis pas que j'ai dis ça, mais Mike a sauté dans une cabine téléphonique pour mettre son costume de Superman.
Bunu ona söyleme ama Mike telefon kulübesinden kostümüyle çıkıp günü kurtardı. Harika.
- arrivé ici... - Non, Rachel, je ne vous ai pas menti.
Sana yalan söylemedim.
Comme vous disiez, j'ai utilisé une échapatoire.
Senin de dediğin gibi, bir açığı kullandım.
- je t'ai dit...
- Mike, rahatla.
J'ai eu un chiffre, et c'est bon.
Bir teklif kopardım ve rakam çok iyi.
Je les ai bluffé une fois, Mike.
Bir kez blöf yaptım zaten, Mike.
Je l'ai menacée et amadouée.
Tehdit ettim ve tatlı dille yaklaştım.