Translate.vc / Fransızca → Türkçe / Çe
Çe Çeviri Türkçe
1,900,949 parallel translation
Depuis ce matin, et c'est une longue histoire, mais on leur a donné des infos privilégiées sur nous, et étant donné qu'elle vient de commencer...
Bu sabahtan beri, orası uzun hikaye. Ama biri onlara içeriden bilgi veriyormuş. Bu da onun oraya gitmesiyle başladı.
- de ton gars à Fidelity. - On a déjà utilisé ce crédit l'année dernière quand on s'est élargis au 42ème étage.
- 42. katı genişlettiğimizde bu krediyi geçen sene kullandık.
Si c'était vrai, ils seraient toujours visibles dans 8 semaines, ce qui veut dire que la seule raison qui fait que vous êtes énervé est que cette action n'as aucun sens.
Bu doğru bile olsa o zarar sekiz hafta içinde değişmeyecek. Bu da demektir ki sizi asıl kızdıran şey şu an bu davanın saçmalık olması.
Ce type passe plus de temps à Vegas que David Blaine. Et vous le savez.
Adam David Blaine'den daha çok Vegas'la ilgilenmiş ve artık bunu biliyorsun.
- À ce propos, j'ai repris le travail depuis trois semaines.
Nakitten bahsetmişken işe geri döneli tam üç hafta oldu.
Si je suis vraiment honnête avec toi, Je n'allais jamais avoir ce que je voulais tant que j'étais là bas.
Sana karşı açık olacaksam orada kaldığım sürece istediğimi hiçbir zaman elde edemeyecektim.
C'est exactement vrai, et il s'avère que je n'était pas malade ce jour, et vous ne l'étiez pas non plus.
Aynen öyle ama o gün ben hasta değildim aynı şekilde sen de.
Mais peu importe ce que c'est, ça doit arriver cette nuit.
Ne yaparsan yap ama iş bu gece bitmeli.
Sans parler du fait que j'ai une réunion ce soir
Ki zaten bu akşam düğün organizatörüyle randevum var bundan dolayı...
On doit faire quelque chose, et tout de suite. - avec l'organisateur du mariage... - Je me fiche de ce que tu as.
Bu akşam ne işin olduğu umurumda değil.
Ce n'est pas ce que je voulais dire.
- Onu söylerken ciddi değildim.
Mais si l'une des premières choses que j'ai faite fini par donner à Bratton une carte routière pour faire effondrer ce cabinet, je ne me le pardonnerai jamais.
Ama yaptığım ilk şey Bratton'a şirketimizi dağıtması için yolu göstermekse bunun için kendimi asla affedemem.
- Que veux tu dire? Je veux dire que si je ne pouvais pas arrêter Bratton pour le braconnage de son client, nous faisons ce que nous venons de faire seulement s'il nous donne une décision séparé.
Eğer Bratton'ın müvekkilini kapmasını engelleyemediyse başarmış olduğumuz şey ortak bir karara varmamızı sağlamayacak.
Ton nom est sur ce mur, non?
Sonuçta senin de ismin o duvarda değil mi?
Qu'est - ce que tu fais ici?
Ne işin var burada?
Je sais que tu ne te sentais pas valorisée à Pearson Specter, et je voulais m'excuser en ce qui me concerne.
Pearson Specter'da değersiz hissettiğini biliyorum bu yüzden kendi adıma özür dilemek istedim.
Je voulais que tu saches que ce n'était pas mon intention de te faire virer.
Ayrıca bilmeni isterim ki amacım asla kovulman değildi.
Ok... dans ce cas, Je suis ici pour savoir si tu as donné des informations confidentielles à ton nouveau cabinet.
Pekala, bu durumda yeni firmana bilgi sızdırıp sızdırmadığını öğrenmek için buradayım.
Harvey Specter a déclaré la guerre à ce cabinet bien avant que j'arrive ici.
Harvey Specter buraya ben gelmeden çok önce savaş ilan etti.
Et rompre la confidentialité avocat-client est une infraction, et si on découvre ce qui est
Avukat müvekkil gizliliğini bozmak ise barodan atılmanı gerektirecek bir suçtur. Eğer bunu yaptığını öğrenirsek... Hayır, Rachel.
Mike, attend. Oliver, qu'est-ce que tu fais là?
Oliver, burada ne yapıyorsun?
- Ce n'est pas le chiffre que tu donne qui éloigne quelqu'un.
- Demek istiyorum ki bu bir insanı uzak tutmak için verilecek bir para değil.
Qu'est ce que je trouverai dans les autres cas?
Daha fazla dava bulacağıma mı?
Donc si tu veux que ce soit fait, tu vas devoir le faire toi-même.
Bu yüzden böyle istiyorsan bunu kendin yapmak zorundasın.
- Ce n'était pas elle. - Comment ça, pas elle?
- Ne demek o değil?
Crois-moi, ce n'était pas elle.
İnan bana, o değil.
- Dans ce cas, pourquoi
- Sana bir daha böyle bir şey olursa sadece savunmakla yapmakla kalmayıp aynı şekilde saldıracağımızı da söyleme geldik. - O zaman burada ne yaptığınızı sorabilir miyim?
Rendez-moi mes clients, ou ce que vous lèguerez de Pearson Specter Litt ne seront que les cendres d'une boîte brûlée par vos soins.
Bu yüzden bana müvekkillerimi geri ver yoksa Pearson Specter Litt'teki tek mirasın firmanı toprağa gömmek olacak.
Ils me proposent plus d'argent que je n'en verrais dans toute ma vie et vous voulez que je refuse car ce qui serait arrivé à Chris - serait arrivé à d'autres? - Ce n'est pas hypothétique.
Hayatım boyunca görebileceğimden daha fazla bir para teklifi alıyorum ve sen, Chris'in başına gelenlerin başkalarının da başına gelmiş olabileceğini hissettiğin için bu parayı reddetmemi mi istiyorsun?
Vous ne saurez jamais ce qui est arrivé à votre fils.
Oğluna ne olduğunu asla öğrenemeyeceksin.
- Est-ce que vous m'affirmez pouvoir prouver qu'ils sont impliqués dans la mort de mon fils?
- Bana, oğlumun ölümünde rolleri olduğunu kanıtlayabileceğini mi söylüyorsun? Evet.
- qu'il y avait un conflit. - Je ne sais pas ce que ça veut dire.
- Bu ne anlama geliyor bilmiyorum.
Faire tout ce que vous pouvez pour vous assurer que personne d'autre ne la ressente.
Bu acıyı başkası da tatmasın diye elinden geleni yapmak.
- De ce que j'ai entendu, vous devriez passer moins de temps à parler et plus de temps à votre cabinet.
- Duyduğum kadarıyla şirketini kurtarmaya konuşmaktan daha fazla zaman ayırmalısın gibi.
Qu'est-ce qu'il vous faut?
Neye ihtiyacın var?
Rien de plus que ce que vous avez proposé à Jessica.
Daha önce Jessica'ya teklif etmediğin bir şey değil.
- Harvey, qu'est-ce qu'on va faire?
- Harvey, ne halt edeceğiz?
- J'en ai un. Donne leur ce qu'ils veulent.
Ne istiyorsa verin.
Qu'est-ce qu'on va faire alors?
Pekala, ne yapacağız?
Et je vais trouver comment battre ce connard.
Ben ise bu orospu çocuğunu nasıl yeneceğimi bulacağım.
- Qu'est ce que je suis supposé faire? - Tu dois convaincre Nathan de te donner les ressources pour poursuivre.
- Nathan'ı dava için kaynak ayırmaya ikna etmen gerek.
Et quand il dira non et que je devrais retourner voir Oscar et lui dire que je ne peux pas le faire... ce sera ta faute.
Başaramayıp, Oscar'a daha fazla ilerleyemeceğimizi anlattığımda ise bütün suç sende olacak.
Parce que peu importe ce que c'est, il a la même chose sur toi.
Çünkü her ise, aynı koz sana karşı onun elinde de var.
Ce connard.
Orospu çocuğu.
Parce que tu m'as fait entrer. Je suis une partie du cabinet, et si je fais ça, je ne sais pas ce qui en sortira.
Bu şirketin bir parçasıyım artık ve bu işi yaparsam, neyle karşılaşacağımızdan emin değilim.
Ce n'est pas assez.
Bu yeterli değil.
Est-ce que ton cabinet sait ce que tu as fait?
Şirketin ne yaptığını biliyor mu? Ama bu işin peşini bırakmazsan anlatacağım tek kişi onlar olmayacak. Hayır.
Mais si tu ne laisses pas tomber, ils ne seront pas les seuls à le savoir. Non. Et pas seulement ce que j'ai fait.
Sadece kendi yaptığımı da değil, senin yaptıklarını da anlatacağım.
Qu'est-ce que tu crois?
- Sence?
Qu'est-ce qu'on va dire à Louis et Donna pour expliquer comment ça s'est fini?
Hey Louis ve Donna'ya ne diyeceğiz?
On leur dira qu'on a fait ce qui était nécessaire.
Ne gerekiyorsa yaptığımızı söyleyeceğiz.