Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Aura
Aura Çeviri Türkçe
463 parallel translation
Há alguma coisa de apelativa nessa aura de deusa, um desafio maior para os homens que os encantos mais óbvios.
Şu tanrıçalık durumunun, diğer bariz güzelliklere oranla erkekleri cezbeden hoş bir tarafı da vardır.
Mas jamais vi tal aura de ameaça.
Ama hic bu kadar tehlikeli bir atmosferde calısmamıstım.
Como se fosse uma aura.
lşık halkası gibi.
Assim que o vi, notei que você tinha a aura que todos os actores e actrizes têm.
Sizi ilk gördüğümde... bütün aktör ve aktrislerde olan o hava vardı sizde de.
Demain matin on les aura. [Amanhã de manhã, já os vencemos]
Yarın sabah onları alacağız.
Os martinis, os dois vinhos e o brandy fizeram efeito, e cobre-os uma gloriosa aura, tal qual um sonho.
Martiniler, şaraplar ve konyak etkisini gösterdi ve çiftin üstüne tatlı bir duygu çökmeye başlıyor.
O Alex gosta de toda aquela aura, mas que têm os actores a ver com música?
Alex bütün o ihtişamı sever, sanırım. Fakat aktörlerin müzikle ne ilgisi var?
Se não há uma aura sentimental ligada a uma casa... se a mais pequena das suas paredes não está coberta de tradição familiar... então o conceito de lar é vago e sem sentido.
Eğer bir ev, duygulu bir atmosferden yoksunsa en az birkaç duvarı aile gelenekleriyle kaplanmamışsa o zaman o ev, her zaman içi boş bir evdir.
George Saden. Acusado de transmitir um aura negativa no segundo nível.
George Saden, ikinci düzeyde negatif aura iletimi yapmakla suçlaniyor.
Fiquem perto de mim, dentro da minha aura.
Yakınımda kal, auramın içinde.
desdobrou um aura de mistério por toda a Europa nos últimos 5 anos.
- Son beş yılda Avrupa'nın her yerinde gizemli havası yayılmış
Agora, sou uma desgraça, e perdi a aura de perfeição... talvez não seja mais o ruim.
Şimdi ailenin yüzkarası olduğuma göre artık o kadar mükemmel sayılmam. Ve sen de bir hiç sayılmazsın.
Actualmente gozas de uma aura branca de proteção.
Yakında beyaz auranın korumasından hoşlanacaksın.
Têm a sensação e a aura, não tanto como de memórias, mas como de transfigurações místicas.
Hatıralar yerine hisler hatırlatır bu mistik dönüşümü bize.
A sério, Aura.
Yapma Aura.
Eu faço-me de parvo por ti, Aura.
Senin için çıldırıyorum Aura.
- Estás a brincar com o fogo, Aura.
- Ateşle oynuyorsun Aura.
Aura será banida para Frigia após o meu casamento.
Aura, düğünümden sonra Frigia'ya sürülecek.
No entanto, por causa da promessa que fiz à Aura, eu jurei, por Arbor, não te matar...
Ne var ki Aura'ya seni öldürmeyeceğime dair yemin ettim...
O que pensaria Aura de ti agora?
Aura ne düşünecek dersin?
A Princesa Aura implicou-te num acto de alta traição.
Prenses Aura senin ihanetini ihbar etti.
- Tu torturaste a Aura
- Aura'ya işkence yapmış olmalısın.
- É mais um truque, Aura?
- Bu da mı bir numara Aura?
- Eu também mudei, Aura.
- Ben de değiştim Aura.
Quando te vi, senti que havia uma aura entre nós.
O oyunu seyrettiğimde aramızda bir çekim hissetmiştim.
Tem uma aura muito excitante.
Çok heyecan verici bir auran var.
A Sua aura.
Auranı.
Pode ficar com a minha aura, os meus espíritos, os fantasmas.
Sen benim ruhumu, cinleri, hayaletleri, her şeyi kontrol edebilirsin.
Irás irradiar uma aura de energia e sexualidade a que nem o Al poderá resistir.
Sen enerji ve cinsellik yayacaksın ve buna Al bile karşı koyamayacak.
Olha só para a aura deste safado.
Şu namussuzun havasına bir bak.
Numa aura de glória, este herói do nosso tempo.
Muzaffer olmuş ortadan kaybolmuştu.
Sente a minha aura.
Ruhumdan geçenleri hisset.
É mais uma poça lamacenta do que uma aura.
O bir havadan çok çamurlu bir havuz gibi.
Sinto a emanação duma aura muito forte...
Güçlü bir auranın çıktığını hissediyorum...
Não é nenhuma aura.
Bu bir aura değil.
É a aura da Lucrécia Borgia,... não duma menina
Bu Borgia'nın aurası, Bir küçük kızın değil.
Estás partilhando a aura dela.
Sen onun aurasını paylaşıyorsun.
- Ele fotografa auras.
- O aura fotoğrafı.
Não dá valor à vida, camufla o suicídio com um aura cheia de honra.
Hayatı kayıtsızca yok saymak, intiharı şerefli bir gurur kisvesi içine saklamak.
Assim que o vi, senti que tínhamos o mesmo tipo de aura. Que compartilhávamos algo especial.
Seni ilk gördüğüm andan beri auralarımızın benzediğini ve ortak bir yönümüz olduğunu hissediyorum.
O que me alarma no livro - ou melhor, na aura à roda dele - ê isto.
Beni kitaba çeken şey, albenisi dışında, bu.
Mas a aura deste livro - que talvez não deva ser lido por homens jovens - ê esta.
Salinger'ın kitabının belki de genç erkekler tarafından okunmasını gerektiren özelliği şudur.
Pára de purificar a minha aura.
Auramı arındırmayı kes.
Deixa a minha aura em paz.
- Auramı yalnız bırak, olur mu?
Ele lembra-se de flutuar numa aura brilhante de luz, e sentir uma necessidade imperiosa de regressar ao corpo.
Havada süzüldüğünü, parlak bir ışık gördüğünü ve sonra çok kuvvetli bir bedenine dönme ihtiyacı hissettiğini hatırladı.
A tua aura está a enfraquecer.
Ruhun zayıflıyor.
- O que é que vai ser? - É um Aurora, um Branca de Neve e um Charlot. - A menina, o que era?
Aura, Snow White ve Charlot.
Tem uma aura de deusa.
Onda bir Tanrıça havası var.
Este tipo de aura encontra-se numa rapariga linda.
Bu düşünceyi güzel bir kızın yürüyüşünde görebilirsin.
Sinto uma grande energia em si. Um aura muito positiva.
Senden bu tarafa gelen çok iyi bir enerji hissediyorum.
Janet Gaynor e Charles Farrell formavam um casal único, vibrando simultaneamente de paixão sexual e envoltos numa aura mística.
... gündüzleri Murnau ile, geceleri Borzage ile çalışmıştır.