Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Bir
Bir Çeviri Türkçe
3,175,673 parallel translation
Entregar a Kaplan não me vale de nada.
Kaplanı sana vermek bana bir şey kazandırmaz.
Devias ter um plano para lho levar.
Ona götürmen için bir planı olmalı.
Problemas?
Herhangi bir problem?
Nenhum inesperado.
Beklenmedik bir şey yok.
Mas quem tiver isto é um alvo.
Ancak bu şeyi elinde tutan herkes bir hedeftir.
Entregá-la-ei numa bandeja de prata, se cumprir a sua parte do acordo.
Anlaşmayı bitirirsen onu gümüş bir tabakla sunarım.
Há algo de errado.
Reddington, ters bir şeyler var.
Isto é um erro.
Bu bir hata.
Pensei que a tivéssemos perdido uma vez.
Onu bir kez kaybettiğimizi düşündüm.
Não a perderei de novo.
Onu bir daha kaybetmeyeceğim.
Ela teve a ajuda de um dos meus. Uma mulher próxima de mim que traiu a minha confiança.
Adamlarımdan birinin yardımını aldı güvenime ihanet eden yakın bir kadının.
Não te contei sobre a Masha porque não quis correr o risco de vir aqui, nem de voltar a ter contacto contigo até esta luta acabar.
Sana Masha hakkında bir şey söylemedim çünkü bu dövüş bitene kadar buraya tekrar gelerek ya da seninle tekrar temasa geçerek seni tehlikeye atmak istemiyordum.
Não tens de dizer nada.
Bir şey söylemek zorunda değilsin.
Cooper, posso falar consigo um segundo?
- Bir dakika konuşabilir miyiz?
O nosso encontro com a Kaplan é daqui a menos de uma hora.
Kaplan ile görüşmemize bir saatten az kaldı.
Uma caixa.
Bir kutu mu?
O meu plano de fuga e a minha sobrevivência cabem numa caixa?
Benim kaçış planımın ve gelecekte hayatta kalmamın bir kutuya sığdığına inanmam mı gerekiyor?
Isto não é uma simples caixa.
Bu sadece bir kutu değil.
Aqui dentro, encontrarás vales de viagem, códigos de segurança, chaves de barcos e títulos de propriedade de uma ilha privada ao largo do Brunei.
İçinde, Brunei kıyısındaki özel bir 96 dönümlük adanın mülkiyet kağıtlarını seyahat kuponlarını, güvenlik kodlarını ve tekne anahtarlarını bulacaksın.
É uma ilha autossuficiente com um poço de dessalinização, uma central de energia solar e eólica, criados a tempo inteiro, pessoal de terra, equipa de segurança e um administrador da propriedade, tudo pago para sempre por um bom fundo fiduciário.
Çok sağlıklı bir güven fonu tarafından sürekli olarak ödenen tuzdan arındırma kuyusu, güneş ve rüzgar çiftliği tam zamanlı garsonlar, ziraat ekibi güvenlik ekibi ve bir mülk yöneticisi olan kendi kendine yeterli bir mekandır.
Só sabem que, um dia, chegará alguém com uma chave que abre a velha fechadura da porta.
Tek bildikleri, bir gün birisi ön kapıdaki eski bir kilide uyan bir anahtarla gelecek.
Quem quer que abra essa fechadura com esta chave será servido lealmente pelo pessoal e os guardas defendê-lo-ão para sempre contra quem vier.
Kim o kilidi bu anahtarla açarsa personel sadık bir şekilde ona hizmet edecek ve muhafızlar sonsuza dek tüm gelenlere karşı onu savunacaktır.
A caixa, na verdade, é para outra pessoa.
Kutu aslında bir başkası için tasarlandı.
- A Kate deve ter feito um acordo.
Kate bir anlaşma yapmış olmalı.
A data naquele acordo, era a minha prova para os derrubar.
Sözleşmedeki tarih onları yerle bir etmem için somut delilimdi.
Por isso, sim, importa. Porque sem ele, não tenho nada.
Dolayısıyla, evet, önemli, çünkü onsuz bir şeyim yok.
Espero que seja um dia longo e não caminho para nova.
Bunun uzun bir gün olacağını umuyorum ve artık genç değilim.
Existem alegações de que o FBI permitiu que o Raymond Reddington continuasse a cometer crimes, enquanto agia como informador criminal.
FBI'ın, suçlu bir muhbir olarak hareket ederken Raymond Reddington'a suç işlemeye devam etmesinde izin verildiğine dair iddialar var.
É verdade.
Bu bir gerçek.
Preciso de um dia para tratar dos meus assuntos sem escolta de segurança.
İşlerimi koruyucular olmadan düzene sokmak için bir güne ihtiyacım var.
- Não é um pedido, é a minha oferta.
Bir istek değil. Benim teklifim.
É um menino crescido, Harold.
- Sen büyük bir adamsın, Harold.
Se o grande júri vos acusar, o juiz e o júri concordarão.
Büyük jüri bir iddianame hazırlar eminim hakim ve jüri buna razı olacak.
Vou fazer algo que já devia ter feito há muito tempo.
Uzun zaman önce yapmam gereken bir şeyi yapmaya.
Um homem que sabe como enterrar problemas.
Sorunları nasıl ortadan kaldıracağını bilen bir adam.
Se te encontrares numa situação impossível, devido a más escolhas, o Henry Prescott é o homem certo para se ter na lista de contactos.
Zavallı yargılanmalardan dolayı kendinizi imkansız olana karşı bulursanız Henry Prescott aramak isteyeceğiniz bir adamdır.
Ele é a coragem que nunca tiveste.
O hiç sahip olamayacağınız bir cesarettir.
Não estavas a ocupar a casa de um congressista?
Bir kongre üyesinin evinde mi oturuyorsun?
E esses são os restos queimados de 16 identidades falsas que a Kate comprometeu, de uma maneira ou outra.
Ve bunlar da Kate'in bir şekilde tehlikeye attığı 16 sahte kimliğin kalıntılarıdır.
Como é que um criminoso contratado pode tratar de um grande júri?
Kiralık bir katil büyük jüriyi raydan nasıl çıkarabilir?
Tens alguma pista?
Herhangi bir ipucun var mı?
A pista do Prescott, Warren Casualty, não tem morada, apenas um apartado.
Prescott'a dair ipucu, Warren Casualty resmi bir adresi yok. Sadece bir posta kutusu.
Segundo o Reddington, é uma fachada para esconder clientes e lavar fundos.
Reddington, Prescott'un müşterilerini gizlemek ve paralarını aklamak için kullandığı bir ön şirket olduğunu söyledi.
A morada não deu em nada. Mas com os impostos, foi muito diferente.
Adres bir boştu, ancak kurumlar vergisi beyannameleri farklı bir hikaye anlatıyor.
Reddington, acho que encontrámos uma forma de contactares o Prescott.
Reddington, sanırım Prescott'a ulaşman için bir yol bulduk.
Vamos ter um aquário por trás do bar.
Barın arkasında bir akvaryum olacak.
Com 26 mil litros.
27 metreküp gibi bir şey.
Alguém que não mistura temas num recinto de entretenimento.
Sen de kimsin be? Temaları bir eğlence mekanında oluşturmasını daha iyi bilen birisi.
- Há um "mas".
- Bir "fakat" var.
- Tenho de tratar de uma coisa.
Bir şeyle ilgilenmeliyim.
- Isso é uma lista longa.
- Bu çok uzun bir liste.