Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Crucial
Crucial Çeviri Türkçe
984 parallel translation
Nenhuma palavra ou imagem podiam, na altura, ser tornadas públicas sobre o serviço de guerra crucial do FBI.
O günlerde FBI'ìn önemli hizmeti yazìyla ya da filmle halka anlatìlamazdì.
Esta noite é a noite crucial dele.
Bu gece önemli bir gece.
A próxima fase é crucial.
Bir sonraki adım ya onu düzeltir ya da yıpratır.
Além do mais, o tempo é crucial, não achas?
Ne de olsa, zaman önemli, değil mi?
E, por isso, nos reunimos aqui, hoje, no propósito solene de dedicar este quadro de honra, que contém os nomes dos bravos homens de Swallowsbath que fizeram o sacrifício final. Que deram as suas próprias vidas neste conflito cruel e crucial.
Ve böylece bizler bugün burada son kurbanı veren yaşamlarını bu acımasız ve önemli çatışmada feda eden Swallowsbath'ın cesur insanlarının adlarını taşıyan bu Roll of Honour'u ithaf etmek üzere kusal bir amaçla toplanmış bulunuyoruz.
Este é o ponto crucial deste julgamento.
Bu mahkemenin temelindeki en can alıcı nokta bu.
Esse é o ponto crucial : tem sempre alguém comprando.
Ne olursa olsun, birileri alıyor.
Sr. Jaeger, o seu conhecimento geofísico pode ser crucial.
Bay Jaeger, senin jeofizik bilgin çok önemli olabilir.
- É pessoal crucial.
- Onlar çok önemli personel.
Talvez não consiga absorver o elemento crucial.
Belki de asıl maddeyi özümseyemiyordur.
E você é, de alguma forma, o ponto crucial, o foco de tudo isto.
Bir şekilde tüm bu olanların merkezinde sen varsın.
Temos ordens para o tratarmos com delicadeza, porque as negociações entre a Federação e Catualla estão numa fase crucial.
Federasyon ile Catualla arasındaki antlaşma görüşmeleri kritik bir safhada olduğu için ona iyi davranılması emrini verdik.
Isso é crucial.
Bu çok önemli.
- Isso é crucial para a sua decisão?
- Kararınız açısından önemli değil mi?
O dermo-óptico de Robbiani é crucial.
Robbiani dermal-optik testi çok önemli.
Isto é um precedente crucial.
Önemli bir bölümdeyim.
- Algo de muito crucial. - O quê?
- Çok önemli bir şey.
Vai dar-nos a sua visão da declaração crucial feita na sessão de hoje.
Bugünkü toplantıdan çıkan önemli sonuçlar hakkındaki düşüncelerini anlatacak.
A fase crucial dos planos alemães estava prestes a começar :
Alman harekatının en kritik safhası başlamak üzereydi :
Era o mais perigoso dos inimigos e soube manter a opinião pública americana voltada para a Europa, embora tivéssemos uma operação crucial ocorrendo no Japão, uma operação muito bem sucedida após recuperarmos de um tremendo choque, quando perdemos parte substancial da nossa Marinha em Pearl Harbor.
En tehlikeli düşman oydu. Pearl Harbor baskınında önemli bir zayiat vermemize karşın Japonya'da gerçekleştirdiğimiz önemli operasyona ve elde ettiğimiz başarıya rağmen Amerikan kamuoyunun dikkatini Avrupa üzerinde tutmakta çok maharetliydi.
A coisa mais crucial na invasão era pôr os soldados em terra, e para isso precisávamos de veículos de desembarque.
Saldırı için en hayatî konu, mutlak surette birlikleri karşıya geçirmekti. Bunun için çıkarma gemilerine ve tekneye ihtiyaç duyarsınız.
O plano de bombardeamento também era crucial para cortar as comunicações alemãs nas áreas de invasão, "Interdição".
Çıkarma yapılacak bölgelerde Almanların iletişimi kesmek için hava bombardımanı hayatî önemdeydi.
Tive de tomar uma decisão terrível, mas era crucial ocupar um pedaço de terreno elevado relevante.
Verilmesi zor bir karardı. Fakat Materborn'da tutunabilmemiz de buna bağlıydı.
É crucial tratar desta avaria antes de iniciar qualquer sequência de ligação.
Herhangi bir bomba atma işlemine başlamadan önce bu arızanın giderilmesi çok önemlidir.
É crucial.
Çok önemli.
Antes de mais, tenho de realçar que o sentido de oportunidade é crucial.
Zamanlama herşeydir, beni etkilemek istiyorsan buna dikkat et.
Não acha que, se nós sabemos que Arnhem é tão crucial para a segurança deles, que eles também não sabem?
Biz bildiğimize göre, onlar da Arnhem'in güvenlikleri için çok önemli olduğunu bilmiyorlar mıdır, sizce?
- Enquanto questão crucial de honra, não posso falar sobre a conduta do Tenente Feraud a não ser que ele tenha uma oportunidade para se defender.
- Efendim, şeref oldukça önemli bir konu fakat şuan Teğmen Feraud kendini savunacak durumda değilken onun davranışı hakkında konuşmam doğru değil.
É que o dia antes da eleição consideramos crucial, - em termos de segurança.
Şu kadar var ki, seçimden önceki günün güvenlik açısından önemli bir zaman olduğunu düşünüyoruz.
Quem estas pessoas são e para onde iam quando as interceptámos pode ser crucial para a nossa sobrevivência.
Bu insanlar kim ve biz onları durdurduğumuzda nereye gidiyorlardı. Bizim yaşamımız için çok önemli olabilir.
O quê? Nola atravessa uma etapa crucial do seu tratamento.
- Kaldırabileceğinden emin değilim.
Isto é crucial.
Bu çok önemli.
É crucial para o julgamento do Blomberg.
Bu, Blomberg davası için çok önemli.
Uma série de especialistas de animais... mas param sempre quando alcançam aquela mesma zona de perigo, aquele instante crucial em que mexem com a mente distorcida de um cão.
Ama hepsi o tehlikeli bölgede, o önemli anda bir köpeğin oldukça karışmış aklını kurcalamanın geri teptiği anda çalışmalarını durdurdular.
Bem, quando chegares aqui, vou fazer um teste final e crucial.
Sen buraya gelir gelmez son ve önemli bir deneme yapacağız.
Não é um dia crucial na história moderna, mas Sukarno... virá dentro de 2 horas.
Günümüz tarihinde önemli bir gün değil, ama birkaç saat içinde...
Estamos num estádio crucial.
Şu anda oldukça önemli bir safhadayız.
No interior deste lar suburbano está Annie Glenn, esposa do astronauta John Glenn, partilhando a ansiedade e o orgulho mundiais neste momento de tensão... mas de um modo particular e crucial que só ela pode entender.
Bu tertipli, alçakgönüllü banliyö evinde, Annie Glenn... astronot John Glenn'in eşi... bu gergin dakikalarda dünyanın endişe ve gururunu paylaşmakta... ama yalnızca kendisinin anlayabileceği özel ve can alıcı bir biçimde.
Ainda tenho uma questão crucial para resolver.
Hala halledilmesi gereken çok önemli bir meselem var.
É crucial que diga ao tribunal a mais pura verdade.
Ne kadar acı olursa olsun mahkemeye yalnızca kesin doğruları söylemeniz büyük önem taşıyor.
A moral é crucial neste momento.
Şu an için moral çok daha önemli.
Estes dois irão desempenhar um papel crucial em um dos programas da Genetix.
Bu ikisinin GENETIX programında özel önemi var Ki, hükümet de bu konuyla ilgileniyor.
Não esqueçais que este debate é crucial para todos.
Bu münazaranın hepimiz için kritik olduğunu unutma.
Mas o crucial é que nunca devem ser deixados sozinhos juntos antes do casamento.
Ama asıl en önemlisi, evlenmeden önce, çift asla başbaşa bırakılmamalı.
Mas a palavra crucial em tudo isso é "seleccionados".
Ama en can alıcı sözcük "seçilmiş".
Em 1963 Sasha fez um testemunho crucial num Julgamento de crimes de guerra, contra 11 guardas Ucranianos de Sobibor. 10 deles foram condenados à morte.
1963'de Sobibor'da görev yapmış 11 Ukraynalı muhafızın mahkemesinde Sasha kilit tanıklık yaptı, ve 11 muhafızdan 10'u ölüm cezasına çarptırıldı.
Uma coisa que posso dizer é que o papel dele... é crucial para a investigação em curso... e é proibido vigiá-lo... ou incomodá-lo.
Söyleyebileceğim tek şey, Bay Salvano'nun... sürmekte olan, son derece hassas bir araştırmada önemli bir rolü olduğu. Ona karşı... her tür göz hapsi, taciz veya izinsiz operasyon yasaktır.
A ausência do casaquinho foi crucial na condenação de Lindy Chamberlain.
Bayan Chamberlain'ın, kızının giydiğini iddia ettiği hırka ile aynı olup olmadığının anlaşılması için hırka Melbourne'da incelenecek.
É... crucial para nosso futuro.
Bu, geleceğimiz için çok önemli.
Nós estamos numa missão crucial para o Alto Comando Klingon.
Klingon Genelkurmayı adına çok kritik bir görevdeyiz.
Nunca mais vou ter de sair numa situação crucial.
Kritik durumlarda tuvalet kağıtsız kalmak yok artık.