Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Iss
Iss Çeviri Türkçe
407 parallel translation
Uma miserável estação de serviço no meio do nada?
Issız bir yerdeki zavallı bir benzinci mi?
Encontra uma clareira escondida onde ela possa apanhar flores.
Issız bir yer bul, orada yaban çiçekleri toplamasına izin ver.
Era um árabe sozinho.
Issız bir Araptı.
Vazio?
Issız?
Não há aqui ninguém.
- Issız, kimsesiz bir yer.
Abandoná-la sozinha?
Issız adaya terketmek?
É um mundo desconhecido, selvagem.
Issız, keşfedilmemiş bir yer.
Jamais um náufrago enfrentou um futuro tão desgraçado.
Issız adaya düşenler bile asla böyle bir manzara görmemişlerdir.
Bem, não consigo imaginar-me sozinho numa região selvagem.
Issız yerlere tek başıma gittiğimi düşünemiyorum.
Andava para aí perdida, sentada no cavaquinho.
Issız bir yerde, ukulelemin üstünde oturup kalacaktım.
- Roma é aborrecida, queria uma ilha.
Roma ne can sıkıcı bir yer! Issız bir adada olmak istiyorum.
Nos solitários campos
Issız tarlalarda
Estamos numa ilha desabitada.
Issız bir adadayız.
" Oh, irmãos, que afrontando milhares de perigos... chegastes aos confins de Ocidente,... não vos negueis a conhecer... seguindo o sol do mundo desabitado.
" Issız bir dünyanın tecrübesini... inkar etmemeyi seçerek, Batı'ya ulaşmak için, 100.000 tehlikeye meydan okuyan sevgili kardeşlerim.
Não ouve nas noites de solidão como te chama meu coração?
Issız gecelerde kalbim hep seni aradı, hiç hissetmedin mi?
Vivo só numa casa isolada.
Issız bir evde tek başıma yaşıyorum.
Chance para encontrar um jogo destes de cartas no meio do nada.
Issızlığın tam ortasında bir kart oyununa girmek.
Em estações férreas abandonadas, vagueando pelas estradas.
Issız tren yollarında, amaçsız yollarda.
Este planeta, completamente desabitado, é um pouco menor do que a Terra, desolado, mas rico em cristais e minerais.
İçinde yaşayanı olmayan bu gezegen Dünya'dan biraz daha küçük. Issız ama kristal ve mineral açısından zengin.
Capitão James Kirk... subiu ao comando da ISS Enterprise pelo assassinato do Capitão Pike.
Kaptan James Kirk, Kaptan Pike'ın öldürülmesi ile lSS Enterprise'ı komuta etmeyi başardı.
Isolada.
Issız.
Sua ilha também é barulhenta
Issız adanda kafanı dinleyebiliyor musun?
Prometo-te pelo Deus que por tanto tempo esqueci, prometo-te que construirei hospitais e orfanatos.
- Tanrı adına sana söz veriyorum.Issız yerlerde olacağım - Söz veriyorum sana hastaneler yetimhaneler yapacağım
Não sei se gostaria de estar sozinho contigo numa ilha deserta sem comida.
Issız bir adada seninle yalnız kalmayı ister miyim bilmem.
Mas onde vais tu, aqui no meio de nada?
Issız bir yerin ortasındayız.
És como uma ilha auto-contida.
Issız bir ada gibisin.
Foi muito esquisito, ser atropelada numa estrada deserta.
Bu çok garip. Issız bir otoyolda kamyon çarpması.
Encontramos luas desoladas e asteróides áridos.
Issız uydular ve verimsiz asteroitlerle karşılaştık.
Ruas solitárias em lugares alegres
* Issız yollar neşe saçar
Antes contentava-me com a solidão... até àquele momento... em que senti a tua fulgurante presença.
Issızlığın sisi kaplamıştı her yanımı, ta ki ta ki, senin aşkın can verene kadar.
Solidão, isolamento.
Issızlık, yalıtılmak.
Uma família de canibais, numa casa isolada, corpos e membros mutilados com uma motoserra,
Issız bir çiftlik evinde yamyam bir aile... Testereyle kesilen parmaklar, kemikler...
Não estamos numa ilha! Roger!
Issız bir adada değiliz.
Eu me lembrava do aspecto daquela terra em 1913, um deserto.
1913'te nasıl göründüğü aklıma geldi : Issız.
Levar-te para meio do nada e deixar-te a morrer?
Issız bir yere götürüp ölümüne bırakabilir miyim?
A câmara segue-o enquanto ele anda sozinho na rua.
Issız bir sokakta yürürken onu doliyle izleriz.
Horace está sozinho, e a câmara acompanha-o enquanto desce a rua.
Horace yapayalnızdır. Issız bir sokakta yürürken onu doliyle izleriz.
Está na terra de ninguém.
Issız adaya düşmüş gibi.
Radar desguarnecido.
Issız bölge.
É um deserto.
Issızlığın ortasında bir yerdir.
A moto não pega, a Polícia vem aí, estamos no meio do nada.
Motoru çalıştıramıyorum. Polis geliyor. Issızlığın ortasında sıkışıp kaldık.
Roma deserta.
Issız Roma...
Nada?
"Issız" ha?
Palavras inventadas no meio da selva não contam.
Issız bir adada uydurulmuş sözler geçerli sayılmaz.
Em 1939, com milhares de agentes inimigos conhecidos e suspeitos a invadir as Américas, o FBI começou a construir a sua força de agentes especiais e empregados de dois mil para um máximo de 15 mil durante a guerra.
FBI, 1939'da bilinen bilinmeyen binlerce düşman casusu Amerika'yì isş gale başlayìnca, ajanlarìnìn ve çalìşanlarìnìn sayìsìnì 2. 000'den 1 5. 000'e çìkardì.
O Dr. Hans Thomsen, o organizador alemão, tentou conquistar colaboradores americanos.
Maslahatgüzar Dr. Hans Thomsen isş birlikçiler bulmaya çalìşìyordu.
Mesmo antes da formatura, Dietrich foi abordado por representantes alemães, que lhe ofereceram uma viagem à Alemanha e um emprego bem pago.
Dietrich mezun olmadan hemen önce Alman elçiligi görevlileri ona Almanya'ya ücretsiz bir gezi ve iyi ücretli bir isş önerdiler.
ENGENHEIRO DE COMBUSTÍVEL... alugou um escritório e abriu o seu negócio.
DÍZEL MÜHENDÍSÍ... isş yeri olarak bir ofis kiraladì.
Isto facilitou o difícil trabalho do FBI de identificar todas as actividades e contactos deles.
Bu, FBI'ìn bu kisş ilerin hareketlerini ve görüşmelerini izleme isş ini kolaylaştìrdì.
Solitário...
Issız tabi Tanrı yanımda olmasaydı. - Hücrede yalnız değil miydin?
Boa tarde, cavalheiros, como está tudo a correr?
İyi akşamlar, beyler. İsş ler nasıl gidiyor?