English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Lás

Lás Çeviri Türkçe

26,346 parallel translation
Acho que, quando amamos as pessoas, devemos deixá-las entrar.
Sanırım sevdiğin insanlara kalbini açman gerekiyor.
Porquê guiar mais uma hora até Las Vegas, quando pode ganhar à grande aqui?
Burada da büyük paralar kazanabilecekken niye Las Vegas'a bir saat direksiyon sallayasın?
Alguém que maltrata uma mulher como tu, deve fodê-las como se fossem cadelas, não?
Bir kadını senin gibi hırpalayan biri... Muhtemelen kadınları birer köpek gibi sikiyorsundur değil mi?
Expresso Greyhound número 33 para Las Vegas...
Las Vegas'a giden Greyhound Ekspres 33 No'lu...
Última chamada para o autocarro número 38, serviço para Las Vegas.
33 No'lu otobüs için son çağrı. Las Vegas'a ekspres servis.
Por vezes, encontramos algo doce na vida e depois tudo desaparece.
Bazen hayatta öyle tatlı bir şeyle karşılaşıyorsun ki ama sonra yok oluveriyor.
Ela faz com que você tenha as mãos onde possa vê-las?
Ellerini görebileceği bir yerde tuttu mu?
Talvez não quisesse situá-las.
Belki tanımak istemedim.
Tentei localizá-las, mas não tive... Sucesso.
Armanın tkip edilmesini istedim ama başarısız oldu.
Depois de ajudarem a Dorothy, podem usá-las para chegar a Storybrooke.
Dorothy'e yardım ettikten sonra Storybrooke'a dönebilirsiniz.
Até lá, terei de ser eu a tomá-las por ti.
O güne kadar, senin yerine kararları ben alacağım.
Tens de conquistá-las.
Kazanırsın.
Deixa-te de pau feito? Ou precisas de amarrar pessoas e vê-las a morrer para isso?
Yoksa sertleşmek için insanları bağlayıp ölmelerini mi izlemen gerek?
Aquele pinguim linguarudo estava a pedi-las.
Geveze penguen yumruğu hak etmişti.
Sentamo-nos no autocarro, relaxamos, talvez, possamos ler um livro, conhecer pessoas interessantes e...
Otobüste oturur, açarsın bir kitap ilginç insanlarla karşılaşırsın...
Eles devem ter tentado vendê-las.
Demek istediğim bir nokta da altınları satmayı denemiş olmalılar.
Se eles as derreteram pelo ouro, vai ser impossível encontra-las.
Eğer sikkeleri eritmişlerse altınlar takip edilemez olmuştur.
É irritante tê-las e sentimo-nos mal por as deitarmos fora. E se eu dissesse :
Yanında taşıması da gıcıktır ama attığın zaman da vicdan azabı çekersin.
Las Vegas! - Vamos!
- Var mısınız hadi?
- Por que voltaste a ligá-las?
- Neden geri taktın ki?
O que achas que aconteceu? Acho que viu aquelas flores como o gesto superficial e transparente que era e desfê-las num ataque de fúria justificável.
Bence çiçekleri sığ ve anlaşılır bir jest olarak gördü ve onları mazur görülebilir bir öfkeyle paramparça etti.
Em Las Vegas, entre o avião e a zona da bagagem.
Sen ne zaman trene bindin iki? Vegas'ta.
Frente ao perigo, alguns instintos acreditam que nenhuma acção é melhor do que a errada.
Tehlikeyle karşılaşıldığında, bazı içgüdüler yanlış yapmaktansa hiçbir şey yapmamayı yeğler.
Talvez devêssemos terminá-las?
Onları bitirsek mi acaba?
Perfeito. Já que ele foi cancelado por tu embarcares num avião para Las Vegas em vez de apareceres no lançamento do livro.
Çünkü sen kitap tanıtımımıza devam etmek yerine Las Vegas uçağına binince anlaşma iptal olmuştu.
A rotulá-las, e organizando-as em caixinhas.
Etiketleyip onları küçük kutulara diziyorsun.
Ele anda a escondê-las, a enterrá-las por debaixo do castelo.
Onları burada, kalenin hemen altında saklıyormuş.
Devem ter entrado para roubá-las.
Emma onları çalmak için girmiş olmalı.
Quero vê-las!
Onları görmek istiyorum!
Cruzei-me com eles e ela terminou o relacionamento.
Ben onlarla karşılaşınca ondan ayrılmış.
Caso eu esconda informações, você irá consegui-las mesmo assim.
Bilgi saklasam bile, nasıl olsa öğrenirsin.
Ele queria restaurá-las para ter o controlo de algo.
Onları yeniden yapıp bir şeyleri kontrol edebilmek istedi.
- Marjorie, fá-las parar.
Marjorie, durdur şunları.
Vai buscá-las, parolo!
Git al bakalım, beyinsiz.
É preciso dizê-las?
Açık açık söylememe gerek var mı?
Está a usá-las agora?
Mandalın nasıl? Şu anda da takıyor musun?
Podemos colocá-las na frente.
Öne alabiliriz ellerini.
Assim que juntarmos as amostras vamos liga-las em forma de margarida.
Pekala tüm denekleri bağladıktan sonra kabloları papatya tacı gibi yapacağız.
Mas isso não faz sentido. Quem vo-las deu, deve tê-lo feito por ordem de Isabel.
Bunu sana kim verdiyse Elizabeth onları bunu yapması için ikna etmiş olmalı.
Ele poderia continuar a sustentá-las, mesmo estando morto.
Ölünce bile onların ihtiyacını görebilecekti.
Se encontrarmos provas disso e eu conseguir levá-las a Isabel, ela será forçada a revogar a oferta de vos tornar sua sucessora.
Eğer bunun gerçek delilini bulabilirsek ve Elizabeth'e götürebilirsem seni varisi yapma konusundaki teklifini geri çekmek zorunda kalacaktır.
Cativar as mulheres, seduzi-las e conhecer todos os seus segredos.
Kadınları kendime çekip onları baştan çıkarıp bütün sırlarını öğrenmek.
Ide buscá-las e segui para as docas.
Hemen git onu al ve rıhtıma doğru git.
Ele precisa de aceder às suas memórias... sem nenhuma distracção de fora a afastá-las.
Dış uyarıcılar etkili olup yok etmeden anılarına ulaşması lazım.
É frequente que pessoas compreensivas e decentes, estejam susceptiveis a este tipo de manipulação.
Böylesi anlayışlı ve düzgün insanların bu tarzda oyunlara gelmesi sık karşılaşılan bir durum.
Se ele quisesse matá-las rapidamente, podia fazê-lo.
Hemen öldürmek istese öldürürdü.
Ele reconstrói-as, para depois poder destruí-las.
Onları yok etmek için yeniden yaratıyor.
Ele faz as vítimas passarem por uma transformação, provavelmente antes de começar a cortá-las.
Kurbanları kesmeye başlamadan önce onlara bir dönüşüm yaşatıyor.
E para tentar fazê-las sentirem-se melhor depois de as cortar. Um sádico não faria isso.
Amaç kurbanları kestikten sonra daha iyi hissetmelerini sağlamak.
Ele está a deixa-las mais feias.
- Şüpheli onları çirkinleştiriyor.
- Sei que é sexy vê-las discutir, especialmente depois daquele beijo, mas precisamos de trabalhar juntos.
İkinizin kavga etmesi ne kadar güzel olacak olsa da özellikle o öpücükten sonra bu işte beraber çalışmalıyız.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]