Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Nay
Nay Çeviri Türkçe
603 parallel translation
Avaria no leme. Quando tentámos rodar os hélices, nenhum deles funcionou. Não responderam.
- Bozulduk, tamamen kaçak bir denizaltınayız
Ponham-no à prova, por favor!
Onu sınayın lütfen.
Senhoras e senhores pergunte-lhe o que quiserem...
Onu sınayın bayanlar baylar. Ona herhangi bir soru sorun. Buldum!
Venha ver a tempestade.
Gelip fırtınayı seyredin.
Tu vais sobreviver à tempestade.
Sen evladım, fırtınayı atlatacaksın.
Vai trazer a tempestade para cá.
Fırtınayı buraya getirecek.
Através da neve da saraiva e do granizo, através da tempestade, através das ventanias, através dos ventos e através das chuvas, por entre montanhas e planícies, através da luz capaz de encandear e do trovão capaz de assustar, sempre fiel, sempre verdadeiro. Nada o detém, ele será o primeiro.
Kar, dolu ve sulusepkeni tipiyi, fırtınayı rüzgar ve yağmuru dağların tepesini, düzlükleri çakıp duran şimşekleri ve göğün gürlemesini aşar gider hep güvenilir, hep doğru hiçbir şey durduramaz onu.
Sou solitário.
Bir başınayım.
Aceitam o que seja para aumentar o número de vendas e logo fico a enfrentar com reclamações falsas para não atirar pela janela mais dinheiro do que entra.
Satış sayfasına geçirmek için herşeyi yazmaları ben de burada boğazıma kadar taleplerle kapıdan giren parayı pencereden kaybetmesinler diye yırtınayım.
Minha querida, vou voltar para me aquecer.
Canım, ben döneyim de biraz ısınayım.
Use a tempestade. Imediatamente.
Fırtınayı kullan.
Provai-me, meu gracioso senhor.
- Sınayın beni, yüce efendimiz.
Pensemos em Hastings e nos unamos a Richmond enquanto conserve minha cabeça.
Ama Hastings'i de unutmamalı. İyisimi korku dolu kellem hâlâ yerindeyken bir an önce kaçıp Richmond'a sığınayım.
Sabe, faz-me lembrar uma tempestade que tivemos em...
Biliyor musun, bu bana önceki bir fırtınayı hatırlattı- -
ok, o que faço agora, ajoelho-me e beijo o chão que ele pisa?
Peki, ne yapayım şimdi? Uzanıp önünde tapınayım mı?
Para onde quer que vás levas a tua tempestade.
Sen gittiğin yere fırtınayı da götürürsün.
Suplico-vos, testai-me!
Yalvarırım, sınayın beni.
Parece que estamos sozinhos, então.
Tek başınayız gibi görünüyor.
- Dane-se a tempestade.
- Boş ver fırtınayı.
Ide e informais-vos bem a respeito do menino. Quando o tiverdes encontrado, comunicai-me... para que eu também vá adorá-lo.
Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulduğunuz zaman bana haber verin, ben de gelip ona tapınayım.
Ish-Kay-No... Ou como lhe chamam.
İş-kay-nay'i, ya da adı her neyse.
Culparão a tempestade.
Fırtınayı suçlayacaklar.
Mas se se dirigiam para a Groenlândia, com ventos de cauda... então estariam sobre o Oceano Árctico, aqui.
Ama fırtınayı arkanıza alıp Grönland'a doğru gitmiş olsaydınız... burada Kuzey Buz Denizi'nde olurdunuz.
- Quer ir para minha casa, ou iria eu para a sua?
- Bana mı taşınırsınız yoksa size mi taşınayım?
Devo, não devo ; devo, não devo ; devo!
Yea nay, yea nay, yea!
Só aqui estou eu, senhor.
Tek başınayım efendim.
Mas juntos se encontram para saudar a tempestade
" Yaklaşan fırtınayı selamlamak için toplanıyorlar.
Como uma tempestade no mar, mas solidificada.
Denizdeki bir fırtınayı andırıyor ama "katılaştırılmış".
Agora estamos por nossa conta, Bette.
Şimdi tamamen tek başınayız, Bette.
Não, venha, venha.
Nay, gel, gel.
Eu estou bem aqui, e estou bem porque estou sozinho.
Burada mutluyum, mutluyum çünkü kendi başınayım.
As previsões sobre a vaga de calor.
Fırtınayı önceden bildi.
Assim sinto-me muito só aqui
Burada tek başınayım.
- Claro que não.
Niye alınayım ki?
Bom, então talvéz vá sozinho.
Peki öyleyse tek başınayım.
- Porque é que eu não saio de casa?
- Senin yanına taşınayım mı?
Tenho de ir para casa para fazer o aquecimento.
Eve gidip ısınayım.
Com um exército ou sozinho.
Ordum yok, tek başınayım.
Passo o dia aqui sozinha, ninguém vem ver-me.
Bütün gün yalnız başınayım. Kimse yanıma gelmiyor.
Sim... estou sozinho...
Evet. Tek başınayım.
- Não viu a tempestade? Choveu muito.
- Fırtınayı hatırlıyor musunuz?
Mas se eles se sentem sobre suas cabeças a ameaça de conflito, Devorando burguesa guerra e trabalhadores similares, lembrar seus amigos e tentar acalmar a tempestade.
Fakat kendi kafaları çatışma riski taşıdığında, savaşlar burjuvaziyi yuttuğunda, ve işçiler gibi, müttefikleri hatırlar ve fırtınayı bastırmayı dener.
Ix-Nay on the eaking-Spay. ( não falarás )
"Konuşmayı engelle... *"
Respeitáveis Membros, façam o favor de votar dizendo,'aye'ou'nay', pela retirada do Príncipe Regente da Lista Civil.
Şerefli üyeler, Kral Naibi Prensin Kraliyet bütçesinden çıkartılması için, lütfen "evet" veya "hayır" diye oylarını kullanınız.
Lembra-se da tempestade há dois anos?
İki yıl önceki şu fırtınayı hatırlıyor musun?
Já sei. Eu deixo-vos ficar no meu apartamento e eu venho para aqui.
Siz benim daireme taşının, ben de buraya taşınayım.
Tenho tempo.
Aceleye gerek yok, biraz bakınayım.
É um homem contra a natureza.
Doğaya karşı tek başınayım!
Avancem e testem a vossa coragem com os últimos produtos... da Fábrica de Armas de Patente do Coronel Samuel Colt, de Hartford, Connecticut.
Öne çıkın ve Albay Samuel Colt'un Hartford, Connecticut'taki... Patentli Silahlar İmalat Şirketi'nden gelen en yeni nesil ürünlerle... cesaretinizi sınayın.
Ele, que deteve os mares e as tormentas.
O ki, denizi ve fırtınayı yatıştırdı.
Por outro lado... poderia me queixar de que ofensas suas?
Hem sonra, ne diye sözlerinizden ötürü alınayım ki?