P Çeviri Türkçe
204,194 parallel translation
Eis o que acontece nessas festas. Um homem aproxima-se de ti, pergunta se te estás a divertir.
Bu partilerde şunlar olur adamın biri yanına yaklaşıp partinin hoşuna gidip gitmediğini sorar.
Outra vez, a bola não se mexeu.
Başka bir sefer, top kıpırdamıyor.
Então, 10 minutos preparação, e metes no forno durante mais 35 minutos.
On dakikada yapıyorsun sonra fırına atıp otuz beş dakika pişiriyorsun.
Então, eu devia fugir dele?
- Kaçıp gitmeyeyim mi yani?
Bem, nós... nós recolhemos as variedades de trigo mais fortes em todo o mundo, nós cruzamos essas variedades, depois arranjamos as pragas mais destuctivas que conseguimos encontrar, testamos as novas plantas e voltamos a reproduzi-las.
Dünyanın dört bir yanından en güçlü buğday tohumlarını alıp çaprazlıyoruz ardından bulabildiğimiz en zararlı böcekleri bulup yeni bitkiler üstünde deniyoruz, sonra yeniden üretiyoruz.
Se passarem e falharem a foto, não dêem meia-volta.
Geçerken kaçırırsanız dolaşıp tekrar denemeyin.
Eu posso voltar noutra altura e apresentar uma demonstração de beleza ao domicílio para si e algumas das suas amigas.
Bir ara tekrar uğrayıp size ve arkadaşlarınıza evde güzellik sunumu yapabilirim.
A minha mãe... na verdade nunca falava sobre ele... mas eu ando a ter estas recordações.
Annem ondan pek bahsetmezdi ama sürekli bazı anıları hatırlayıp duruyorum.
Eu não sabia se ele a iria fazer ou não.
Yapıp yapmayacağını bilmiyordum.
Ela pode acordar amanhã e querer voltar ao mesmo.
Yarın sabah kalkıp her şeyin eski hâline dönmesini isteyebilir.
Ele pode fazer o seu trabalho e ainda assim preocupar-se connosco.
Hem işini yapıp hem de bizi önemseyebilir sonuçta.
Mas só se perguntarem, não fale se não for preciso.
Ama sadece sorarlarsa, kendin çıkıp da söyleme.
Ouve... eu só quis ligar, e...
Arayıp şey demek istedim...
Suficientemente más de modo à mãe dele querer levá-lo para casa em Moscovo?
Annesinin onu da alıp Moskova'ya dönmesini isteyeceği kadar mı kötü?
Quando eles a levaram... Eu pensei em matar-me.
Onu alıp götürdüklerinde kendimi öldürmeyi düşündüm.
Quando eu percebi os sinais disto, eu simplesmente desapareci de perto deles.
Bu iş için sinyal alınca onları bırakıp gittim.
Coisas que eles roubaram e que estão a enviar para casa.
Çalıp ülkelerine gönderdikleri şeyler.
Deus eterno, que uniu estranhos e lhes deu uma indestrutível união de amor... que outrora abençoou Isaac e Rebecca e mostrou serem os herdeiros da Vossa promessa... abençoa e comtempla estes Vossos servos Mikhail e Nadezhda... guiando-os para todas as boas obras.
Yabancıları birleştiren ve onlara ayrılmaz bir sevgi bağı veren İshak ile Rebeka'yı kutsayıp onları Tanrı'nın yeminine ortak kılan ebedi ve ezeli Tanrımız bu kulların Mikhail ve Nadezhda'yı kutsa ve koru onları hayırlı olana yönlendir.
Tenho que ligar para o representante do hotel amanhã sobre a viagem de qualquer maneira, por isso... Ok.
Yarın oteldeki yetkiliyi arayıp seyahati bildirmem gerekecekti zaten.
Eu não quis tirar o filme para revelar nem nada.
Filmi alıp da fotoğrafçıya götürmek istemedim.
O plano desde o princípio era ir por fora da Rezidentura e ver se conseguimos alguma coisa.
Başından beri planımız Mesken'den olabildiğince uzaklaşıp bir şeyler bulup bulamayacağımızdı.
Você acha que... nós poderemos alguma vez levar a Paige e o Henry... de regresso... a casa?
Sence herhangi bir noktada Paige'le Henry'yi alıp ülkemize dönebilir miyiz?
Eles estão a tirar o pão que o povo devia comer e a fazer fortunas com isso.
İnsanların ekmeğini ellerinden alıp üstünden servet elde ediyorlar.
Não quis tirar o filme para revelar nem nada.
Filmi alıp da fotoğrafçıya götürmek istemedim.
Nós queremos pormenores... de como o seu chefe e os seus amigos... usavam as suas posições... para enriquecerem-se a si próprios ao aceitarem subornos.
Ayrıntıları istiyoruz. Patronun ve dostları konumlarını kullanıp da nasıl rüşvet alarak kendilerini zenginleştirdiler?
Não posso simplesmente receber esta ordem deles e fazer o que quer que seja que eles dizem.
Onlardan emri alıp her dediklerini yapamam.
Quando os Nazis invadiram Dyatkovo... nós fomos reunidos e levados para a praça no centro da cidade.
Naziler, Dyatkovo'yu işgal ettiğinde hepimizi toplayıp şehrin merkezindeki meydana götürdüler.
- Apanhou um táxi para o hotel, acho eu.
Taksiye atlayıp otele gitti sanırım.
Como pode ele esquecer a Jessica, se, graças a si, sempre que vem trabalhar, vê o raio de uma máquina que pode viajar no tempo e trazer a esposa dele de volta?
Her gün "senin sayende" işe gelip bu kahrolası makineye bakıp da zamanda geri gidip karısını hayata döndürebilecekken Jessica'nın ölmesine nasıl izin verebilirdi?
Enquanto eu caçava o Flynn, você tentaria arranjar maneira de trazer a minha irmã de volta. Como está a correr?
Ben zaman yolculuğu yapıp Flynn'i kovalarken, sen de kız kardeşimi geri getirmek için araştırma yapacaktın, o iş nasıl gidiyor bu arada?
O Rufus levou o Salva-vidas, não foi?
Rufus makineyi alıp gitti, değil mi?
Querem sair daqui, ir a um clube ou algo assim?
Hey millet buradan çıkıp kulüp gibi bir yere gitmek ister misiniz?
Aliás, todas as estradas na zona, por isso, lamento dizer-vos isto, mas estão todos presos aqui!
Neredeyse bu bölgedeki bütün yolları, bu yüzden üzgünüm ama millet, buraya sıkışıp kaldınız.
E se o Flynn voltar a raptá-la e a levá-la na Nave-mãe?
Ya Flynn Lucy'i yakalayıp tekrar ana gemiye bindirirse?
Pode ficar junto à recepção, ir beber um café, mas aqui não vai ficar.
İstersen kahve alıp lobide takılabilirsin. Ama burada kalamazsın.
Vão dar uma corrida lá fora.
Çıkıp bir dolaşın.
Vamos viver para San Diego, e disfarçamo-nos de arbusto?
San Diego'ya taşınıp çalı kamuflajı mı yaparsın?
Quando o meu delicioso bem-amado me explicou que, aos 52 anos, não é, de facto, virgem e eu sempre tinha sonhado com um rapaz imaculado,
Bu harika sevgilim... 52 yaşında bana açıklama yapıp bakir olmadığını söyleyince...
Fala das fases do namoro, até à violação e violência doméstica.
İlişkinin çeşitli aşamalarından başlayıp tecavüzle ev içi şiddete kadar bilgi veriyor.
Gosto de rasgar os pacotes dos alimentos, desenroscar parcialmente as tampas das garrafas e depois deixar as coisas pela casa e ele perguntou muito gentil e docemente :
Yiyeceklerin açık paketlerini yırtıp, içeceklerin kapağını yarım açıp dışarıda öylece bırakma huyum var. Çok kibar ve düzgünce dedi ki,
Preciso de abrir a coisa, tirar o que é bom e seguir caminho.
O şeye ulaşmalıyım, tamam mı? Malın iyisine ulaşıp yola devam etmeliyim. "
Queres que desenhe um "gosto" na tua mão?
Hellen Keller gibi yapıp avcuna elimle like işareti mi koyayım?
Mas quando ela está a ver, Aproximo a boca da ranhura dele e murmuro os meus segredos.
" Ama o baktığında dudaklarımı kumbara deliğine dayayıp dileklerimi fısıldıyorum.
Só viemos apanhar ar.
Çıkıp hava alıyoruz.
Porquê lutar para atingir um padrão de conduta imaginário?
Neden uğraşıp... hayalî bir davranış standardına ulaşayım?
Mesmo que alguns de nós, não digo quem.
İçimizden biri çıkıp... Kim olduğunu söylemem.
Caguemos no tapete, às vezes três vezes por dia, não consigo chegar à sanita, o papá ainda nos leva "de helicóptero"
Halıya sıçsa, bunu günde üç defa yapsa bile... "Tuvalete yetişemedim." Babacık hâlâ bizi kucağına alıp yatağımıza yerleştirip bize sarılacak.
Só que não conseguia parar de se lamber, de se tocar.
Tek sorunu vardı, sürekli kendini yalayıp mastürbasyon yapıyordu.
Atirávamos-lhe bolas de ténis, sumo de laranja ao focinho.
Tenis topu atıp yüzüne portakal suyu sıkardık.
"Eu tenho visto abusos sexuais, eu tenho visto casos, mas nada do que já vi se compara com aquilo que a P.J. tem passado."
Cinsel taciz, zina gördüm ama P.J.'nin yaşadıkları yanında hiç kalır.
Que sensor tramado!
Elimden kaçıp duruyor.