Translate.vc / Portekizce → Türkçe / Párar
Párar Çeviri Türkçe
38,014 parallel translation
Eu posso ter que parar para outro tampão.
Başka bir tampon için çukura ihtiyacım olabilir.
- Não, na verdade, Eu preferia ser mandado parar pela polícia real holandesa do que por uma câmera de velocidade, porque, estes gajos parecem bons.
Aslında, hız kamerası yerine gerçek bir Hollanda polisi tarafından durdurulmayı tercih ederim. Çünkü bu adamlar gerçekten iyi görünüyorlar.
Eu vou ter que parar e ir para uma caminhada, e eles vão querer saber por que, e eu terei que dizer a eles Eu preciso de um pequenino ou algo assim.
Durup biraz yürümem gerek ve sebebini bilmek isteyenlere sanırım işemek zorunda olduğumu söyleyeceğim.
Desculpe, eu tenho que parar. Eu tenho que parar.
Kusura bakmayın, durmak zorundayım.
O tempo, eu acho, vem quando você parar de querer ser um idiota.
Bence zamanım sen salak olmayı bıraktığında gelecek.
Um homem de saúde e segurança para nos parar de explodir.
Birbirimizi patlatmayalım diye de bir tane ambulans.
Quando essa coisa parar, homem, Ele pára em um centavo.
Frene bastığında anında duruyor.
"Ele vai parar em um centavo e dar-lhe Nove centavos de mudança" é o que dizemos.
Bizde "1 liraya durur ve 99 kuruş para üstü verir" diye bir deyiş vardır.
Ferrari calculou que poderia fazer Até a diferença nas curvas, E ele não teria que parar Tão frequentemente para o combustível.
Ferrari bu sayede hız farkını virajlarda telafi edeceğini ve yakıt için daha az duracağını hesaplamıştı.
Por favor, não tentes e parar-me.
Bekle bir dakika. - Durdurmaya çalışma beni, lütfen.
Uma sede móvel da polícia de Nova Iorque acaba de parar do lado oposto daquele edifício.
New York polisi mobil veri merkez aracı, şu binanın öbür tarafına park etmiş.
Podes parar de tirar dinheiro de mim durante uns dois minutos?
İki dakika bir yerimden para çıkarmadan durur musun?
Quem o fez parar de andar com trocos?
Kim onu cebindeki bozuklukları sabunlamaktan vazgeçirdi?
Vês, como podes parar agora?
Nasıl şimdi durabilirsin?
É como parar de ver o Pinóquio pouco antes dele tornar-se num menino de verdade.
Bu aynı gerçek bir çocuk olmadan hemen önce Pinokyo'dan vazgeçmek gibi.
Ela mandou-te parar o carro, saiu para a berma da estrada e tu foste-te embora.
Sana arabayı durdurmanı söylemiş. Yolda inivermiş. Sen de basıp gitmişsin.
Ainda podemos parar isto.
Bunu hala durdurabiliriz.
Se não o encontrar-mos logo, podemos parar de o procurar e começar a procurar combustível.
Eğer onu yakında bulamazsak, Muphy'i bırakıp benzin aramaya başlamalıyız.
Devíamos abandonar a ideia e parar.
Daha fazla zarar vermeden durmalıyız. Hasar kontrolü yapalım mı?
Achas que podes parar a hemorragia?
Retrohepatik kanamayı durdurabilir misin?
Estás à vontade para parar.
İstediğin zaman durabilirsin.
Vamos parar o fornecimento de sangue para o fígado, encontrar a fonte e reparar.
Karaciğere giden kan akışını kesmeliyiz. Sonra da kanamanın kaynağını bulup onarırız. Akıllıca bir hareket.
Reparar a ázigos não vai parar a hemorragia.
Azigosu onarmak kanamayı durdurmayacak.
É como se enchêssemos um tanque com um buraco, e o que precisamos para parar isto é dar-lhe corticoides, muitos, o quanto antes.
İçinde delik olan dev bir depoyu dolduruyor gibiyiz. Yapmamız gereken tek şey bunu durdurup hastaya mümkün olduğunca çok steroid vermek.
- Devíamos parar de fechar.
Kapatmayacağız.
Eu sei, e agora quero parar para salvá-lo, aqui e agora.
Biliyorum ve şimdi de açık kalması için ısrar ediyorum. Çünkü onu şimdi, burada iyileştirebileceğimizi düşünüyorum.
Não pode parar de correr.
Koşuyu durduramadı.
Não consigo parar de pensar naquele que perdemos, Jack.
Kaybettiğimiz bir haftayı düşünmeden edemiyorum, Jack.
Sei que temos estes bebés e que devia estar contente, mas não consigo parar de pensar nele.
Biliyorum bu yeni çocuklara sahibiz, ve bu sebeple mutlu olmalıyım da, ama onu düşünmeden edemiyorum.
Por segurança, não devemos conduzir acima de 40 km / h com o reactor no camião. Mas Palos Verdes fica a 17 km de distância, chegamos lá antes da bateria do camião parar de alimentar o sistema de refrigeração.
Güvenlik açısından içinde reaktör olan bir kamyonla saatte 40 km'den hızlı gitmemeliyiz ama Palos Verdes 17 km. uzaklıkta yani kamyonun aküsü, soğutma sistemini çalıştıramayacak duruma gelmeden önce rahatça oraya varırız.
Não, o foguete foi feito para levar a cápsula a uma órbita baixa e então parar.
Hayır, roket alçak yörünge de kapsülü bırakıp, duracak şekilde tasarlandı.
O Peter Lewis não vai parar.
Peter Lewis durmayacak.
Não consigo parar de pensar naquele homem, sabes?
Devamlı o adamı düşünüyorum.
Podem parar por um instante?
Bir saniyeliğine durabilir misin?
- Não me mandes parar.
Bana durmamı söyleme. Ne? Geldin...
Não podem parar isto!
Bunu durdurmamalısınız.
Podes parar de rondar.
- Etrafta dolaşmayı kes.
Enfim, ela gostava, continuou a jogar e avisei-a que devia parar, mas eu...
Çok hoşuna gidiyordu. Sürekli tahtayla oynuyordu.
E agora a polícia de Nova Iorque sente-se intimidada, com receio de mandar parar e fazer revistas.
Ve şimdi de NYPD korkudan titriyor durdurup üstlerini aramaktan bile korkuyor.
Estou a ver em "streaming". Irei saber se você parar.
Yayını buradan açtım ; kesersen haberim olur.
Mas não vou parar de investigar o MacLeish. Agora não.
Kesin kanıt bulmalıyım ama elimdeki tek şey...
Ele compromete-se a parar de publicar e a entregar o que tem?
Dosyaları sızdırmayı bırakıp elindeki her şeyi teslim mi edecek?
Quem vier fica com esse título, e a Garcia pode parar de chamar-me de novato.
O ünvan yeni gelenin olacağından Garcia bana çaylak demeyi bırakır.
- Não podes parar,
- Şimdi duramazsınız...
Então dá para parar com essa maluquice de nuvem e prestar condolências à tua irmã?
Şimdi tüm bu saçma sapan bulut hikâyesini boş verip kardeşine saygımızı göstersek nasıl olur?
Vou parar de tentar fazer-te sentir um idiota.
Size kendinizi aptal hissettirmeyi bırakacağım.
Vou parar de tentar fazer sentires-te fraco.
Biz de sana kendini zayıf hissettirmeyi bırakacağız.
Só se ela parar as fugas. Encontrei uma coisa.
- Şu sızıntıları durduramazsa pek olmayacak.
Não podemos parar!
- ramayız. - Koşamıyor.
- Tens que parar com isso.
Bırakman lazım artık.
Então, suponho que esta é a nossa hipótese de parar o cancro antes que se propague.
Bu yüzden kanseri yayılmadan durduracak bir şansımız var.